Hidayet Şefkatli Tuksal, gerçek bir Hz. Ayşe kızı...
Başbakanın her yaptığını alkışlamak, apaçık yanlışlara dahi konjonktürel, politik vs. gerekçeler üreterek destek olmak......
ADNAN BERK OKAN
Değerli kız kardeşim Hidayet Şefkatli Tuksal;
Makalelerini okumak içimi rahatlatıyor…
Kadınlarımızın geleceği için daha da umutlanıyorum…
Demokrasimizin geleceğindeki huzuru daha şimdiden hissediyorum...
"İslâmiyet Demokrasiyle bağdaşmaz" diyenlerin "yanılmışız" itirafı yapacakları günü görüyorum...
Ancak...
Bu arada acı bir gerçekten söz etmek istiyorum...
Ama bugünün gerçeğinden...
Nedir bugünün acı gerçeği?..
Söyleyeyim:
Günümüz medyasında:
* İnsanları değişime davet etmek,
* Yerleşik fikirlerine karşı şeyler yazmak, söylemek;
* Egemenleri eleştirmek;
* Kadın haklarında ileri demokrasi istemek
çok tehlikeli…
Çünkü bugün bir yazardan beklenenler açıkça ilân ediliyor:
* Bir tarafın olacak,
* O tarafın ortak söyleminin dışına çıkmayacaksın,
* Mutlaka taraflardan birinin Emin Çölaşan’ı ya da Mehmet Metiner’i olacaksın,
* Asla herkes için demokrasi istemeyeceksin,
* İstersen “Linç” edileceksin…
Ne demek “herkes için demokrasi”?..
Gözlerini kapayıp vazifeni yapacak, sadece kendin ve ait olduğun taraf için demokrasi isteyeceksin…
Tıpkı…
Sadece kendi zihniyetleri için demokrasi isteyen cumhuriyetçi laikçiler gibi…
Sen herkese demokrasi istiyorsun be sevgili kız kardeşim…
O kadar bol demokrasiyi kim kaybetmiş de biz bulacağız?..
Bunun içindir ki senin makalelerin “intihar girişimi” gibi...
Neden?..
Çünkü ilkeli duruyorsun...
Çünkü yüreklisin...
Çünkü aklınla yazıyorsun...
Çünkü vicdanını yansıtıyorsun makalelerinde...
Çünkü "kadın hakkı" diyorsun...
Çünkü kadınların evlerinde oturup kocalarının ayaklarını yıkamaya devam etmesine itiraz ediyorsun...
Yazılarındaki haysiyetli tavır alışın, günümüz medyasında “intihar teşebbüsü” olarak değerlendirilir…
Zira…
Senin demokratik tarzın statükocular için anlaşılabilir şey değil…
Senin tarzın, kendini ve ait olduğun tarafı sorgulayabilmek üzerine bina edilmiş…
Senin tarzında bir insan kendini aşmayı beceremiyorsa “hedefsiz” kalmış sayılıyor…
Oysa medyada geçer akçe senin tarzın değil…
Medyada geçer akçe:
Statükoya göre; siyasal iktidara yakınsan;
* İktidarın yakın durduklarına yakın…
* Uzak durduklarına uzak duracaksın…
Tıpkı muhalefete yakın olanların;
* Muhalefetin yakın durduklarına yakın…
* Uzak durduklarına uzak durdukları gibi…
Biraz karışık oldu gibi ama kusuruma bakma…
Durumu ifade edebilme yeteneğim ancak bu kadar…
Oysa değerli kız kardeşim;
Geleceğin medyasında “en değerli yazar” sen olacaksın…
Çünkü sen, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir kültürde onları hayata tutunduran; binlerce yılın örfünü, töresini kaldırıp atan Hz. Muhammed’in sevgili eşi, muhterem elçisi Hz. Ayşe kızlarındansın…
Bu gece bir arkadaş, katıldığı bir TV programında Tunus ayaklanmasından “Devrim” diye söz etti...
Ama...
Ayaklanmayı tetikleyen işportacının hükümeti protesto etmek için değil bir kadın zabıtadan “tokat yediği” için kendini yaktığını söyledi…
Nereden biliyormuş?...
Kendini yakan Tunuslunun annesi, eşi ve kız kardeşi söylemiş…
Sevgili kız kardeşim;
Bakar mısın şu devrime(!)…
Hem de İslâm Devrimi imiş…
Ahzab Suresi 35. Ayet’i hatırla…
Hem de Ali Bulaç tercümesiyle...
Değerli kız kardeşim;
Yüce Allah’ın kadın – erkek eşitliğini açıkça anlattığı ayete rağmen bir Müslüman erkek, bir Müslüman kadından tokat yediği için kendini aşağılanmış kabul ediyor…
Ve…
Bedenini yakarak intihar ediyor…
Ve…
Bir Müslüman kadın tarafından aşağılanmayı kabul edemeyerek aslında bütün kadınları aşağılayan bir Müslüman erkeğin kendisini yakmasıyla başlayan ayaklanmaya bizim gazeteci arkadaş (Hüsnü Mahalli) “Devrim” diyor yüzü kızarmadan…
Amman ha!...
Tunus'taki ayaklanmayı desteklemediğimi zannetme...
Tabii ki son derecede haklı bir ayaklanma...
Ama...
Ayaklanma...
Devrim falan değil...
TV haberlerinde izlediğim sahneler bana 12 Eylül 1980 sabahını hatırlattı...
Zavallı Tunuslular sokakta gördükleri askerlere sarılıyor öpüyorlardı, tıpkı bizim "demokrat" halkımızın o sabah askerleri sarılıp sarılıp öptüğü gibi...
Yani...
Gitti Bin Ali, gelecek 1001 Ali...
Hâsılı sevgili kız kardeşim;
Hz. Ayşe, sevgili Peygamberimizin vefatından sonra tam kırk yıl İslâmiyet’i ayakta tutanların en başında oldu…
İslâm, Peygamberin vefatından sonra kırk yıl ayakta kalıp kök salmayı Hz. Ayşe’nin manevi gücü sayesinde başardı…
Yani bir kadının sayesinde...
İşte bu nedenle senin yazılarını, duruşunu, dürüstlüğünü, demokratlığını çok önemsiyorum…
Çünkü…
Dini inançlarımız, sosyal görüşlerimiz, yaşam ve giyim tarzlarımız birbirinden farklı olsa da ortak hedefimizin “Demokrasi” olması gerektiğini öylesine güzel anlatıyorsun ki…
Allah senden razı olsun değerli kız kardeşim…
Not: Ahzab Suresi 35. Ayet
Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ali Bulaç tercümesi)
[email protected]