Hülya Keskin ve Sercan Meriç kazandı
Toplumun her kesimini temsil eden siyasi, akademisyen, sanatçı ve yazarlara yer verildi. Bu nedenle Hülya Keskin ve Sercan Meriç'i günün kazananları ilan ediyoruz.
Yeniden yayımlanmaya başlayan Yeni Yüzyıl gazetesinin hafta sonu ekleri C ve P, söyleşileri ve kaliteli dosyalarıyla üç haftadır medyada fark yaratıyor.
İlk sayısında Tahir Elçi'nin öldürülmesinin ardından "Çözüm hemen şimdi" diyerek Kürt sorununu farklı bir formatta manşetine taşıyan Yeni Yüzyıl P, bu hafta da "Nasıl bir vatandaşlık ?" dosyasını açtı.
Toplumun her kesimini temsil eden siyasi, akademisyen, sanatçı ve yazarlara yer verildi. Bu nedenle Hülya Keskin ve Sercan Meriç'i günün kazananları ilan ediyoruz.
İşte Hülya Keskin ve Sercan Meriç'in o haberi:
Türkiye’de seçim dönemlerinde alışık olduğumuz “yeni anayasa” tartışması seçimden hemen sonra tekrar gündeme geldi.
Toplumun hemen hemen her kesimi darbe ürünü olan 1982 Anayasası’nın tarihe karışmasını istiyor. Bu köklü değişim için birkaç yıl önce çeşitli adımlar atıldı, Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu ancak partiler arası uzlaşı sağlanamayınca süreç tıkandı. Partilerin üzerinde anlaşamadıkları maddelerden biri de vatandaşlık tanımının yapıldığı 66. madde oldu.
Peki, iktidar partisinden ana muhalefet partisine kadar anayasa değişikliği mesajlarının verildiği bu günlerde vatandaşlık tanımı nasıl olmalı? Siyasetçilere, sanatçılara, akademisyenlere ve yazarlara sorduk. İşte aldığımız yanıtlar...
Prof. Dr. ATİLLA YAYLA - YAZAR
Olmaması boşluk yaratmaz
Türkiye’deki vatandaşlık tanımı ve hukukundaki ana problem, 1982 Anayasası’ndaki vatandaşlık tanımının eşit vatandaşlık ilkesine uymaması. Bu anayasadaki tanımda vatandaşlık Türk etnisitesiyle ilişkilendiriliyor. Bu mevcut demokrasiler arasında istisnai bir durum. Avrupa’da yalnızca Almanya’da benzer bir durum var. Eşit vatandaşlık, vatandaşlığın bir dil, din, etnisite ile ilişkilendirilmemesini gerektirir. Aksi taktirde vatandaşlık ülkede yaşayan tüm insanları kapsayıcı ve kuşatıcı olamaz. 1982 Anayasası’ndaki bu ayrımcı vatandaşlık tanımına itiraz edildiği zaman, tanımdaki ‘Türk’ kelimesinin bir etnisiteye değil siyasi bağa işaret ettiği cevabı veriliyor. Ama devlet uygulamalarına bakınca, bundan kuşkuya düşmek için çok sebep var. Bu tanımın değiştirilmesi lazım. Aslında bir vatandaşlık tanımına ihtiyaç olup olmadığı da tartışılabilir. Anayasada vatandaşlık tanımı yapılmaması da mümkün. Bu herhangi bir boşluk yaratmaz.
ALPER TAŞ - ÖDP EŞ GENEL BAŞKANI
Eşit haklara sahip yurttaşlık
Yeni anayasada çok kapsayıcı bir vatandaşlık tarifine ihtiyaç var. Bu tanımın herhangi bir mezhebi, etnik ve benzeri kimlikleri vurgulamaktan öte, kapsayıcı olması gerekli. Kimlikleri, mezhepleri aşan, yurttaşlığı esas alan bir tarif şart. Zaten Türkiye’de gelişmeyen de yurttaşlık kavramı. O yüzden de yurttaşlık kavramını yerli yerine oturtacak bir yaklaşıma ihtiyacı var Türkiye’nin. Bence ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı’ yeterli bir tanım. Bu ülke toprakları içerisinde yaşayan dini, etnik kimliği, mezhebi ne olursa olsun eşit haklara, eşit sorumluluklara sahip, herkesi içeren bir tarif yeterli. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımı kapsamında yeterli eşit haklara sahip vatandaşlık kavramı yeterli olacak.
Prof. Dr. AKSU BORA - AKADEMİSYEN
Haklarla tarif edilmeli
Anayasa, bir toplum sözleşmesi olarak, hem vatandaşlığı tanımlar hem de vatandaşların hukukunu; yani, birlikte yaşamanın temel kurallarını. Diğer bir deyişle, vatandaşlığı sadece tanımlamaz, onu kurar da. “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa…” diye başlayan 1982 Anayasası’nın tarif ettiği ve kurduğu vatandaşlık, yüce Türk devletini merkeze alan ve bu devletin varlığıyla ebedi varlığa kavuşması beklenen bir Türk vatandaşlığıdır. Ne Türkler ne de devletin diğer vatandaşları açısından hayırlara vesile olmuş bir tanım ve inşa olmuştur bu. Böyle tarif edilmiş bir ortaklık, ortaklık değildir çünkü. Anayasa, onun tarafı olan topluluğun -yani vatandaşlar topluluğunun; adına ‘millet’ denmiş bir din kardeşliğinin ya da muhayyel bir ırkın değil- ortaklaşma iradesini yansıtan bir metin olmalı. Vatandaşlık da bu irade çerçevesinde tanımlanmalı. Devletin ‘ülkesi ve milleti’ değil, siyasal, ekonomik ve sosyal haklarla tarif edilmiş bir vatandaşlık. Bu iradenin ortaya konması, demokrasinin temel kurumlarının ve mekanizmalarının işletilmesiyle mümkün olabilir. ‘Milli irade’ diye dayatılan tuhaf bir çoğunlukçulukla değil.
Prof. Dr. MİTHAT SANCAR - HDP MARDİN MİLLETVEKİLİ
Tanım tamamen çıkarılsın
Vatandaşlık tanımına gerek olmadığı kanısındayım. Eşit vatandaşlığın temel ilke olmasının yeterli olduğunu düşünüyorum. Bizim anayasamızda yapılan şey vatandaşlık tanımı değil. Eşit vatandaşlık, çoğulcu demokrasiyle kimliklerin özgürlüğü ilkelerinin anayasaya yerleştirilmesi başlı başına yeterli. Vatandaşlık tanımı hem 82 hem 61 hem de 24 anayasalarında vatandaşlığı tanımlayan açıklamalar değil. Vatandaşlık tanımının doğrudan doğruya hukuksal tanımı yok. Yaratılmak istenen tekçi, ulus devletin ifadesi bunlar. Dolayısıyla bu tanımın üzerinde oynamak, yeni tanım yapmaya çalışmak bence gereksiz. Bu tanımın tümünü çıkarmak bana en doğru yol olarak geliyor. Vatandaşlığın hukuksal temeli ve bunun kazanılma ilkeleri anayasaya yazılabilir. Ama vatandaşlık tanımı yapmak gerekmiyor. Anayasanın temel ilkeleri eşit vatandaşlık, çoğulcu demokrasi ve kimliklerin özgürlüğü olursa, bunlar sorunu çözer.
HALİME KÖKÇE - YAZAR
Anayasa hak ve özgürlük üzerine oturmalı
Türkiye’de vatandaşlık 1921 Anayasası’ndan sonra giderek kültürel ve etnik kimlikle ilişkilendirilmeye başlanmış ve anayasa bu yönüyle farklı kimlikleri içerme değil, dışlama aracı olarak işlev görmüştür. Vatandaşlık tanımını bir anayasal statüko olmaktan kurtarmadıkça tartışma son bulmayacak.
Bu yüzden anayasa kurgusunda radikal bir değişikliğe gidilmeli. Anayasanın toplumsal barış adına yeni bir başlangıç hissi vermesi, hak ve özgürlükler üzerine oturtulmasıyla mümkün. Kimlikler ayrıcalık ve ayrımcılık nedeni olmaktan çıkarılmalı. Ayrıca ilk dört maddede yer alan ‘Atatürk milliyetçiliği’ ifadesinden kurtulmak gerekli. Nasıl ki tabii kimlik vurgusu ile kimlikler arasında hiyerarşi koyamayacaksak, ideolojik tercihlerin de devletin makbul vatandaş tanımına içerik oluşturmasına izin verilmemeli. “Değiştirilmesi teklif dahi edilemez” dibi demokrasinin ruhuna tezat ifadelerle anti demokratik bir anayasayı müdafaa etmek yerine yüz yıl dahi geçse değiştirme ihtiyacı duyulmayacak bir anayasa yapılmalı.
HALİL ERGÜN - SANATÇI
Kimlik ifade edilmesin
Yurttaş ve insan olma üzerine bir yorum getirilmeli. Tarihi ve ırki mülahazaların kesinlikle anayasada yurttaşlık tanımı belirlenirken kullanılmamasından yanayım. Bu topraklarda yaşayan insanlar, kendisi için var olan devlet talebine yüz vermeliler. Mevcut anayasadaki ‘Türk’ tanımının dışlayıcı olduğunu ve tüm yurttaşları kucaklamadığını düşünüyorum. Ayrıca bu tanım faşizan bir dönem içinde yerleştirilmiştir. Belki de herhangi bir yurttaşlık tanımının olmaması doğru bir yaklaşım. Devlet vatandaşın kimliğini tarif etmesin. Özgür bıraksın. Asıl mesele, yurttaşı için, vatandaşı için var olan devlettir. Bu ülkede bir yüz yıldır devleti için var olan yurttaş ve vatandaş tarifi üzerine yaşadık. Öncelikle yurttaşı için var olan devlet kültürünün yerleşmesi lazım.
Cumhuriyet vatandaşlığı yeter’
AHMET ÜMİT - YAZAR
Tüm kültürleri kapsamalı
Yeni bir vatandaşlık tanımına gerek var. Anayasa toplumsal bir sözleşme demektir. Bu toplumsal sözleşmenin de sağlam olması için bazı noktalara özellikle yer verilmeli. O ülkede yaşayan her vatandaş başkalarına zarar vermeden kendi yaşam biçimini özgürce yaşayabilme hakkına sahip olmalı. Dolayısıyla Kürt, Ermeni, Rum, Türk, etnik kökeni ne olursa olsun, Müslüman, Yahudi yahut ateist, dini ne olursa olsun, cinsel tercihi ne olursa olsun bütün insanların kendi yaşam biçimlerini özgürce yaşamasına izin verilmeli. Ve vatandaşlığın Türk, Müslüman, Yahudi, Ermeni, Rum olmakla sınırlandırılmaması lazım.
‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı’ daha doğru bir tanımlama olabilir. Herkesi kapsayan bir tanımlama. Türkiye Hitit, Roma, Osmanlı gibi çok farklı kültürleri barındırıyor. Tanımlama ile tüm bu kültürlere bir anlamda saygı duruşunda bulunulabilir. Ayrıca anayasa basın özgürlüğünü de garanti altına almalı.
ARIK AKAN - SANATÇI
Anayasadaki haliyle kalmalı
Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan her insan Türk’tür. Kökeni değişebilir. Laz olur, Kürt olur… Ama ilk adı Türk’tür. Sonra Kürt, Laz olur. Hiç önemli değil ama öncelikli olarak hepimiz Türk’üz. Ben anayasada nasıl olmalı tartışmalarıyla ilgili de tanımın şu anki haliyle kalması taraftarıyım. Mustafa Kemal Atatürk de bunu böyle tarif etmiştir. Bunun değişmesi mümkün değil.
EVENT KORKUT - YAZAR
‘Türkiyelilik’ tanımına gerek yok
Anayasadaki vatandaşlık tanımı, ‘etnisite’ temelli bir tanım. Etnisiteye işaret etmiyor denilse bile bugüne kadarki algılama ve uygulama biçimi hep etnisiteye referans verir şekilde yapıldı. Çözüm için iki temel yöntem var. Birincisi, anayasada vatandaşlık tanımına hiç yer vermemek. Dünyada vatandaşlık tanımının yapılmadığı ülkeler var. İkincisi ise tanım yapılacaksa da “Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır” gibi bir ifade kullanılabilir. Bu tür tanımlamaları da kullanan çok sayıda ülke var. Hatta demokratik olmayan ülkelerin bir kısmı bile bunu tercih ediyor. Türkiye, bu çözümlerden birini benimsemeli. Eğer tanım yapılacaksa bu kesinlikle etnisitesiz bir tanım olmalı. Ayrıca tanımda eşit vatandaşlık da vurgulanabilir. Bir de ‘Türkiyelilik’ kavramı üzerinde duruluyor. Bu kavram, tartışmaları başka bir boyuta taşıyabilir, yeni bir kimlik gibi algılanabilir. Bu yüzden Türkiyelilik kavramına gerek yok. Önemli olan kapsayıcı bir tanım yapmak.
SELAHATTİN DUMAN - YAZAR
Vatandaş ilgilenmiyor bile
Vatandaş, vatandaşlık tanımı ile ilgilenmiyor ki zaten. Anayasadaki mevcut hakları ya da sınırları bugüne kadar nasıl kullandılarsa, bundan sonraki anayasalarda da öyle kullanacaklar. Vatandaş, mevcut anayasadaki sınırları tanımıyor ki diğer anayasalardaki sınırları tanısın. Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi söylüyorum, “Anayasa olsa ne olacak, olmasa ne olacak?”
Ne yazık ki Türkiye’de kul düzenine doğru gidiyoruz. Türkiye halkı bu düzen içinde kuldur, ne yazık ki birey değildir. Tüm bunlar yüzünden bir avuç egemenin, hakimin bu konuda neye karar verecekleri beni pek de ilgilendirmiyor. Halk bunu tartışmıyor bile. Biz kendi kendimize yorumlar yapıyoruz. Seçimlerde “halk şu mesajı verdi” diyoruz, halkın aslında mesaj falan verdiği yok. Halk da ne yaptığını bilmiyor. Sorun şu ki bir soruna doğru teşhis koymak için doğru kavramlardan gitmek lazım. Doğru teşhisi koyamayan bir toplum neye çare olabilir ki?
Vatandaşlık tanımı önerileri:
Türk’ kavramı çıkarılmalı, vatandaşlık tanımı kapsayıcı olmalı.
Eşit vatandaşlık ilkesine uyulmalı.
‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı’ yeterli bir tanım.
Vatandaşlık tanımı üzerinde oynanmamalı, yeni tanım yapmaya çalışmamalı, vatandaşlık tanımı tamamen çıkarılmalı.
Irk tanımına yer verilmemeli.
‘Türkiyelilik’ gibi kavramlar kullanılmamalı.
Üç anayasada tanım nasıldı?
1924 Anayasası 88. Madde: Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir.
1961 Anayasası 54. Madde: Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. Yabancı babadan ve Türk anadan olan çocuğun vatandaşlık durumu kanunla düzenlenir. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça, vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.
1982 Anayasası 66. Madde: Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz.