Hidayet Şefkatli Tuksal
Bunda "ataerkil" bir ailede ve İslâmiyet'in (aslında pek de olmayan ancak örf ve âdet haline getirilmiş) baskıcı kurallarıyla yetiştirilmiş olmasının rolü çok yüksek...
Başbakan Erdoğan "Başarılı bir lider" mi?..
Evet...
Hem de çok başarılı...
Bunu anlamak için yönettiği Türkiye'nin ekonomik gelişmişliğine (artan kişi başı milli gelire, duble yollara, konutlara, ulaşıma, sağlık hizmetlerine) bakmak yeterli...
Peki...
Başbakan Erdoğan "eksiksiz" bir lider mi?..
Hayır...
Üstün liderlik özelliklerinin yanı sıra eksiklikleri de oldukça fazla...
Bunda "ataerkil" bir ailede ve İslâmiyet'in (aslında pek de olmayan ancak örf ve âdet haline getirilmiş) baskıcı kurallarıyla yetiştirilmiş olmasının rolü çok yüksek...
Çocukluğundan itibaren kendisine "empati" yapılmadığı gibi O da kimseye empati yapmamış...
Çok genç yaşta İstanbul gibi bir dünya şehrinin belediye başkanlığına seçilince sahip olduğu "güç" empati yapabilmesine gerek de bırakmamış...
Daha sonra çok hızlı seyreden bir kariyer, cezaevi günleri ve başbakanlık...
Empati yapmaya vakit de gerek de yok...
İşte şimdi (bugünlerde) empati yapamamanın acısını çekiyor; toplumun dierğ yarısına da (hatta son günlerde yarısından ok fazlasına) çektiriyor...
Ancak...
Sultan Demircan (Misbah Demircan'ın amcası), Dündar Kılıç gibi Osmanlı'dan kalan son "kabadayı" (Kasımpaşalı ve iisi de Karadenizli) tipleriyle birebir tanışma (hem de çok genç yaşta), onların hal ve tavırlarını gözlemleme ve hatta hayranlık duyma, kendi karakterine de yansımış...
O anlayış (kabadayılık) bir adım ileri atınca geri dönüş yapmayı "ayıp" sayıyor...
Küçüleceğini, karizmayı çizdireceğini zannediyor...
Ve sadece daha ileri, daha yükseğe ve daha "sert" ("benim dediğim olmazsa görürsünüz gününüzü" tarzı)...
Bu kadar lâfı, Hidayet Şefkatli Tuksal'ın, "Erdoğan sürekli bağıran bir adama dönüştü" cümlesine "hak verebilmek" için yaptık...
Evet...
"Erdoğan sürekli bağıran bir adama dönüştü" çünkü örnek aldığı "önder" modeli Sultan Demircan ve Dündar Kılıç...
Bilhassa Sultan Demircan...
Sürekli bağıran, öfkelenen, sert ama bir o kadar da merhametli, babacan, korumacı, kanat altına almacı bir kabadayı karakteri...
Ve bu satırların yazarı hem Demircan'ı ve hem de Kılıç'ı yakından tanıdığı için Başbakan'ın hemen her tavrında o iki merhumun karakterini rahatlıkla görebiliyor...
Demek istememiz şu:
Bugüne kadar Başbakan Erdoğan'ı kendi mahallesinden de eleştirenler oldu ama hiçbiri Hidayet Şefkatli Tuksal'ın tarifi kadar etkili ve gerçekçi değildi...
Bu doğru, gerçekçi ve samimi analiziyle Hidayet Şefkatli Tuksal kazandı...
Evet...
Hem de çok başarılı...
Bunu anlamak için yönettiği Türkiye'nin ekonomik gelişmişliğine (artan kişi başı milli gelire, duble yollara, konutlara, ulaşıma, sağlık hizmetlerine) bakmak yeterli...
Peki...
Başbakan Erdoğan "eksiksiz" bir lider mi?..
Hayır...
Üstün liderlik özelliklerinin yanı sıra eksiklikleri de oldukça fazla...
Bunda "ataerkil" bir ailede ve İslâmiyet'in (aslında pek de olmayan ancak örf ve âdet haline getirilmiş) baskıcı kurallarıyla yetiştirilmiş olmasının rolü çok yüksek...
Çocukluğundan itibaren kendisine "empati" yapılmadığı gibi O da kimseye empati yapmamış...
Çok genç yaşta İstanbul gibi bir dünya şehrinin belediye başkanlığına seçilince sahip olduğu "güç" empati yapabilmesine gerek de bırakmamış...
Daha sonra çok hızlı seyreden bir kariyer, cezaevi günleri ve başbakanlık...
Empati yapmaya vakit de gerek de yok...
İşte şimdi (bugünlerde) empati yapamamanın acısını çekiyor; toplumun dierğ yarısına da (hatta son günlerde yarısından ok fazlasına) çektiriyor...
Ancak...
Sultan Demircan (Misbah Demircan'ın amcası), Dündar Kılıç gibi Osmanlı'dan kalan son "kabadayı" (Kasımpaşalı ve iisi de Karadenizli) tipleriyle birebir tanışma (hem de çok genç yaşta), onların hal ve tavırlarını gözlemleme ve hatta hayranlık duyma, kendi karakterine de yansımış...
O anlayış (kabadayılık) bir adım ileri atınca geri dönüş yapmayı "ayıp" sayıyor...
Küçüleceğini, karizmayı çizdireceğini zannediyor...
Ve sadece daha ileri, daha yükseğe ve daha "sert" ("benim dediğim olmazsa görürsünüz gününüzü" tarzı)...
Bu kadar lâfı, Hidayet Şefkatli Tuksal'ın, "Erdoğan sürekli bağıran bir adama dönüştü" cümlesine "hak verebilmek" için yaptık...
Evet...
"Erdoğan sürekli bağıran bir adama dönüştü" çünkü örnek aldığı "önder" modeli Sultan Demircan ve Dündar Kılıç...
Bilhassa Sultan Demircan...
Sürekli bağıran, öfkelenen, sert ama bir o kadar da merhametli, babacan, korumacı, kanat altına almacı bir kabadayı karakteri...
Ve bu satırların yazarı hem Demircan'ı ve hem de Kılıç'ı yakından tanıdığı için Başbakan'ın hemen her tavrında o iki merhumun karakterini rahatlıkla görebiliyor...
Demek istememiz şu:
Bugüne kadar Başbakan Erdoğan'ı kendi mahallesinden de eleştirenler oldu ama hiçbiri Hidayet Şefkatli Tuksal'ın tarifi kadar etkili ve gerçekçi değildi...
Bu doğru, gerçekçi ve samimi analiziyle Hidayet Şefkatli Tuksal kazandı...