İç savaşa bir - iki...
Medya ile siyasetçiler bu vahşeti önlemeye çalışacaklarına ekonomik çıkarlarının olduğu siyasi tarafın yanında kavgaya girdiler...
ADNAN BERK OKAN
Yugoslavya örneğini 14 Mayıs 2003'te verdiğimde durum bugünkü kadar vahim değildi..Ama.
Bugün görüyorum ki hızla Yugoslavyalaşıyoruz...
Anlatayım...
Tito’nun ölümünden sonra ortaya atılan alt kimlik – üst kimlik tartışmaları sonucunda Yugoslavya’nın önünde sonunda mutlaka bölüneceği daha o gün belliydi...
Bir ülkede etnik tartışmalar başlamış ve o devletin bazı vatandaşları asıl kimliklerini muhafaza etmek ve hatta asıl kimliklerini doya doya yaşamak için yola çıkmışlarsa, bunu dünyadaki hiçbir güç engelleyemez..
Bugün gidin herhangi bir Hırvat'a, Sloven'e ve hatta Sırp'a sorun şu cevabı alacaksınız:
"Bugün bölünmekten rahatsız değiliz aksine bizim için iyi de oldu ama keşke bu kadar insan ölmeden ve bu vahşi iç savaşı yaşamadan bu bölünmeyi gerçekleştirseydik”
Peki...
Bugünkü ortam ya da sınırlar, iç savaş olmadan gerçekleştirilebilir miydi?..
Siyastçilere rağmen asla!..
Oysa şimdi herkes görüyor ki bu sınırlar savaşsız da çizilebilirmiş...
Ölen yüz binlerce insana yazık oldu...
Sıradan insanlar kaybetti...
Silâh tacirleri servetlerine servet kattı...
Peki...
Yugoslavya iç savaşı neden çıktı?..
Anlatayım...
Tito’nun ölümünden sonra alt kimlik – üst kimlik tartışması başladı...
Aynı apartmanda oturan insanlar kimliklerinin farklı olduğunu iddia ediyorlardı...
Bu arada Sırplar bencillik ettiler...
Hırvatların temsilcisi Stipe Mesiç’in Devlet Başkanlığına atanmasını veto ettiler...
Veto edince bunalım çıktı...
Sabah evden çıkan Sırp, karşı dairesinde oturan Hırvat'ı ya da Boşnak'ı kurşunladı...
Evinin penceresindeki perdenin arkasına geçen Hırvat da, karşı apartmanın kapısında hiçbir şeyden habersiz oynayan Sırp çocuğu alnından vurdu...
Derken, iki ay önce aynı masada kafa çeken, şakalaşan, şarkılar söyleyip eğlenen farklı alt kimlikli Yugoslavlar, birbirlerini öldürmeye başladılar...
Ve...
Medya ile siyasetçiler bu vahşeti önlemeye çalışacaklarına ekonomik çıkarlarının olduğu siyasi tarafın yanında kavgaya girdiler...
Bölünmede AB’nin rolü oldu mu?..
Ne yazık ki oldu...
AB, bölünme olacağını gördüğü halde müdahale etmedi...
Neden mi müdahale etmedi?..
Yok efendim...
İç savaşı tahrik etmek için değil...
Refleksi zayıf olduğu için...
Başka ne gibi sebepleri vardı iç savaşın?..
Onu da belirteyim:
Hırvatistan ve Slovenya zaten daha önce ayrılmıştı ama Sırplar federal orduya egemen oldukları için orduyu kışkırtılar...
Bunda AB’nin rolü asla olamazdı ama belki birileri Sırpları tahrik etmiş olabilirdi...
Sadece bu kadar mı?..
Değil tabiii...
Slovenler Katolik, Hırvatlar da Katolik...
Sırplar ise Ortodoks...
Bir din savaşı değil ama mezhep farkının etkisi de yok değil...
Ancak...
Slovenya zaten gelişmişti ve piyasa ekonomisine geçmek için hazırdı...
Hatta Hırvatlar da hazırdı...
Sırplar ise henüz hazır değildiler...
Şöyle de diyebiliriz:
Bölünme sonucu çıkacak tablo AB’nin işine geliyordu...
Oysa AB'nin her temsilcisi, her ağzını açışta "Yugoslavya’nın bütünlüğünden yanayız" diyorlardı...
Yerseniz...
Şimdi geleyim Türkiye'ye...
AB liderleri lâfta ve açıklamalarında Türkiye’nin bölünmesini istemeyebilirler..
Ama bir de gerçek var...
Dünyanın en güzel toprakları diye tanımlanan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin bir an önce AB üyesi olmasını da istiyor olabilirler...
Karadeniz bölgemiz Slovenya’dan bile daha güzel...
Yani...
Güneydoğu sorunu, AB’nin istediği gibi çözülürse, Türkiye’nin AB tam üyelik süreci hızlanabilir...
AB, Türkiye’nin bölünmesini açıkça önermese de, böyle bir bölünme gerçekleşirse bu durumu onaylayabilir...
Başka?..
Şu halimizle nüfusumuz çok kalabalık...
Bu nüfus ya bir iç savaşla düşürülür...
Ya bir salgın hastalıkla...
Ya da; bölünerek...
Hükümetin yapmak istediği de bu üçüncü şık...
Çiller de aynı şeyin fikir jimnastiğini çok yaptı, Mesut Yılmaz da ve en başta Özal da...
Ama muhlfette olan partiler istemediler...
Tabii askerler de...
Ve..
26 yılda 40 bin can gitti; 300 milyar Dolar da kaynak...
Değerli dostlar!..
Bize düşen görev, bu güzel ülke üstünde yaşayan milyonlarca insanın bir tekinin bile burnunun kanamasına izin vermemektir...
Çünkü...
Savaş berbat bir şeydir...
Ama...
İç savaş, bütün savaşlardan daha berbattır...
Onu ancak ve ancak yaşayanlar bilir...
Peki ne yapmalıyız?..
Bizler sadece yazar, çizer, elimizden geldiğince ve deneyimlerimiz çerçevesinde yol gösterebiliriz...
Ama Devletin, hükümetin, meclisin ve anayasal kurumlarla medyamızın yapacağı çok şey var...
Öncelikle tahrikçiler kontrol altına alınmalı...
Sadece antidemokratik güçler değil, bazı siyasetçiler de anarşiyi, kargaşayı, kaosu sever ve hatta isterler çünkü çıkarları vardır...
Militer güçlerle işbirliği yaparlar...
Halk bunları iktidara taşımayınca kendilerini militer güçlerce iktidara taşıtmak isterler...
En tehlikeli grup budur..
Bizi hem başka ülkelerle düşman ederler, hem halkınızla ve hem askerimizle...
Değerli dostlar!..
Kürtler ayrı bir devlet istemediklerin söylüyorlar...
Ama...
Özerk bir yönetim taleplerinden de vazgeçmiyorlar...
Ve bir ama daha...
Türkiye bu günkü siyasi yapısıyla yönetilemez...
Önünde sonunda halk valisini, emniyet müdürünü kendi seçecektir...
Ve göreceğiz ki atanmış validen ve emniyet müdüründen daha iyisini seçecektir hem de...
Amman ha!..
Sakın ola "üniter yapıdan mı vazgeçeceğiz?" diye sormayın...
Yok öyle bir şey..
Yok ama terörün gerçek amacını da iyi okuyalım...
Kimlik kavgalarının radikal kararlarla çözülmediği durumlarda bir iç savaşa dönüşeceği gerçeğini görmezden gelmeyelim...
Darbe olur mu?..
Siyaset ve Medya ortaklığı sadece anayasal kurumlarımızı "iğdiş" etmekle kalmadı; halkı da birbirine düşürdü...
Aynı olay, iktidar tarafından başka, muhalefet tarafından başka yorumlanıyor...
Oysa ortada olan bir "cinayet"...
Daha doğrusu "cinayetler"...
Muhalefet partilerine göre bu cinayetlerin müsebbibi ve hatta faili Ak Parti Hükümeti...
İktidar Partisi sözcülerine ve medyasına göreyse; Muhalefet - TSK ve PKK cinayetleri ortak işliyorlar...
Çünkü asıl amaçları Ak Parti Hükümeti'nden kurtulmak...
Bunun için de askeri darbe ortamı yaratmak...
Be hey siyasetçiler, be hey medya!..
Yahu bugünkü iletişim ortamında dünyanın en güçlü ordusu bile olsa darbe yapamaz...
Bitti o dönem...
Bırakın darbeyi, darbe girişmi bile mümkün değil...
Yargılananlara bakın, hangi yıl kalkışmışlar darbe yapmaya?..
2003 yılında...
Sene 2010 halâ darbe yok...
Olamaz da...