İki araştırmacı gazeteci ve iki kitap
Ruşen Çakır köşesinde biri Milliyet, diğeri Vatan gazetesinden iki genç gazetecinin yazdığ çarpıcı kitapları okurlarına tanıttı.
Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, bugün köşesinde "Ülkemizde bir zamanlar gazeteciler tarafından yazılmış kitaplar gözdeydi. Örneğin büyük gazeteci Uğur Mumcu’nun kitapları 1980’li yıllara damgasını vurmuştu. Zamanla gazeteci kitaplarının sayısı olmasa da nitelikleri düşmeye başladı ve günümüzde iflasa yakın bir noktaya geldik." diyerek başladığı yazısında iki genç meslektaşının kaleme aldığı iki kitabı okurlarıyla paylaştı.
Gazetecilerin artık araştırmacı gazetecilik kitapları yazmadığını sebepleriyle anlatan Çakır "Yine de çok şükür istisnalar var" dedi ve Ankara’da yargı muhabirliği yapan Vatan muhabiri Kemal Göktaş ile Milliyet Ankara Haber Müdürü Gökçer Tahincioğlu'nun ortak imzalarını taşıyan “Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler“ (İletişim Yayınları) kitabıyla Gökçer Tahincioğlu'nun “Beyaz Toros” (Doğan Kitap) isimli kitabını okurlarına tanıttı.
İşte Çakır'ın yazısından çarpıcı bir bölüm:
Öğrenci muhalefeti ve baskılar
İlk kitaba adını veren soru cümlesinin sahibi Başbakan Erdoğan. 2012 Aralık ayında ODTÜ’deki öğrenci protestoları üzerine öfkesini “Şimdi ben merak ediyorum; bu okulun yönetimi, akademisyenleri, bu öğrencilere bu işi mi öğrettiler? Nasıl sapan kullanılır? Veya araba lastikleri, ne zaman, hangi ortamda, nasıl yakılır...” diye dile getiren Erdoğan’ın son dönemdeki öğrenci eylemlerinin ana hedeflerinden biri olduğunu zaten biliyoruz. Ama bu kitap bize bildiğimizi sandığımız ama bilmediğimiz bir şeyi açık bir şekilde gösteriyor: Bütün yaşanmış örnekler bir araya getirdiğinde Türkiye’nin son yılları, gerek öğrenci eylemleri, gerekse bunlara karşı “orantısız şiddet ve baskısı” anlamında son derece bereketli.
Faili belli devlet cinayetleri
İkinci kitabıysa, yine Gökçer Tahincioğlu, ama bu sefer tek başına kaleme almış: “Beyaz Toros” (Doğan Kitap). “Faili Meçhul Devlet Cinayetleri” altbaşlığı taşıyan kitapta 1970’li yıllardan Kadir Manga, 80’lerden Cemil Kırbayır, Hakan Mermeroluk, Ferhat Kurtay, Orhan Keskin ve Ramazan Yukarıgöz, 90’lardan Namık Erdoğan, Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, 2000’lerden Mahsun Mızrak, Roboski ve Ethem Sarısülük’ün hikayeleri yakınlarının ağzından aktarılmış.
Kimisi çatışmada, kimisi gözaltında kaybedilerek, kimisi idam edilerek, kimisi cezaevi operasyonuyla, kimileri de askeri jetlerin bombardımanıyla katledilmiş insanların hikayeleri farklı ama kaderleri bir. İçlerinden Ramazan Yukarıgöz‘ü isim olarak biliyordum ve 1981 yılının Mart ya da Nisan ayında İstanbul Siyasi Şube’de karşılaştım. Silahlı bir soygun sırasında yaralı yakalanmış, daha tam iyileşmeden işkenceli sorguya alınmıştı. Yaklaşık iki yıl sonra da arkadaşlarıyla birlikte idam edildi. Hakan Mermeroluk‘u şahsen tanımıyordum ama bizler Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutukluyken, 24 Aralık 1981 günü Alemdağ Askeri Cezaevi’nde bir operasyon yapıldığını ve üç arkadaşımızın öldürüldüğünü öğrenmiştik: Bahadır Dumanlı, Şerif Yazar ve Hakan Mermeroluk...
Gökçer ve Kemal’e, bu ülkenin kolektif hafızasına katkıları için teşekkürler.
Ruşen Çakır'ın yazısının tamamını okuyabilirsiniz.