Hüseyin Sıtkı, Türkler ve Almanları birleştiren festivali anlattı
Sayım Çınar 16 yıldır büyük başarıyla devam eden Frankfurt Türk Film Festivali vesilesiyle Hüseyin Sıtkı ile konuştu, ortaya sinema dolu bir söyleşi çıktı.
SAYIM ÇINAR [email protected]
Aradan bir yıl geçti, yeniden Frankfurt'tayız. Önümüzdeki Ekim ayının sonunda on altıncı kez Frankfurt Türk Filmleri Festivali başlıyor. Türkiye çok gerilimli bir yıl geçirdi. Siz burada nasıl hazırlandınız ve Ekim'de neler olacak?
Gerek Türkiye'de gerekse Avrupa'da yaşanan bu gerilim ortamında, kalıcılığını kanıtlamış bir etkinliğe hazırlanmak oldukça güç ama biz buna rağmenumudumuzu yitirmeden, bütün arkadaşlarımla beraber ve bize şimdiye kadar destek veren kurum ve kuruluşların yardımıyla festivali 30 Ekim-5 Kasım tarihleri arasında organize etmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu ana kadar çok büyük bir aksilikle karşılaşmadık. Sanıyorum aynı içerikle, aynı programla bu yıl da Türk sineması severlerin karşısına çıkacağız.
GOETHE ÜNİVERSİTESİ
Bu festival, on altıncı kez düzenleniyor ama siz aslında Goethe Üniversitesi'nde uluslararası yabancı öğrenciler danışmanlığı da yapıyorsunuz. Esasında çok farklı bir işiniz var, bir taraftan da film festivali yapıyorsunuz ama ikisini birleştirdiğiniz anlar vardır. Goethe Üniversitesi'nde nasıl bir çalışma sürdürüyorsunuz?
Öncelikle bu soruyu sorduğunuz için teşekkür etmek istiyorum. Sizin de takip ettiğiniz gibi, on altı yıldır bu kapsamda, bir haftalık bir etkinliği yapmak için çok zaman, çok enerji harcamak gerekiyor. Birçok insan dışarıdan baktığı zaman benim sadece bu festival organizasyonuyla ilgilendiğimi sanıyor. Ama ben yirmi beş yıldır Frankfurt Goethe Üniversitesi'nin kadrolu elemanıyım. Birkaç yıl öncesine kadar aynı üniversitede asistanlık yaptım, sosyal bilimlerde ders verdim ve uluslararası öğrencilere danışmanlık hizmeti verdim. Yani ben haftada kırk saat çalışıyorum üniversitede ve bunun yanında da, şimdiye kadar Frankfurt ve çevresinin artık vazgeçilmez bir kültürel etkinliği haline gelmiş festivali organize ediyorum. Tabii ki Goethe Üniversitesi'nde çalışma alanımla festivalin arasında bir bağlantı var çünkü festivale katılan, festival ekibinde çalışan onlarca öğrenci arkadaşımız var.Frankfurt Üniversitesi'nin değişik fakültelerinde okuyan öğrencilerin de çekim alanı haline geldi festival. Zaman zaman Frankfurt Üniversitesi ile workshoplar, paneller düzenleyerek ortak çalışmalar yaptık ve festivalin programına katkı sağladık.
Goethe Üniversitesi denince akla çok önemli isimler geliyor. Adorno'nun masası çok güzel bir şekilde korunuyor üniversitenin ortasında. Aynı şekilde Alzheimer. Sizin daha önce anlattığınız gibi, İkinci dünya savaşı'nda, Amerikan askerlerinin yaşadığı bir yer. Çok kültürlü, enteresan bir bölgede çalışıyorsunuz. Üniversitenin alanında doğaya kavuşmuş gibi oluyorsun, yeşil bir alanın içinde çok tasarım bir okul. Kendi üniversitenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üniversiteler özgürlük ortamının var olduğu mekânlardır. Bizim Frankfurt Üniversitesi de bundan farklı bir imaj sergilemiyor. 102 yıllık bir üniversite. Bundan iki yıl evvel 100. yaşını kutladık, bir yıl boyunca çok büyük etkinliklerle. Sizin de bilginiz dahilinde olduğu gibi, Frankfurt Üniversitesi 1914 yılında, Frankfurt Okulu'nun kurucuları tarafından kurulmuş bir üniversite. Bir vakıf üniversitesi olarak kurulmuş. Biraz evvel siz bir tanesinin adına değindiniz ama Adorno'nun yanında Habermas, Heidegger gibi ünlü felsefecilerin kurduğu ve çalıştığı bir üniversite.
Frankfurt Okulu'yla birbirine çok yakın. Frankfurt Okulu'ndan sonra Goethe Üniversitesi açılıyor.
Evet. Frankfurt Okulu'nun dünya çapında ünlü felsefecileri 1914 yılında Frankfurt Üniversitesi'ni kurmuşlar.
Goethe Üniversitesi aynı zamanda Frankfurt Üniversitesi mi?
Evet; Frankfurt Üniversitesi, Goethe Üniversitesi olarak anılıyor. Kırk yedi bin öğrencimiz var, yüzde yirmisi yabancı, uluslararası öğrenci. Fizik, tıp, hukuk, siyasal bilimler, ekonomi dallarında çok büyük, uluslararası bir üne sahip. Almanya'nın üçüncü büyük üniversitesi ve kampüsümüz Avrupa'nın en iyi kampüsü seçildi bundan birkaç yıl evvel. Frankfurt Üniversitesi'nin Türkiye ile de çok önemli bir bağı var. Frankfurt Üniversitesi'nden Hitler Nazi döneminde kaçan birçok Yahudi kökenli eğitimci, bilim adamı Türkiye'de kalma olanağı buldu ve bu II. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında gelen Yahudi kökenli bilim adamları, Türkiye'deki eğitim ve bilim alanlarına çok büyük katkılar sağlamışlardır. Onlardan birçoğu da Frankfurt Üniversitesi'ne gitmiştir.
HEİDİ'NİN SU ALDIĞI ÇEŞME DE TIRMANDIĞI KİLİSE DE DURUYOR
Ben Frankfurt'u Heidi ile de birleştiriyorum, bir masal kahramanı. Burada Heidi'nin yeni filmi gösterime girince, Frankfurt'a defalarca gelen birisi olarak, o kuleye tırmanışımı hatırladım. Dom Kilisesi'ne. Tırmandık hep birlikte. 1940'lara gidip günümüze geldiğimizde Frankfurt'ta çok şey değişmiş tabii ki ama DomKilisesi'ndeki Heidi'nin çıktığı yer duruyor. Sizde ne gibi duygulara yol açıyor bu durum?
Heidi benim de çok keyifle izlediğim bir çizgi filmdi. Onun çizeri Japon bir çizer ve o kadar otantik çizmiş ki çizgi filmi, iyi bir gözle seyreden herkes Frankfurt'a geldiği zaman o mekânları bulabilme imkânına sahip. Örneğin sizin de bahsettiğiniz gibi Heidi Alpleri görebilmek için Dom Kilisesi'nin tepesine çıkıyor ve aynı çizimleri görebiliyorsunuz. Evde kaldığı kişi, bir bardak soğuk su alması için onu suya gönderiyor, tası alıp sokağa çıkıyor ve onun gittiği çeşme de burada duruyor. Yani Heidi çizgi filmini seyrederken otantik olarak Frankfurt kentini tanıma olanağı var.
TÜRKİYE'DEKİ ARKADAŞLAR CANLA BAŞLA ÇALIŞIYOR
Film festivaline dönecek olursak, bir yıl içinde Türk sinemasına baktığımızda çok ciddi filmler göze çarpıyor. Bu filmleri seçmek, jüriye sunmak, onları bulmak, izlettirmek, hepsi bir iş. Bu koordinasyonda nasıl bir yol izliyorsunuz? Ekibinizle aranız nasıl?
Festival benim kontrolümde oluşmuş olsa da, benim tek başıma oluşturamayacağım bir boyutta. Büyük bir ekibe ihtiyaç var. Gerek Almanya ayağı gerekse Türkiye ayağı olmak üzere festivalimizin iki yürütme kurulu var. Almanya ayağında önce yürütme kurulu var, ona bağlı olarak bir ekibimiz var. Onun dışında, bu ekip ve yürütme kurulu sadece festivalin organizasyonu ve koordinasyonuyla ilgili çalışmalaryürütüyor. Frankfurt Film Festivali kapsamında uzun metrajlı bir film yarışmamız var. Bu film yarışmamızın bir de jürisi var. Bu jüri de sadece Alman sinemacılardan oluşuyor ve Türkiye'deki koordinasyonu sağlayan ön jüri tarafından seçilen filmleri yedi kategoride değerlendiriyor. Yani Alman sinemacıların gözüyle bir nevi Türk filmi değerlendirilmiş oluyor. Bir diğer ayağında ise birbirinden değerli arkadaşlarımız, dostlarımız var. Ben arkadaşlarımız, dostlarımız lafını özellikle vurgulamak istiyorum çünkü Türkiye'deki arkadaşlarımız canla başla çalışarak, hiçbir maddi karşılık beklemeden bu işi gönüllü yapıyorlar.
Başta on yıldır Frankfurt'taki film festivalinin Türkiye'deki koordinatörlüğünü yapan Serap Gedik ve ona bağlı olarak çalışan Sayım Çınar, Caner Ural arkadaşlarımız bu festivalin oluşumuna çok büyük katkı sağlıyorlar. Ayrıca on yıldır, başta gösterilecek filmlerin seçimi ve jürinin belirlenmesi olmak üzere bir çok konuda büyük destek veren Alican Sekmeç'in danışman olarak katkıları unutulamaz... Bu yıl kendisi direkt Frankfurt ile bağlantılı görev yapmaya başladı... Ona buradan teşekkür etmek istiyorum...
Türkiye'de oluşan ön jüride de birbirinden değerli sinemacılar, bilim insanları var.
Çok önemli bir jüri var. Eylül ayında yapacağınız lansmanda seçilen filmleri, jürileriaçıklayacaksınız. On altı yıl burada film festivali yapmak hiç kolay bir iş değil. Sonuçta Frankfurt'ta yaşayan Türkler buna alıştı. Artık her yıl Türk Filmleri Festivali bekleniyor. Ama tabii ki Türkiye'de olup bitenlere de kayıtsız kalamıyoruz. Bu yıl festivalin sürdürülecek olması bile büyük bir başarı. Ciddi bir zorlukla bu festivali yapıyorsunuz. Türkiye'den gelen destekleri yeterli buluyor musunuz?
Maalesef bulmuyorum, gerek Türkiye'den gerekse Almanya'dan. Çok üzülerek söylüyorum. Şimdiye kadar Frankfurt Festivali'ne katkı veren kurum ve kuruluşları, şahısları bir tarafa bırakarak şunu söylemek istiyorum: Maalesef bizim bu festivalle yazdığımız amaçları çok insan anlayamıyor, anlayamadı. Frankfurt'taki film festivalinin amacı sadece burada yaşayan insanlara -hangi kökenden, dilden, dinden, ırktan olursa olsun- bir film göstermek değil. Biz bununla bir alan, bir platform oluşturuyoruz.
SOSYAL BİLİNCİN GELİŞMESİ İÇİN FESTİVALLERE İHTİYAÇ VAR
Türk-Alman dostluğu.
Biliyorsunuz ki sadece Frankfurt'ta 170 ülkeden insan yaşıyor, çok global bir şehir. Biz böyle bir şey amaçladık. Burada barış içerisinde yaşayabilmek ve kendimizi anlatabilmek için bilinçli insanlara ihtiyacımız var. Kültürel etkinlikler insanın bilincinin artmasına katkı sağlayan etkinliklerdir. Bir entelektüel olarak siz daha iyi biliyorsunuz. Kitap okumak, sinemaya, müzik dinlemek, tiyatro seyretmek gibi... Çünkü ancak bilinçli insanlartoplumda bir arada yaşamamızı sağlayacak önerilerde bulunabilirler. Bu sosyal bilincin gelişebilmesi için festivallere ihtiyaç var. Bunun farkında olup bu festivale daha çok destek verilmesi gerektiğine inanıyorum. Sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının vermiş olduğu destek zaten yetmiyor.
Türkiye'de yaşayan iş adamlarının, Türkiye kötü bir yıl geçirmiş olsa da, her şeye rağmen kültür sanat destekli bir şeye katkı sağlamaları gerekiyor çünkü bu festival çok zor koşullarda yapılıyor. Sonuçta bu bir araba fuarı değil, film festivali.
Sizin aracılığınızla şunu da okuyucularınıza belirtmek istiyorum: Festival, ben de dahil olmak üzere, gönüllü olarak yapılan bir festival.
Kültür ortamına katkıda bulunmak için yapılan, gerçek bir uluslararası festival.
Tabii ki bu, iki ülkenin yakınlaşmasına, ülke insanlarının birbirini tanımasına katkı sağlayan,köprü oluşturan bir etkinlik. Bunun kalıcı olması için daha fazla desteğe ihtiyacımız var çünkü belirli kalitede bir etkinlik sunmak kalite demek, para demek. Maalesef öyle ve bunun için de bizim daha fazla yardıma ve desteğe ihtiyacımız var.
Almanya'da yaşayan Türk yönetmenlere baktığımızda, Fatih Akın'ın Berlin'le ilgili bir filmi gösterime girecek. Burada yaşayan yönetmenleri üretici buluyor musunuz?
Aslında çok iyi sinemacılarımız çıktı ve Alman sinemasına kan getirdiler. Sadece Fatih Akın değil tabii ki; Neco Çelik, Ayşe Polat, Buket Alakuş gibi birçok yönetmen... Örneğin Bora Aytekin Fuck You,Goethe filmiyle bütün gişeleri zorladı. Amerikan filmleriyle rekabet edecek derecede bir film çıkardı. Fakat verimliler mi? Tabii ki ben direkt sinemacı değilim; iyi bir sinema takipçisi olarak, çok güzel işler çıkarmalarına rağmen yeterli olmadıkları kanısındayım. Belirli klişelerin dışına çıkamıyorlar. Sürekli göçmen sorununu, mülteci sorununu, Türkler ve Almanlar arasındaki çelişkileri yansıtan filmler yapmak zorunda kalıyorlar. Fatih Akın zaman zaman bunun dışına çıkmaya çalıştı ama ne kadarını başardı?
Elveda Berlin'i merakla bekliyoruz.
Epey ara verdi, nasıl bir film yaptı göreceğiz hep birlikte.
ALMAN SİNEMACILARA GÖRE TÜRK SİNEMASI
ALMAN SİNEMASINDAN DAHA İLERİDE
"Alman sinemacılar Türk sinemasını Alman sinemasından daha ileride görüyorlar."
Bazı Alman gazetelerinde özellikle Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu ile ilgili tam sayfa makaleler gördüm. Bizim yaptığımız iyi filmlere Almanya da destek çıkıyor, görmemezlikten gelmiyor. Almanlar Türk sinemasına nasıl bakıyor sizce, artık biraz daha değişik bakıyorlar değil mi?
Kesinlikle. Zaten bu, Eşkıya filminin Avrupa'ya gelmesiyle başladı ama asıl Türk sinemasının Almanya'ya girişi yetmişli yıllarda videokasetlerinçıkmasıyla başladı. Yani Türk sineması daha önceden Avrupa'ya girmişti fakat Eşkıya ile birlikte farklı bir açılım yaptı. Ondan sonraki yıllarda Nuri Bilge Ceylan'ın uluslararası alanda ödül almasıyla birlikte Alman sinemacıların gözü Türkiye sinemasına çevrildi. Kesinlikle şunu söyleyebilirim, ben bunu kendi alman jürimizden de duyuyorum, gerek teknik açıdan gerekse ikilik açısından şu an dünya standartlarını bulmuş bir sinemamız söz konusu. Alman kamuoyu da bundan uzak durmuyor ve gerek televizyonlarda gerekse sinemalarda sürekli bir Türk filmi izleme olanağı var. Bence Alman sinemacılar Türk sinemasını Alman sinemasından daha ileride görüyorlar.
Bu yıl festivalde yapılacak farklı bir etkinlik var mı?
Maalesef yok. Fakat çok büyük bir aksilik olmazsa ve olanak sağlayabilirsek, önümüzdeki yıl şimdiye kadar yapmış olduğumuz etkinliklerin yanında, iki ülkeyi konuk olarak almak istiyoruz. Balkanlardan bir ülke ve Kafkaslardan bir ülke. Bu sene Azerbaycan'ı ve Yunanistan'ı almayı düşünmüştüm.
Azerbaycan sinemasını çok başarılı buluyorum. Çok ilginç filmler izliyoruz.
Kırgız sineması da aynı şekilde.
Türkiye'deki ekipten bahsettik, buradaki yapılanmadan bahsettik. Bu yıl festivale bazı ünlüler de gelecek. Şimdiden belirlediğiniz isimler mutlaka vardır. Birkaç ipucu verebilir misiniz?
Bu sene onur ödülü almak üzere Talat Bulut, Murat Soydan ve Güngör Bayrak gelecek. Açılış filmimiz şu an tam netleşmedi ama ya İftarlık Gazoz ya da Annemin Yarası filmi olacak. Büyük ihtimalle Annemin Yarası filmi çünkü onun oyuncuları Ozan Güven ve Meryem Uzerli konuk olarak katılabilecekler diye düşünüyorum.
Buradan hem Frankfurtlu Türklere hem Türkiye'de yaşayan Türklere bu festivalle ilgili söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?
Frankfurtlular gelsinler, bu filmleri izlesinler. Türkiye'dekiler de takip etsinler, destek verebilecekler varsa desteklerini esirgemesinler. Özellikle Frankfurt içerisindeki Türklerden de şunu rica ediyorum: Bu, bir haftalık etkinlik. GerekFrankfurt Türk Film Festivali gerekse diğer kültürel etkinliklerde evlerinde oturmasınlar. Çıkıp gelsinler, takip etsinler, katılsınlar, hatta konu komşu kim varsa getirsinler. Özellikle Alman komşularını alsınlar, yabancı komşularını getirsinler.
Bu filmler aynı zamanda Almanca altyazılı. Bu da büyük bir şans. Almanlar da geliyor nitekim.
Tabii ki. Şu anda seyirci kitlemizin hemen hemen yüzde kırkı Alman seyircilerimizden oluşuyor.
Zaten seçilen filmler de Türk sinemasının en iyi filmleri. Hep birlikte göreceğiz. Çok teşekkürler.