Hıncal Uluç, neden Zemzem Kuyusu’na çavdırıyor?..
Gelecekte bir gün çoğunluk Defne’nin ardından “ayıplayıcı” yazılar döşenirse karşısında Hıncal’ı bulur…
ADNAN BERK OKAN
Bana öfkelenenler için özsavunma yapacağım izninizle.
Kimler mi öfkelendi?..
“ALKIŞLAR Hıncal Uluç için” tespitimizi beğenmeyenler…
Gerekçemizi bir kez daha hatırlayalım.
“…… Gündemi yakalamak da (Hıncal’ın) her zamanki hedefi olunca bir yazı yazdı, bugün medyada (müstesna azınlık hariç) herkes ondan söz ediyor...
…….. ALKIŞLAR, Mekke'ye bile gitmeden Zemzem kuyusuna işeyen Hıncal Uluç için...”
Haksız mıymışım?..
Açın bakın gazeteleri…
İnternet sitelerine göz atın.
Neredeyse herkes adını vererek veya ima ederek ona sataşıyor.
Kimileri “Su testisi suyolunda kırılır” deyişini eleştiriyor.
Bazıları ise O’nun yanında yer alıyor.
Önceleri kendi köşesini açtığı, daha sonra patrona rica edip “köşe yazarı” yaptığı Ayşe Özyılmazel bile “Seni hiç tanımadım mı?” diye sorup, yazdığı makalenin “acımasız” olduğunu iddia ediyor.
Pakize Suda ise tam tersini düşünüyor hemcinsinin:
“Okuyup geçmeliydiler oysa. O, Hıncal'ın fikriydi, herkes fikrini söyleyebilmeliydi, üstelik bu gibi konularda ‘bir tek doğru’ olmazdı” diyor Hıncal Uluç’u savunurken.
Örnek çok…
Ama ben sadece “iki kadın” yazardan örnek vermekle yetinmek istiyorum.
İletişim harikası…
Unutmadan…
Uluç’un yazısının içeriği beni hiç ilgilendirmiyor...
Bana ne?..
İstediğini yazar…
Onun Defne’nin ardından yazdıklarını (en azından şu an için) ciddiye almıyorum?
Alırsam zaten ayrı bir yazı konusu...
Ya?..
Onun “iletişim harikası stratejisiyle” ilgileniyorum sadece.
Zekâsı (yoksa “kurnazlığı” mı demeliyim?)…
Gündem yaratmaktaki ustalığı…
Herkese kendinden ve yazdıklarından söz ettirmesi…
“Gündem almak için sen de yazsana” demeyin sakın.
Çünkü…
Hıncal gibi yazamam…
Hiç kimse Hıncal gibi yazamaz…
Daha doğrusu; içindeki şeytanla kavgalı, iblise tam teslim olmamış hiç kimse yazamaz O’nun gibi…
Usta gibi yazmak isteyenin “içindeki şeytanla barışık” olması şart…
Usta gibi yazmak isteyenin “içindeki vicdanı öldürmesi” şart…
Usta gibi yazmak isteyenin “kötücül” olması şart…
Usta gibi yazmak isteyenin “duygu temizliğini, duygu kirlenmişliğine dönüştürmesi” şart…
Usta gibi yazmak isteyenin “çıkarcı zekâsını, duygusal zekâsının üstüne çıkarması” şart…
Vs., vs., vs…
Onun adı da soyadı da “Hıncal”…
İşte durum ortada…
Hıncal gibi yazmak isteyenleri görüyorsunuz…
Kimsenin umurunda değil onlar…
Yazdıklarına dönüp bakan bile yok…
Neden?..
Çünkü içlerinde, yüreklerinin bir yerlerinde kırıntısı bile olsa biraz “vicdan” kalmış…
Çünkü…
İsimleri söylense kimse tanımaz onları?
“Ayşe” deseniz sorarlar: Hangi Ayşe?..
Hatta…
“Ertuğrul” deseniz kaç kişi “Özkök” olduğunu anlar eğer devamında, amiral gemisine 21 yıl kaptanlık yapmış meslektaşımızın soyadını eklememişseniz.
Ama “Hıncal” dediğinizde herkes hangi Hıncal olduğunu bilir…
Çünkü Onun adı da soyadı da Hıncal’dır…
Mevcut Hükümet’e sövdüğünü inkâr eden vatandaşa hâkimin, “inkâr etme!.. Ben hangi Hükümet’in anasının sinkaf edileceğini bilmeyecek kadar salak mıyım?” demesi gibi.
Hâsılı sevgili dostlar!..
İçinizden biri bütün medyanın gözü önünde Topkapı Sarayı’nın Harem dairesine işese medyanın umuru bile olmaz.
Çünkü içinizden biri kimsiniz ki medyanın gözünde?
Kim takar, kim ilgilenir içinizden birinin Saray’ın haremine işemenizle?
“Manyak” der geçerler…
Saray’dan çıkınca da unuturlar…
Serdar Turgut’un anlayamadığı şey!..
Serdar Turgut ise Hıncal Uluç’un o yazıyı “Muhafazakârlaşan” SABAH”a ve patronu Ahmet Çalık’a “bakın ben de sizin gibi muhafazakârım” mesajı göndermek için yazdığını zannediyor.
Zeki ama saf kardeşim benim…
Yahu Hıncal patronaja yaranmak isterse Defne’nin ardından “su testisi suyolunda kırılır” diye mi yazar?
Yoooo…
Patronaja ve haliyle Ak Parti Hükümeti’ne yaranmak isteyen Hıncal, Kilisli Müftü dedesinden başlayarak bir İslâmiyet anlatır kiii…
Nasıl ibadet ettiğini ama bunu herkeslerden niçin gizlediğini bir yazar kiii…
Hayrettin Karaman, Hıncal’ın yanında Ebu Cehl gibi kalır…
Çok sık eleştirdiği başörtülü kızlara bir destek verir kiiii…
Nihal Bengisu Karaca bile, “yahu ben neden akıl etmedim bunları yazmayı” diye hayıflanır…
Asıl demek istemem şu…
Ben gazeteciler.com’da yazıyorum; halka veya siyasetçilerin ilgilendiği gazetelere, sitelere değil.
Haliyle beni (bazen iğrenç bile olsa) Uluç Usta'nın gazetecilik – iletişim - gündem yaratma yeteneği alâkadar ediyor.
Hıncal’ın taaa İstanbul’dan Mekke’ye kadar çavdırıp, Zemzem Kuyusu’na teşaşür etmesi ilgi alanıma giriyor.
Ve o “çirkin, kabul edilemez” ama “gazetecilik, iletişim, gündem yaratma” açısından “muhteşem” yeteneği için alkışlıyorum O’nu…
Yoksa Defne için “su testisi suyolunda kırılır” demiş…
Ya da “evli ve çocuklu bir kadın olarak ilk kez gördüğü bir genç adamla aşk yapmaya giderken utanmamış mı?” sorgulaması yapmış…
Ve…
Henüz 1.5 yaşında bir çocuğa google’da “Yarın o bebek aklını başına toplayacak yaşa geldiğinde "Baba bana annemi anlat" diyecek?..” şeklinde “kapkara soru” bırakmış, umurumda bile değil…
Der, der…
Sorar, sorar…
Hıncal bu…
Her şeyi söyler, her şeyi yazar…
Çünkü bugün o tarz yazması stratejisinin gereğidir…
Yarın şartlar değişir, aynı konuda çok daha farklı şeyler yazar…
Helâl olsun Usta!..
Yani dostlar!..
Gelecekte bir gün çoğunluk Defne’nin ardından “ayıplayıcı” yazılar döşenirse karşısında Hıncal’ı bulur…
“Sana ne kardeşim” diye sorar Hıncal…
Sonra da, Defne’nin ardından “eleştirel” yazı yazan arkadaşımızın “nasıl da” saçmaladığını, herkesin özel hayatının kendisine ait olduğunu, Defne’nin de kendi hayatı olduğunu ve hiç kimseyi ilgilendirmediğini öyle bir yazar ve yazısının bir yerinde öyle bir “hüküm” koyar ki…..
Cümle âlem bu kez o yazısını konuşur, tartışır…
Medya belleğimiz balık hafızasından 8 saniye daha fazla süreye uzanabildiği için de dün yazdıkları hatırlanmaz bile…
Helâl olsun Usta!..
Ellerine sağlık…
Böyle başa böyle tarak…
Böyle medyaya böyle merak!..
[email protected]