'Hz. Hatice Yahudi miydi?'
Yazar Memduh Bayraktaroğlu’nun son kitabı “Harputlu Azize – Aşk Tehcir Dinlemez” kitapevlerinin raflarında yerini aldı.
GAZETECİLER.COM - Yazar Memduh Bayraktaroğlu’nun son kitabı “Harputlu Azize - Aşk Tehcir Dinlemez” kitapevlerinin raflarında yerini aldı. (Hemen Kitap. Sis Yayincilik)
Son romanıyla ilgili soruları cevaplayan Memduh Bayraktaroğlu romanında yüz yıl önce; Balkan Savaşı sırasında yaşanmış iki genç kızın öyküsünü anlatıyor.
Aynı romanında, dönemin tanınmış felsefecilerinden Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı olan Şahan Natali’nin (Bir süre de Amerika’da yaşadı) ilginç bir iddiasını da gündeme taşıyor Bayraktaroğlu. Bu iddiaya göre Hz. Muhammed’in ilk eşi Hz. Hatice bir Yahudi ailesinin kızı.
Balkan Savaşı’nı, Türk tarihinin “en feci savaşı” olarak tanımlayan ve Türk-İslâm dünyasında kadının kaderinin geçtiğimiz 100 yıldan bu yana hiç değişmediğini; bu gidişle de ne yazık ki değişmeyeceğini hatırlatan Bayraktaroğlu, her gün medyada yer akan kadın cinayetlerine dikkat çekiyor.
Bayraktaroğlu’na sorulan sorular ve aldığımız cevaplar aşağıda.
KİTAP SEKTÖRÜ BÜYÜK ENDÜSTRİ PARAYI VEREN KUPAYI ALIYOR
- Yeni romanın hayırlı uğurlu olsun; çok satar inşallah.
- Teşekkür ederim; inşallah çok satar ancak Türkiye’de sadece birkaç yazarın kitapları satıyor, okur benim gibi yazarların varlığından haberdar bile değil.
- Neden?..
- Tabii ki kitap sektörü de büyük bir endüstri. Futbolumuz gibi. Parayı veren kupayı alıyor…
– Yani?..
– Yani çok güçlü, çok sayıda basabilen ve haliyle her platformda reklâmını ve tanıtımını yapan yayınevleriyle sözleşmeli olan; medyada lobisi bulunan meslektaşlarımız çok satarken bizle bin, bilemediniz ikibinde kalıyoruz.
– Bana göre güzel yazılmış bir kitap. Sağlam bir konusu var ve sürükleyici.
– Tanıtımı olmadıktan sonra satması çok zor hatta imkânsız.
– Seni bu kadar umutsuz yapan ne?.
– Daha önce yaşadıklarım. Bundan önce yayımlanan onbeş kitabım... Gir bak google, onbeş kitabımdan tek satır söz edilmediğini göreceksin.
– Yayınevin kitaplarını medya protokolü dediğimiz önemli yazarlara göndermemiş olamaz mı?.
– Medya protokolü dediğin kimlerdir bilmiyorum ama bundan önceki kitaplarımı medyamızın en etkin en tanınmış, en çok okunan yazarlarının hemen hepsine bizzat kendim imzalayıp da verdim. Bir süre sonra kitaplarımla ilgili çok güzel şeyler söylediler ama sadece bana söylediler; köşelerinde tek kelime bile söz etmediler…
– İsim verebilir misin?..
- Neyi değiştirir?.. Çünkü sen de biliyorsun ki hemen hepsiyle eskisinden çok daha samimiyim, çok daha sık görüşüyorum.
- Belki bu sefer şeytanın bacağını kırarsın…
– Yok yok; hoş bir deyim değil… Hepsi benim arkadaşım; yanlış anlayabilirler. Hiçbirini şeytan olarak görmedim, görseydim zaten kitaplarımdan söz etmemelerine rağmen dostluklarımı sürdürmezdim. Sen şeytanla dost olur musun?..
- Haklısın…
– Ben de olmam… Artık romanıma gelelim mi?..
GERÇEKTEN YAŞAMIŞ İKİ KIZIN ÖYKÜSÜ
– Pardon… Neden Harputlu Azize?.. Oysa romanın en az Azize kadar etkili bir diğer ismi Öznur var ve Kırkkiliseli; yani Trakyalı. Galiba bugünkü Kırklareli?..
– Evet; bugünkü Kırklareli; yani doğup büyüdüğüm şehir. Onsekiz yaşıma kadar Kırklareli’nde geçti ömrüm…
– Gerçek hayat öyküsü olduğuna ilişkin kitabın önsözünde bir not var.
– Tam değilse de gerçekten yaşamış iki genç kızın öyküsü tabii ki...
– Romanın bitişi sanki devamı varmış gibi bir tat bıraktı bende…
– Evet, devamı gelecek. Bundan sonra Harputlu Celâl var. Hemen arkasından Kırcalili Recep’i yayımlayacağız. Tamamı yedi kitap olacak. 1913’te başlayıp, 2023’de sona erecek ve hep aynı kişilerin çocukları, torunları ve torunlarının torunları… İçlerinde, siyasetçi var, general var, işadamı var, banker var, gazeteci var, istihbaratçı var, sanatçı var… Neredeyse her meslekten ama hemen hapsi aynı soydan yüzlerce karakter. Türk – Kürt evliliği… Türk – Musevi evliliği… Ve hatta bir de baba Bulgar anne Türk var ki Türk anne sonradan bir Kürt delikanlı ile evleniyor; hem Bulgar babanın çocuğuna hem de kendi çocuğuna adaletli bir şekilde babalık yapmaya çalışan bir Harputlu Celal var…
HAZRETİ HATİCE YAHUDİ MİYDİ?
– İlginç… Demin Türk – Musevi evliliğinden söz ettin. Romanında benim hiçbir tarih kitabında okumadığım,’ iddia’ diyebileceğim bir şey var….
– Vardır… Hem de birkaç tane var…
– Benim sadece biri dikkatim çekti.
– Hangisi?..
– Roman kahramanlarından biri olan bir felsefe öğretmeni - adı Şahan Natali’ydi galiba-…
– Evet; Şahan Natali…
– Felsefe öğretmeni bir derste öğrencileriyle tartışırken Hz. Hatice’nin Yahudi kökenli olduğunu söylüyor. Neden böyle bit şeye ihtiyaç duydun?..
– İhtiyaç duymak değil de, o diyalog nedense öyle gelişti. İlk delikanlılık yıllarımdan beri hep merak etmişimdir. Bilirsin; o devirlerde Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı ve hayatta kalan kadınlara da ticaret yapmak yasaktı. Yani ticaret sadece erkeklerin işiydi. Ancak bir Yahudi kadını ticaret yapabilirdi. Ancak bir Yahudi kadını drahoma vererek bir erkekle evlenebilirdi. Nitekim Hz. Muhammed, çok zengin bir kervan sahibi olan, kendisinden 15 yaş büyük olan karısından aldığı drahoma ve maddi yardımlar sayesinde Hıra Dağı’nda Allah’a erişebilmek için çok uzun süreler harcamıştı.
– Tartışma yaratacak gibi…
– Zannetmem… Neden tartışma yaratsın?.. Ya da yaratırsa da zaten romanda gerekçeleri anlatılıyor.
– Neyse… Bu arada Türkiye’de artık eski hoşgörü döneminin kalmadığının da farkında olduğunu sanıyorum. Başına iş alma da…
– Seninle anı fikirde değilim. Türkiye’de çok küçük bir kitle hoşgörüsüz ve o tür kitle dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde de var.
- İnşallah ben yanılırım, sen haklı çıkarsın…..
– (gülüşmeler) İnşallah…
MUHTEŞEM BİR AŞK ÖYKÜSÜ
–Romanında muhteşem bir aşk öyküsü var ve adeta bir kadının ağzından, bir kadının duygularıyla yazmışsın… Bunu nasıl becerdin?..
– (Kahkaha ile) Yahu ben 46 yıldır bana âşık bir hanımefendiyle yaşıyorum. Bana olan duygularını her zaman tadıyorum, yaşadıklarımı da daha dünmüş gibi hatırlıyorum…
– Anlaşılmıştır, başka söze hacet yok…
– Evet, kırk altı yıldır aşığız birbirimize ve yaşarsak bir kırk altı yıl daha aynı şekilde süreceğinden eminiz ikimiz de… Ne dersin?.. Haksız mıyım?..
– Şimdilik haklısın… İnşallah devam eder…. Romanda kahraman sayısı çok. En az ilk anda aklıma gelen beş güçlü karakter var…
– Ama bu romanda en güçlüsü Azize... Öznur da, Celal de Ahmet Hamdi de, Rafet de güçlü karakterler ama en güçlüleri Azize…
– Recm cezasına çarptırılışı ve kendini savunduğu sahneler ders kitabı tadında…
– Ama ders kitabı kadar sıkıcı değil sanırım…
– Aksine, müthiş sürükleyici; nefes nefese okudum. Hatta yüzüne diye söylemiyorum hayatımda en hızlı okuduğum kitap oldu diyebilirim…
– (Gülerek) Demek ki vaktin bolmuş…
– Yooo yooo; aksine çalışmaktan, koşup koşuşturmaktan kitap okumaya vakit bulamadığımı bile söyleyebilirim ama senin kitabını aldım ve sadece iki ya da üç defa ara verip bitirdim.
– Benimle söyleşi yapacaksın diye acele etmişsin belli ki…
– Belki de… Neyse… Ben çabuk okudum; belki başkaları benim kadar hızlı okumayabilir ama gerçekten çok sürükleyici bir anlatım dilin var. Hele olayları birbirine örgü gibi bağlaman gerçekten çok iyiydi. Bu arada son bir soru daha: Neden kadını anlatma ihtiyacı duydun?..
KADIN CİNAYETLERİNİ UNUTMAMAK İÇİN YAZDIM
– Güldünya’yı hatırlıyor musun?..
–Hatırlıyorum tabii, unutur muyum?.. Namus davasında ağabeyi tarafından öldürülen kadın...
– Evet... Ve neredeyse her gün kocası ya da nişanlısı veya erkek arkadaşı, dostu tarafından öldürülen; sırtından sıpa, karnından sıpa eksik edilmeyen kadınlarımız... Çilekeş kadınlarımız… Bir taraftan başını örtmesi ve sosyal hayata, iş hayatına başını örterek katılması istenir… Ama diğer taraftan da en az üç çocuk doğurması için baskılanır… Yani arkadaş; hem üç çocuk doğuracak… Hem para kazanmak için iş yerinde çalışacak… Sonra da akşam gelince evde yemek yap, bulaşık yıka, çamaşır, ütü falan, alan, falan yani… Ve bunların yanında çocuklarını da sağlıklı büyütmeye çalışacak.. Olacak şey mi yani?.. Kadının erkek milletinin gözünde ne değeri var aşkına yaaa?..
– Haklısın hem de çok haklısın... Kadınlarımızın halinden anladığın, onların çilelerini gözler önüne serdiğin ve hatta onları erkek egemenliğine son verecek şekilde örgütlenmelerini tavsiye ettiğin için bütün kadınlar adına sana teşekkür ederim...
– Ben sana teşekkür ederim ki medya tarafından görmezden gelindiğim bu süreçte beni hatırlayıp da benimle şu sohbeti yaptın…