MEDYA KÖŞESİ

Haşmet Babaoğlu'nu şoke eden yazı

Hâsılı; “Sadece ben doğru söylerim” demek Püriten ahlâka sahip insanların işidir…

Haşmet Babaoğlu'nu şoke eden yazı
GAZETECİLER.COM
Hıncal Uluç dünkü yazılarından birine “Haşo’ya bir haller oldu” diye koyup, Haşmet Babaoğlu’nu “Anlama özürlü” ilân edince, Babaoğlu’nun cevabı gecikmedi…
Babaoğu’nun, saygı ve seviyeyi düşürmeden verdiği yanıt şöyle…
 
Ben masala masal derim!
 
Dün Hıncal Abi'nin yazısını okuyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü...
Birincisi... Acaba "Neşeli Hayat" diye başka bir film mi seyrettim, diye kuşkuya kapıldım bir ara.
İkincisi... Hıncal abi film üzerine yazdıklarımdan onu ve Yılmaz'ı küçümsediğime dair bir izlenim çıktığını söylemiş.
Bazen birdenbire kızarım, öfkelenirim. Çoğu zaman çaktırmadan alınırım, kırılırım. Ama kimseyi küçümsemem. Bu tavır ne "içimdekilere" ne de yaşam biçimime uyar!
Ha!.. Masala masal derim! Orası doğru!
***
 
Bu filmde masal nerede, diye soruyor Hıncal Abi!
İyi, güzel de...
 Püriten mi? Demokrat mı?
Her şeyi bilen adamlar,karşılarındakine genellikle “sen bilmiyorsun” diyenlerdir… ya da “yanlış biliyorsun”…
“Sen yanlış biliyorsun” demek ise muhatabı kırmaktır…
O kişinin fikirlerini aşağılamaktır…
Doğrusu nedir?..
Voltaire söylemidir…
Veya Fichte’nin dedikleri…
Voltaire, “Düşüncelerinize katılmıyorum ama düşüncelerinizi savunmanız için gerekirse hayatımı bile verebilirim” demişti…
Fichte ise “Özgürlük, insanın en büyük ereğidir. Bu ereğe varabilme yolunda insan, başka insanların özgürlükleri karşısında kendi özgürlüğünü sınırlandırır. Sınırlandırmazsa özgürlük ereğine ulaşamaz çünkü” demişti...
Hâsılı; “Sadece ben doğru söylerim” demek Püriten ahlâka sahip insanların işidir…
Hıncal Abi kendisinin Püriten mi yoksa Demokrat mı olduğunu bir kez daha gözden geçirmeli...
Adnan Berk Okan
Filmin finalinde Rıza ve karısının birbirlerine sevgiyle sarılışından başka şeyler de var.
Rıza'yı aylardır boğan bütün meseleler bir çırpıda çözülüveriyor. (Anlatıp da henüz seyretmeyenlerin tadını kaçırmayalım şimdi!)
Bir mesaj var orada.
Çocukça bir şenlik duygusuyla ve Noel Baba efsanesine gönderme yaparak anlatılan bir hayat dersi var.
Bunu yapan Yılbaşı temalı Amerikan filmlerine "tatlı bir Hollywood masalı" diyoruz da, Neşeli Hayat'ın finaline neden "masal" demeyelim?
Eleştiri mi bu? Hayır.
Adını koyuyorum sadece.
***
 
Evet! Masal dedim.
Evet! Gerçeklere usul usul dokunup geçen bu güzel filmin sonu bir masal olarak geliyor. (Zaten modern masalların en temel özelliği yarattıkları sahicilik duygusu değil midir?)
Böyle diyerek filmi karalamak aklımdan bile geçmedi!
Birbirini doğuran kelimelere bir bakın, anlayacaksınız: Misal, emsal, mesel, masal...
Bir mesajı, bir ahlak dersini, bir insanlık serüvenini örneklendirmek için seçilen gönül çalıcı ve çocuksu anlatım yollarından biridir masal!
Çocuksudur.
Bazı masallar neşelendirir.
Bazı masallar ürkütür.
Birçok masalın da yoksulluğu, adaletsizliği, eşitsizliği yenilir yutulur gösterdiği bilinir.
***
 
Gelelim, şu umut aşısı meselesine...
Yani "Hıncal Uluç ruhu"na..
Ortaya koyduğu "umudunuzu kaybetmeyin, yenilgiyi peşin peşin kabullenmeyin" tavrıyla Hıncal Abi'nin nice umutsuz okurunu ve izleyicisini hayata döndürdüğünün tanığıyım. Buna hep saygı duydum..
Ancak bu ilacı insanlara neredeyse döve döve içirmeye çalıştığını da biliyorum.
Hani derler ya...
Aşırı umut, keskin umutsuzluğun üzerindeki şaldır, diye...
Bazen umudun altını öyle koyu çizer ki...
Çaresizliğin hayatımızda kapladığı yerin büyüklüğüne hepimizden çok onun inandığını düşünürüm. "Neşeli Hayat" filminin senaryosunda da öyle bir hava sezdim.
Şakayla karışık anlatmak istediğim buydu!
Anlatamamışım herhalde!
 
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar