MEDYA KÖŞESİ

Haşmet Babaoğlu'nu kızdıran haber!

Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu Peygamber hakkında yazdığı yazıdan sonra, hakkında çıkan haberlere hem şaşırdı hem kızdı... Ama esasında üzüldü...

Haşmet Babaoğlu'nu kızdıran haber!
Geçenlerde Peygamberden  söz açtı Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu, onun bir hadisinden yola çıkarak "Selam olsun kuru et yiyen kadının oğluna" başlıklı bir yazı yazdı.
"Vay sen misin bunu yazan?" diye başına gelemyen kalamdı... Babaoğlu bu yazısı üzerine çıkan haberlere öfke saçtı. 
"Bu beş para etmez kamplaşmalardan paçamı nasıl kurtarsam?" die sordu... 
 
- (...)
Bir başka gazete, hiç üşenmez, "aşk yazarı, tatil yazarı" diye bir yafta takar önce.
Sonra saçma sapan bir fotoğraf koyarak bu yazımı haber yapar.
İma şudur...
"Bakınız şortuyla tatil yörelerinde dolaşan adam Kutlu Doğum Haftası'nı fırsat bildi; Peygamberden, hadislerden, İslam'dan söz ederek kendine yeni bir hava vermeye kalkıyor."
Daha derinde de "herkes haddini, yerini, kampını bilsin" uyarısı ve çabası vardır tabii.
Kızdım mı? Eh biraz..
Çünkü medyada olduğumuzu unutup eski dostlukların bir değeri ve hatırı olduğunu sanıyorum. Hâlâ meslektaşlarımın böylesine çiğ işlere imza atacağına ihtimal veremiyorum.
Gülümsedim mi? Evet, biraz buruk biçimde..
Ama esasında üzüldüm.
Çünkü bu arkadaşlar mesela dört yıl önce Vatan gazetesinde yine Kutlu Doğum Haftası'na rastlayan bir günde çıkan "Selam olsun o eşsiz yetime" yazımı bilmezler mi?
Bilirler.
Yine zamanında Vatan'da çıkan "Secde edenler ve edemeyenler"; "Bir İslam peygamberi olarak Hz. İsa" veya "Kurban ve Hz. İbrahim'i anlamak" başlıklı yazılarımı da saymama gerek var mı?
Ama tabii Yeni Yüzyıl'dan beri, yani 90'lardan beri içinden geldikçe bu konularda yazan ve meseleyi daha çok toplumun manevi iklimi ve antropolojik açıdan ele alan bir yazar dedikodu malzemesi olamaz.
Durduk yerde polemik heyecanı yaratamaz.
O zaman ne yapacaksın! Gerçeği eğip bükecek, okuru kandıracaksın! O arkadaşların yaptığı da bu!
Bazı okur mektupları da ayrı bir âlem!
Yazımı okuduktan sonra öfkeyle bilgisayar başına oturup "sizi de kaybettik" diyenler ve konuyu siyasete bağlayanlar mesela..
Ne zamandan beri, diye sormak geliyor içimden.
Düşünüyorum da..
Bir toplumun manevi iklimine ve değerlerine bu kadar sırt dönmeyi "aydın olmak" sanan başka kaç toplum vardır?
Tabi bir de yazımı çok olumlu bulan fakat ardından "ama çok şaşırdım çünkü sizin hayat tarzınız başka" diyenler de var.
Oysa "hayat tarzı" dediğimiz şeyden çok daha büyük, geniş ve derin hayat!
Merak ediyorum...
Kâh kalbine, kâh zihnine kulak vererek yol almak; kamplara, hadlere, hudutlara aldırmadan hem bilgiye hem de bilgeliğe bağlanmak giderek imkânsız bir hal mi olacak bu toplumda?
 
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum