İsmail Küçükkaya canlı yayında gelen o mesajı anlattı
BirGün gazetesinden Ömür Şahin Keyif'in sorularını yanıtlayan Küçükkaya, canlı yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanından iki kez SMS de aldığını belirtti.
Fox TV'de "Çalar Saat" programını sunan deneyimli haberci İsmail Küçükkaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın medyaya yönelik tavrına tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı'nın meydanlarda bir gazete patronunu eleştirmesinin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Küçükkaya, benzer bir olayın Akşam gazetesinde yayın yönetmenliği yaptığı sırada da başına geldiğini belirtti ve Erdoğan'ın gazete patronuna 'kapat o gazeteyi' dediğini açıkladı.
BirGün gazetesinden Ömür Şahin Keyif'in sorularını yanıtlayan Küçükkaya, canlı yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanından iki kez SMS de aldığını belirtti.
İşte Küçükkaya'nın anlattıklarından dikkat çeken bölümler:
Erdoğan'ın sizinle ilgili sözleri, iktidarın hedefi olduğunuzu açıkça ortaya koydu. Neler yaşıyorsunuz?Biraz eleştirel gözle bakınca, Türkiye'nin konjonktürü gereği hedef tahtasına oturuyorsunuz. Eleştiriye en az tahammülün olduğu dönemdeyiz. Birkaç kere sosyal medya ve mail hesaplarım hacklendi, sosyal medyada aleyhte kampanyalar başlıyor, birkaç kere RTÜK gazete okuduğumuz için ağır cezalar verdi. Canlı yayındayken Cumhurbaşkanı'nın danışmanından iki kere gelen mesajlar... Bütün bunlar göğüslenebilir ama bir cumhurbaşkanının meydanlarda televizyonda bir gazete patronunu eleştirmesini kabul edemem. Bu bir kere Akşam'dayken de başıma gelmişti. Sahibine, kapat o gazeteyi diye çağrıda bulunmuştu.
Erdoğan'ın tehdidinin nedeni, Rize yayını. Ne oldu orada?
Erdoğan'ın doğum yeri olan ve AKP'nin yüzde 80-85 civarı oy aldığı Rize'den yayın yaptım. 20'ye yakın Rizeli oraya gelip eleştiri yaptı canlı yayında. O üç saatlik program incelenmeli. Her zamanki gibi 06.45'te başladı 09.59'da bitti. Hiçbir kesinti yapmadık. Kapanışa bir dakika kala gençlik kolları üyesi olduklarını söyleyen 10 kişi geldi, ben konuşurken Recep Tayyip Erdoğan diye slogan atmaya başladılar, 45 saniye önce topu İstanbul'a atmak zorunda kaldım. Bunu propaganda yaparak programı kestiğim şekline dönüştürmeye çalıştılar.
Akşam'dakine kıyasla duruşunuzun keskinleştiğini söyleyebilir miyiz?
Evet. Aslında üslubuna çok dikkat eden biriyim, hâlâ dikkat ediyorum. Herhangi bir siyasi partiye yakın ya da karşı pozisyonlanmak yerine birinin doğru politikaları varsa onu savunmak yanlışı varsa da onu eleştirmek üzerine kurdum yapımı. Toplumun merkezindeyim, kendimi solcu veya sağcı diye tanımlamıyorum. Bir partiye oy veriyorum ama her defasında gönlüme sinerek vermiyorum. Adalet Kalkınma Partisi'nin olumlu icraatlarını destekledim gazetedeyken, olumsuzlarını da eleştirdim. Türkiye değişti. Bu arada yayın yönetmenliğinden ayrıldım, Fox'ta başka bir iş yapmaya başladım ama inanın hemen her gün acaba olumlu bir şey var mı diye bakıyorum, bulamıyorum. Sırf negatif haberleri görmek istemiyorum, ama şu anda durum o kadar sıkıntılı ki Türkiye'de demokrasi açısından kaygı duyuyor ve kaygılarımı dile getirmeye çalışıyorum. Tabii ki her olaya karşı tavrım var ama tarafsızlığımı nasıl gösterebilirim diye düşündüm, dedim ki bir gün soldan BirGün'ü alayım, sağdan hükümete yakın Star, Akşam, Yeni Şafak, Sabah gibi gazeteleri alayım, onları yan yana okuyorum.
(...)
Persona non Grata belgeseliyle, medyada mağduriyet meselesi tekrar gündeme geldi. Bu süreçten zarar gören biri olarak, sizce en çok kimler mağdur oldu?Mesela ben Derya Sazak'a falan baktığım zaman iyi bir sınav vermediğini düşünüyorum o tarihte. Kaç kurban verdiniz, yönettiğiniz gazete zamanında, ne yaptınız? Kurbanlar kim biliyor musunuz, muhabirler. Çünkü bir muhabir başka bir iş de yapamıyor, sadece bu meslekle karnını doyurup mutlu olabiliyor. Çok sayıda muhabir işsiz kaldı.
Süreç böyle işlemeseydi, Akşam'dan yine de ayrılır mıydınız?
Geriye baktığımda yapmasaydım dediğim tek bir şey oldu. 1 Nisan'da şaka yaptım bir gün. Gazetedeki dördüncü yılında, 'Ayrılıyorum' dedim. İki binden fazla telefon ve mail geldi. Şimdi düşünüyorum, çok zordu, siz yaşadınız, hiç kimse maaş alamıyordu... Demek ki diyorum ben zorlanmışım çok ve bilinçaltım o şakayı yapabilmiş. Ben Karamehmet'e beş yıl içinde en az dört ya da beş kere 'Para koyamayacaksanız, ayrılayım' dedim. O beşinde de şuradan para gelecek koyacağım, dedi. Borçlarını kapatın yeter, gerisini ben hallederim, döndürürüz gazeteyi diyordum...
Mehmet Ağar'la yaptığınız telefon konuşmasının sızması sonrası, Oray Eğin, verdiği bir söyleşide, daha sonra aranızın düzeldiğini ama ilk onu atmak için geldiğinizi söyledi...
Benden hemen önce maaş sorunu çok büyümüş, büyük bir tenkisat yapılmıştı. Serdar Turgut yönetiyordu. Oray Eğin onunla çok yakın arkadaştı. Beni çağırıp başına geçmelisin dediklerinde onlara tek şart koştum: Serdar Turgut ve Oray Eğin'i gazetede tutacaksınız. Sözleşmelerini ayarlayın, en az iki yıl devam etmemizi sağlayın... Çünkü gazetenin imkânları çok kısıtlıydı ve bu iki yazar çok okunuyordu. Ve Serdar Turgut'un yayın yönetmeni maaşı devam etti, ben bir yıl Ankara'dan geldiğim maaşımla devam ettim.
Ben bir kriz yönetmeye gelmiştim. Herkesin bir düzeni vardı ve ben gelince o bozuldu, birtakım korkuları olmuş anladığım kadarıyla... Siz bir gazeteyi yönetiyorsunuz, yönettiğiniz gazetedeki bir yazar başka bir gazetedeki Ahmet Hakan'la dedikodular yapıyor, altınızı oyuyor, annenize küfrediyor... Ve Soner Yalçın da dahil olmak üzere, böyle bir süreç... Bunu bilmeme rağmen konuştuk onla, yüz yüze bakarak sözleştik, birkaç kere yemeklere gittik, yönetim bizi yemeklere götürdü, daha sonra biz bunu toparladık, onun için bir tehdit olmadığımı anlamasını istedim, anladı. O tarihlerde Ankara'dan bana yoğun baskı geliyordu, "Oray Eğin'i at" diye. Ben hiçbir zaman hiçbir yazarımı atmadım.
Başka yazarlarla ilgili de baskılar gelir miydi?
İki yazarla ilgili bana baskılar geldi biri Oray Eğin biri Hüsnü Mahalli. Oray Eğin benim birinci sayfadan en çok anons ettiğim yazardır.
Eğin, aynı söyleşide, o kaydın neden şimdi ortaya çıktığı sorusuna da dikkat çekiyor. Neden şimdi?
Bana yönelik bir saldırı. Şimdiki pozisyonum birilerini rahatsız etmeye başladı, tıpkı hesaplarımın hacklenmesi, trollerin saldırması, açıktan hedef gösterilmem gibi... Fox sabah haberleri kuşağı çok etkili bir mecra oldu, kredibiliteyi sarsmaya yönelik bir hamleydi o... Ben orada bir yayın yönetmeni olarak gayet normal konuşmuşum. Bir yazarım yazı yazmış, benim de tanıdığım Mehmet Ağar'la ilgili, o yazıyı oraya koymuşum. Yazıya dokunmamışım. Yayın yönetmenliği şudur, siz haberi yapar, yazıyı basarsınız, gelen tepkiyi de göğüslersiniz, topu göğsünüze alıp yumuşatırsınız...
Orada demişim ki başkanım siz merak etmeyin, şudur budur... Oray Eğin'e söylemedim bile onu biliyor musunuz, o yazıyı bastım ve basılmış yazısına tepkiden Oray Eğin'in haberi bile yok. Sizin topu yumuşatmanız gerekir. Ben orada bir yayın yönetmeninin yapabileceği en iyi şeyi yapmışım.