İsmet Berkan'ın ihtiyacı mı var ki?..
Bir fani için arkada bırakabileceği en büyük değer işte bu "iyi insandı" denilmesi değil mi?..
ADNAN BERK OKAN
Yurtsan Atakan kansere yenik düştü...
Allah rahmet eylesin...
Hiç tanımadım Yurtsan Atakan'ı...
Fiziki olarak da hiç karşılaşmadık...
Şu medya âleminde (neredeyse) "kavga etmediğim, kalbini kırmadığım kimse kalmadı" sanıyordum ama "vefat" haberini öğrenince anladım ki Yurtsan Atakan ile hiç takışmadım...
Hem ikimiz de "internet" ortamında fink attığımız halde kapışmadım...
Oysa çoğu kişi dün merhum için "sertti, tersti" falan dedi...
Ama...
Hiç kimse "kötüydü, bencildi, çıkarcıydı, yandaştı, kindaştı" falan demedi...
Bu da benim "iyi insanlarla kavga etmediğimi" gösteriyor(!) değil mi?..
Bugün farkında olmadan içinde "Yurtsan Atakan" adı geçen bütün makaleleri okudum...
Dikkat "bütün"...
"Attın ha!" demeyin lütfen...
"O kadar makaleyi nasıl okudun?" diye sorgulamaya kalkmayın beni...
Okudum çünkü;
"Yurtsan Atakan" hakkında (iyi veya kötü) yazılı basında makale yazan meslektaşımızın sayısı sadece "1" idi...
Evet "bir"...
İnternet ortamında da Hadi Özışık'tan başka hatılayanı olmamış Atakan'ın
Yazılı basında kim mi yazmış?..
İsmet Berkan...
Az da olsa Yurtsan Atakan'dan söz etmiş...
Ama...
Bir şey dikkatimi çekti...
Ne mi?..
Anlatayım..
Birilerinden "sevgi, saygı, dostluk" ile söz edildiğinde başına "sahiden, gerçekten, yemin ederim, vallahi billahi" gibi, "ifade güçlendirici şahit sözcükler" eklenmesi alışkanlıktan öte "hastalık" halini aldı...
İsmet Berkan da Yurtsan Atakan'dan bahsettiği yazısını bitirirken şöyle diyor:
"Yurtsan Atakan'ı sahiden çok özleyeceğim"...
İyi ama Berkan niçin "sahiden" demek ihtiyacını duyuyorsun ki?..
Sadece "çok özleyeceğim" desen okurun sana inanmayacak mı?..
Bu arada konuyla ilgili olduğunu sandığım bir anekdot aktarayım...
Oğumuz Aşkın henüz çok küçüktü...
Sanırım orta okula gidiyordu...
Bir gün sınıf öğretmeni (iki çocuğumuzun okul işleriyle daha çok karım ilgilendiği için) annesini okula davet etti...
Karım okul dönüşü olayı anlattı...
Öğretmeni bir eylemiyle ilgili yemin etmesini isteyince Aşkın diklenmiş...
Kesin bir ifadeyle:
"Doğru söz yemin gerektirmez" demiş...
Öğretmenin karımı oğlumuzun velisi olarak okula davet etmesi bize "teşekkür" etmek içinmiş...
Karım; oğlumuzun sınıf öğretmeninin "bugüne kadar hep ben ders verdim öğrencilerime ama hayatımın en büyük dersini de bir öğrencimden, oğlunuzdan aldım" deyişini bana aktarırken çok onurlanmış bir gülücükle bakıyordu gözlerimin içine...
Yani sevgili Berkan ve diğer sevgili meslektaşlarım...
Okurlarınızdan size ve samimiyetinize inanmalarını istemeniz tabii ki sizin hakınız ama bunun için yemin etmenize ya da ifadenizi güçlendirici eklemeler yapmanıza gerek yok...
Neyse...
Asıl konu Yurtsan Atakan'dı ama bu arada bahaneyle bir diğer konuyu da aradan çıkarmış oldum...
Allah'tan, sevgili Yurtsan Atakan kardeşime rahmet kederli ailesine baş sağlığı diliyorum...
Bir beyefendi, bir mücadele adamı ve inandığı konuda ısracı bir iletişimciyi kaybettiğimizi hakkında yazılanlardan değil bana anlatılanlardan öğrendim...
Bir fani için arkada bırakabileceği en büyük değer işte bu "iyi insandı" denilmesi değil mi?..
Dinimizde cenaze namazında "mevtayı nasıl bilirdiniz?" sorusu işte o "iyi bilirdik" cevabını almak için sorulmaz mı?..
Rahat uyu sevgili Yurtsan Atakan...
Senin için herkes "iyi insandı" diyor...
Berkan da seni özleyeceği konusunda inandırıcı olmasına ihtiyaç duyduğu için değil "alışkanlık" olduğu için "sahiden" diyor...
Ve ben de sen ve ailen adına İsmet Berkan'a yazdıkları için teşekkür ediyorum...
[email protected]
Not: Yazımı sabah çok erken saatte yazdığım için "gzeteoku"da o saatte yayımlanan yazıları okuyabilmiştim sadece. İlerleyen saatlerde Haşmet Babaoğlu'nun Yurtsan Atakan'la ilgili çok değerli bir yazısını okudum. Keza Fatih Altaylı da Atakan'ın ölümünden çok etkilenmiş merhum için güzel şayler yazmıştı. ABO
Yurtsan Atakan kansere yenik düştü...
Allah rahmet eylesin...
Hiç tanımadım Yurtsan Atakan'ı...
Fiziki olarak da hiç karşılaşmadık...
Şu medya âleminde (neredeyse) "kavga etmediğim, kalbini kırmadığım kimse kalmadı" sanıyordum ama "vefat" haberini öğrenince anladım ki Yurtsan Atakan ile hiç takışmadım...
Hem ikimiz de "internet" ortamında fink attığımız halde kapışmadım...
Oysa çoğu kişi dün merhum için "sertti, tersti" falan dedi...
Ama...
Hiç kimse "kötüydü, bencildi, çıkarcıydı, yandaştı, kindaştı" falan demedi...
Bu da benim "iyi insanlarla kavga etmediğimi" gösteriyor(!) değil mi?..
Bugün farkında olmadan içinde "Yurtsan Atakan" adı geçen bütün makaleleri okudum...
Dikkat "bütün"...
"Attın ha!" demeyin lütfen...
"O kadar makaleyi nasıl okudun?" diye sorgulamaya kalkmayın beni...
Okudum çünkü;
"Yurtsan Atakan" hakkında (iyi veya kötü) yazılı basında makale yazan meslektaşımızın sayısı sadece "1" idi...
Evet "bir"...
İnternet ortamında da Hadi Özışık'tan başka hatılayanı olmamış Atakan'ın
Yazılı basında kim mi yazmış?..
İsmet Berkan...
Az da olsa Yurtsan Atakan'dan söz etmiş...
Ama...
Bir şey dikkatimi çekti...
Ne mi?..
Anlatayım..
Birilerinden "sevgi, saygı, dostluk" ile söz edildiğinde başına "sahiden, gerçekten, yemin ederim, vallahi billahi" gibi, "ifade güçlendirici şahit sözcükler" eklenmesi alışkanlıktan öte "hastalık" halini aldı...
İsmet Berkan da Yurtsan Atakan'dan bahsettiği yazısını bitirirken şöyle diyor:
"Yurtsan Atakan'ı sahiden çok özleyeceğim"...
İyi ama Berkan niçin "sahiden" demek ihtiyacını duyuyorsun ki?..
Sadece "çok özleyeceğim" desen okurun sana inanmayacak mı?..
Bu arada konuyla ilgili olduğunu sandığım bir anekdot aktarayım...
Oğumuz Aşkın henüz çok küçüktü...
Sanırım orta okula gidiyordu...
Bir gün sınıf öğretmeni (iki çocuğumuzun okul işleriyle daha çok karım ilgilendiği için) annesini okula davet etti...
Karım okul dönüşü olayı anlattı...
Öğretmeni bir eylemiyle ilgili yemin etmesini isteyince Aşkın diklenmiş...
Kesin bir ifadeyle:
"Doğru söz yemin gerektirmez" demiş...
Öğretmenin karımı oğlumuzun velisi olarak okula davet etmesi bize "teşekkür" etmek içinmiş...
Karım; oğlumuzun sınıf öğretmeninin "bugüne kadar hep ben ders verdim öğrencilerime ama hayatımın en büyük dersini de bir öğrencimden, oğlunuzdan aldım" deyişini bana aktarırken çok onurlanmış bir gülücükle bakıyordu gözlerimin içine...
Yani sevgili Berkan ve diğer sevgili meslektaşlarım...
Okurlarınızdan size ve samimiyetinize inanmalarını istemeniz tabii ki sizin hakınız ama bunun için yemin etmenize ya da ifadenizi güçlendirici eklemeler yapmanıza gerek yok...
Neyse...
Asıl konu Yurtsan Atakan'dı ama bu arada bahaneyle bir diğer konuyu da aradan çıkarmış oldum...
Allah'tan, sevgili Yurtsan Atakan kardeşime rahmet kederli ailesine baş sağlığı diliyorum...
Bir beyefendi, bir mücadele adamı ve inandığı konuda ısracı bir iletişimciyi kaybettiğimizi hakkında yazılanlardan değil bana anlatılanlardan öğrendim...
Bir fani için arkada bırakabileceği en büyük değer işte bu "iyi insandı" denilmesi değil mi?..
Dinimizde cenaze namazında "mevtayı nasıl bilirdiniz?" sorusu işte o "iyi bilirdik" cevabını almak için sorulmaz mı?..
Rahat uyu sevgili Yurtsan Atakan...
Senin için herkes "iyi insandı" diyor...
Berkan da seni özleyeceği konusunda inandırıcı olmasına ihtiyaç duyduğu için değil "alışkanlık" olduğu için "sahiden" diyor...
Ve ben de sen ve ailen adına İsmet Berkan'a yazdıkları için teşekkür ediyorum...
[email protected]
Not: Yazımı sabah çok erken saatte yazdığım için "gzeteoku"da o saatte yayımlanan yazıları okuyabilmiştim sadece. İlerleyen saatlerde Haşmet Babaoğlu'nun Yurtsan Atakan'la ilgili çok değerli bir yazısını okudum. Keza Fatih Altaylı da Atakan'ın ölümünden çok etkilenmiş merhum için güzel şayler yazmıştı. ABO