Hayat bir fetüse aitse kıymetliymiş meğer...
İçerde dışarda hemen hiç bir konuda hümanizmi ve yaşam hakkını aklının ucundan geçirmeyen onca yazar bir anda "yaşam hakkı" diye tutturuverdi.
GAZETECİLER.COM
İlk başlarda "gündem değiştirme hamlesi" olarak gülüp geçilen kürtaj tartışması ciddi ciddi gündemin odağına oturuverdi. Hükümet kararlı bir şekilde yasal düzenleme için harekete geçerken muhafazakar medya da manşetleri ve köşeleriyle kürtaj yasağına yelken açmış durumda.
Kimin "neyi" savunduğuyla değil "nasıl" savunduğuyle ilgileniyoruz. Hatta bundan özel bir zevk alıyor herkese de tavsiye ediyoruz. Kürtaj tartışmasında da aynı şey geçerli. Hükümetin hamlesinin ardına dizilen sayısız yazar ve gazetenin söyleminde öne çıkan temel argüman "yaşam hakkı" oldu. Kürtaj yasağına karşı çıkanlar "kadın bedeninin özerkliği", "kişi hak ve özgürlükleri", "kamu otoritesinin sınırları", "bilimsel olarak insan olmanın takvimi" gibi sayısız argümana dayanıyor. Hükümetin düzenlemesine destek verenlerin ise kürtajın "dinen haram oması" ya da "nüfus artışını zarar vermesi" gibi akla zarar söylemlerini geçtiğimizde elde tek bir şey kalıyor. O da "yaşam hakkı". Kağıt üzerine hayli hümanist bir referansa dayansalar da hiç ikna edici değiller. İçerde dışarda hemen hiç bir konuda hümanizmi ve yaşam hakkını aklının ucundan geçirmeyen onca yazar bir anda "yaşam hakkı" diye tutturuverdi.
Kürtaj tartışmasının bir tarafını temsil eden "yaşam hakkı" söylemi iyi güzel ama ortada insanın asabını bozacak bir riya var. Kürt meselesinde şiddet ve operasyondan başka bir talebi olmayanlar "yaşam hakkı"nı dilinden düşürmez oldu. Metin Lokumcu ya da Çayan Birben'in yaşam hakkı için tek bir söz etmeyenler "cenin de insandır" demeye başladı. 5'er 10'ar her yıl tam 11 bin defa ölen işçiler için doğru düzgün bir tane manşeti, yazısı yok ama "fetüsün yaşam hakkı" için manifesto yazıyor. "Cenin de candır" diyor ama boş yere hapislere atılmış yüzlerce öğrenci ya da gazeteci "can" umurunda değil. Uludere'de öldürülen onlarca insanın hukuku için her konuşanı "operasyon yapmakla" suçluyor ama "fetüs hukuken insan değildir" diyenlere karşı "fetüs de olsa insan insandır" demeyi biliyor.
Bir de ikide bir "bu konu Amerika'da da hararetle tartışılıyor" diyor. Ama Amerika'da kimlerin kürtaj yasağını desteklediğini bir türlü söylemiyor. Biz söyleyelim; Irak'ı, Afganistan'ı işgal edenler, İran'a girelim diyenler, İsrail'i Filistin karşısında daha çok ve daha açıktan destekleyelim diyenler, bilumum neoconlar, neoliberaller, yasağa destek veriyor. Daha da güzeli onlar da "yaşam hakkı" diyor... Kadını mülkiyet olarak kodlayan egemen erkek bilincinin dini de yok vatanı da... Her yerde aynılar...
Kürtaj yasağına destek verip filmin önceki sahnelerinde de hümanist referanslarla hareket eden ve kendisiyle tutarlı olan bazı isimler de vardır mutlaka. Ama "yaşam hakkı" söyleminin ardında saf tutan onca yazar ve gazetenin iki yüzlü tutumu orta yerde dururken kendilerine başka bir argüman bulmalarını tavsiye ediyoruz. Burası çoktan kirlendi, tüketildi, deşifre oldu.
İlk başlarda "gündem değiştirme hamlesi" olarak gülüp geçilen kürtaj tartışması ciddi ciddi gündemin odağına oturuverdi. Hükümet kararlı bir şekilde yasal düzenleme için harekete geçerken muhafazakar medya da manşetleri ve köşeleriyle kürtaj yasağına yelken açmış durumda.
Kimin "neyi" savunduğuyla değil "nasıl" savunduğuyle ilgileniyoruz. Hatta bundan özel bir zevk alıyor herkese de tavsiye ediyoruz. Kürtaj tartışmasında da aynı şey geçerli. Hükümetin hamlesinin ardına dizilen sayısız yazar ve gazetenin söyleminde öne çıkan temel argüman "yaşam hakkı" oldu. Kürtaj yasağına karşı çıkanlar "kadın bedeninin özerkliği", "kişi hak ve özgürlükleri", "kamu otoritesinin sınırları", "bilimsel olarak insan olmanın takvimi" gibi sayısız argümana dayanıyor. Hükümetin düzenlemesine destek verenlerin ise kürtajın "dinen haram oması" ya da "nüfus artışını zarar vermesi" gibi akla zarar söylemlerini geçtiğimizde elde tek bir şey kalıyor. O da "yaşam hakkı". Kağıt üzerine hayli hümanist bir referansa dayansalar da hiç ikna edici değiller. İçerde dışarda hemen hiç bir konuda hümanizmi ve yaşam hakkını aklının ucundan geçirmeyen onca yazar bir anda "yaşam hakkı" diye tutturuverdi.
Kürtaj tartışmasının bir tarafını temsil eden "yaşam hakkı" söylemi iyi güzel ama ortada insanın asabını bozacak bir riya var. Kürt meselesinde şiddet ve operasyondan başka bir talebi olmayanlar "yaşam hakkı"nı dilinden düşürmez oldu. Metin Lokumcu ya da Çayan Birben'in yaşam hakkı için tek bir söz etmeyenler "cenin de insandır" demeye başladı. 5'er 10'ar her yıl tam 11 bin defa ölen işçiler için doğru düzgün bir tane manşeti, yazısı yok ama "fetüsün yaşam hakkı" için manifesto yazıyor. "Cenin de candır" diyor ama boş yere hapislere atılmış yüzlerce öğrenci ya da gazeteci "can" umurunda değil. Uludere'de öldürülen onlarca insanın hukuku için her konuşanı "operasyon yapmakla" suçluyor ama "fetüs hukuken insan değildir" diyenlere karşı "fetüs de olsa insan insandır" demeyi biliyor.
Bir de ikide bir "bu konu Amerika'da da hararetle tartışılıyor" diyor. Ama Amerika'da kimlerin kürtaj yasağını desteklediğini bir türlü söylemiyor. Biz söyleyelim; Irak'ı, Afganistan'ı işgal edenler, İran'a girelim diyenler, İsrail'i Filistin karşısında daha çok ve daha açıktan destekleyelim diyenler, bilumum neoconlar, neoliberaller, yasağa destek veriyor. Daha da güzeli onlar da "yaşam hakkı" diyor... Kadını mülkiyet olarak kodlayan egemen erkek bilincinin dini de yok vatanı da... Her yerde aynılar...
Kürtaj yasağına destek verip filmin önceki sahnelerinde de hümanist referanslarla hareket eden ve kendisiyle tutarlı olan bazı isimler de vardır mutlaka. Ama "yaşam hakkı" söyleminin ardında saf tutan onca yazar ve gazetenin iki yüzlü tutumu orta yerde dururken kendilerine başka bir argüman bulmalarını tavsiye ediyoruz. Burası çoktan kirlendi, tüketildi, deşifre oldu.