ANALİZ

Hükümet - Hizmet kavgası aileleri de böldü...

Dostlar, sadece farklı partilere oy verdikleri ya da Başbakan’ı eleştirip eleştirmedikleri açısından değerlendiriyorlar birbirlerini ve düşman oluyorlar…

Hükümet - Hizmet kavgası aileleri de böldü...

ADNAN BERK OKAN

Aydın Doğan Medya Gurubu,
belki son birkaç yıldır hata yaptığını anladığı, belki de Aydın Doğan’ın her türlü mali riski de göze alarak merkez medyanın yeniden oluşturulması için kararlı olması nedeniyle, Türkiye’de çok uzun zamandır unutulan çağdaş medyacılık yörüngesine girdi.

Doğan Gurubu’nun bu güçlü dönüşümünden, “Merkez Medya” diyebileceğimiz ancak siyasal iktidarın baskısı ve Erdoğan’ın gözdağı veren konuşmaları nedeniyle bir türlü merkeze oturamayan; iktidara destek veren yönü muhaliflikten daha ağır basan gazete ve televizyonların da etkilenmemeleri mümkün değil.

Hürriyet’in geçen gün yayımladığı bildirgeden çok “değerli” bazı hüküm cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

"Büyük davaların siyasi sonuçları kaçınılmazdır. Ne var ki büyük davaların siyasallaşması çok ama çok tehlikelidir.

Çünkü hukuk, demokrasinin üç asli ve temel gücünün savaş alanı olamaz.

Yürütme (Hükümet), yasama (Meclis) ve yargı kavgasından kazanan çıkmaz”.

 

Evet…

Hukuk devleti olmanın “olmazsa olmazı” bu üç erk arasında çıkan kavganın galibi olmaz…



İç kavga...

İki tür yazarlık haliyle topluma yansıdı…

Dostlar, sadece farklı partilere oy verdikleri ya da Başbakan’ı eleştirip eleştirmedikleri açısından değerlendiriyorlar birbirlerini ve düşman oluyorlar…

Bakın size birkaç örnek…

Bir baba iki oğul…

Baba Erdoğan’ın üzerine toz kondurmuyor…

İki oğul ise Hizmet Hareketi’ne gönül verenlerden…

Yani…

Şu son yolsuzluk operasyonunda hukuktan yana tavır koyanlardan…

Baba, iki oğlunun bu tavrına o kadar öfkeli ki; 17 Aralık’tan beri ikisiyle de konuşmuyor…

Bir başka aileden örnek vereyim.

Bir baba, bir anne ve bir kız Erdoğan’a haksızlık edildiğine inanıyorlar…

Onlara göre de ortada yolsuzluk falan yok, dış mihraklar Erdoğan’ı istemedikleri için tuzak kuruyorlar…

Diğer yanda iki oğlu ve iki geliniyle birlikte bir kızı ve damadı Hizmet Hareketi ve Gülen’in yanında duruyorlar…

“Kader” diyorlar… “Eğer varsa ortada bir yolsuzluk, başbakanın oğlu da olsa yargılanmalı…”

Ve o ünlü Cemaat halkaları…

Can dostlar birbirlerine girdiler 17 Aralık’tan sonra…

Bir bölümü (Ki çok büyük bölümü) Gülen’in safında yer alıyor…

Küçük de olsa bir diğer bölüm ise yıllardır gönül verdikleri Hocaefendi’ye şu son iki haftadır gönül koyuyorlar…

 

Demek istemem o ki:

Aslında bütün bu sürtüşmeler, ayrışmalar ve babanın evlâda, dostun dosta, ortağın ortağa düşmanlaşmasına sebep olanlardan biri de medyadaki bu keskin bölünme…

Bu keskin taraftarlık…

Medya; aklı başında, sakin, objektif, vicdanlı ve yatıştırıcı yayınlar yapsa; inanıyorum ki karşıt görüşler yine oluşacak ama iş kavgaya, düşmanlaştırmaya dönüşmeyecek…

Peki…

Sigortamız ne?..

İleri demokrasilerde olduğu gibi bizde de bu sistemin tek bir sigortası var: Bağımsız ve tarafsız medya...

Hürriyet de benim şu son birkaç yıldır bıkmadan usanmadan dikkat çektiğim; birçok yakın dostumu bile sırf bu nedenle kırdığım bu önemli noktayı hatırlatıyor ve şöyle diyor:

“Eğer medya kavganın tarafı olursa, tuz da kokar!

Ama eğer medya işini hakkıyla yaparsa toz dumanın hakikati örtmesine izin vermez”.

 

“Her şerde bir hayır vardır”…

İnşallah bu son şerler de hayra dönüşür…

Ve bilhassa medyamız için hayırlı gelişmeler olacağına inanıyorum…

Ak Parti hükümetlerinin baskılamalarıyla iyice geri çekilen; susan, pes eden ve hatta teslim olan “Merkez Medya” giderek ayağa kalkacağa benziyor…

Bu silkinme umuyorum geçici değildir…

Umuyorum iktidar partisinden ve Başbakan’dan ürken medya patronajı, yönetimi ve bazı yazarlarımız; demokratik hukuk devletlerinin sağlıklı yürüyebilmesi için yürütmeden korkmamak, baskılardan yılmamak gerektiğini görmüşlerdir…

Yetmiş kiloluk gencecik bir savcı böylesine güçlü bir iktidarın karşısında anayasa ve yasalardan aldığı gücünü cesaretle kullanabiliyor, yargının bağımsızlığına gölge düşürülmesine izin vermemek için büyük bir cesaretle görevini yapıyorsa...

o savcıdan çok daha büyük maddi ve manevi imkânlara sahip medya patronları ne duruyorlar?..

Medyamız merkeze geldikçe...

köşe yazarları da aynı şekilde bir siyasi tarafın yanında durarak değil vicdanlarının yanında olarak yazacaklar yazılarını…


Farkında mısınız?..

Medyamızda iki tür medya ve köşe yazarı çok ön plana çıktı…

Hükümeti ve Başbakan Erdoğan’ı ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın övenler ve destek verenler…

Hükümet ve Başbakan Erdoğan ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın yerin dibine batıranlar…

Bunun ortası yok…

Pardon…

Var elbette ama sayıları çok az…

 Önümüzdeki günlerde umuyor ve hatta inanıyorum ki medya yöneticileri vicdanlarının sesiyle ve kamu yararı gözeterek yapacaklar haberlerini…

Yazarlar da amigoluktan vazgeçip gerçek birer düşünce insanı olmayı tercih edecekler…

Öfkelerinin veya çıkarların hesabıyla yazmaktan vazgeçecekler…

Bir olay kamu yararınaysa alkışlayacak, kamu zararınaysa eleştirecekler…

Başbakan’ın gönlü olsun diye doldurulmayacak köşeler…

Ya da…

Başbakan’ı itibarsızlaştırmak için yapılmayacak analiz ve yorumlar…

Yani…

İnşallah normale döneceğiz…

 

Peki…

Bunu başarabilmek için Başbakan’ın da normalleşmesi gerekmiyor mu?..

Elbette gerekiyor…

Peki ne yapacak?..

Çankaya’daki arkadaşına, dostuna, kardeşine bakacak…

Onunla daha sık ve daha uzun süre konuşacak…

Ondan sükûnet, olgunluk, hoşgörü ve anlayışlı olmayı öğrenecek…

Aksi halde…

Bu kavga, gürültü ve siyasi iç savaş sürüp gidecek…

[email protected] 

ÇOK OKUNANLAR