MEDYA KÖŞESİ

Hasan Cemal'den Yavuz Baydar yazısı...

Hasan Cemal, bugünkü köşe yazısında medyanın geçirdiği süreci kaleme aldı. Cemal, Yavuz Baydar'la yaptığı görüşmeyi de paylaştı...

Hasan Cemal'den Yavuz Baydar yazısı...
GAZETECİLER.COM
Sabah gazetesinin Okur Temsilcisi Yavuz Baydar'ı kovması medya veiktidar odaklı tartışmalara yeni bir halka ekledi. T24 yazarı usta gazeteci Hasan Cemal, Baydar'ın kovulmasını değerlendirdiği yazısında hükümetin medya politikalarını

"Medya ve demokrasiyi kuşatanlar şunu iyi bilin; başarı şansınız yok!" dierek söze başlayan Hasan Cemal şöyle devam etti:

Mavi-yeşil bir cennette, Selimiye’ye doğru denizde seyrederken cep telefonuma bir mesaj geldi:

“Kovulduk ey halkım, unutma bizi!”

Sabah gazetesinde Yavuz Baydar’ın işine son verilmiş…

Sürpriz değil, bekliyorduk.

Telefon ettim Yavuz’a.

Sesi buruktu.

Canı tabii sıkkındı.

Neler hissettiğini, iç dünyasında esen fırtınaları bir meslektaş olarak kestirmek zor değildi.

İşsizliği ilk defa 12 Mart döneminde tatmıştım, askeri yönetim çalıştığım dergiyi kapattığı zaman. Bir ara iş bulur gibi olmuştum, yayınevi kuruyorduk. Yeni evliydim, bebek bekliyorduk. Bir akşam vakti zarf içinde son maaşımı göndermişti patron. Yine işsiz kalmıştım, 1972 senesiydi.

Evet, yıllar ne çabuk geçiyor.

Sevgili Yavuz’la yollarımız ilk kez Cumhuriyet’te kesişmişti 1980’li yıllarda. Genel Yayın Yönetmeni’ydim. O da, Stockholm’den gençlerin epeyce ilgisini çeken müzik ağırlıklı yazılar gönderiyor, renkli pazar yazıları yazıyordu.

Neden yine hatıralar dipsiz bir kuyudan çıkıp musallat olmaya başladılar ki?..

Anılar bitmez.

'MEDYAYA GİYDİRİLMEK İSTENEN DELİ GÖMLEĞİNİ YIRTMAK'

Akşam vakti Selimiye’de, deniz kıyısındaki Celal Kaptan’ın yerinde Çiğdem Anad, Vito ve Ayşe’yle sohbetimizin konusu ‘gazeteci milleti’ydi, ‘medya düzeni’ydi, özellikle Gezi Parkı sırasında gazetecilik dersinden sıfır notla sınıfta kalan televizyon kanallarıydı.

Çiğdem’in bir hayali var:

“Hatırlayın, Türkiye’deki özel televizyon yasağının nasıl delindiğini. Teknoloji sayesinde olmuştu bu. 1988 ya da 1989 yılıydı. Televizyon Almanya’da kurulmuş, oradan Türkiye’ye yayın yapılmıştı. Anayasal yasak bu yaratıcılık sayesinde delinmişti. Gidelim şu en yakındaki bir Yunan adasına, başlayalım yayına… Böylece, bu memlekette medyaya giydirilmek istenen deli gömleği orasından burasından yırtılmaya başlar.”

YAVUZ'UN KABAHATİ NE?

Yavuz Baydar’ı telefonda dinlerken benim de içim acıdı.

Kabahati neydi Yavuz’un?

Okur Temsilcisi olarak görevini yerine getirmek, yani okurun şikayetlerini yansıtmak istemiş ama engellenmişti. Üstelik bir değil, iki kere yazısı basılmamıştı.

Son olarak New York Times gazetesinde, Türkiye’de yalnız siyasal iktidarların değil, gazete patronlarının da demokrasinin altını oyduklarını anlatan çarpıcı bir makale yazmıştı.

Anlaşılan bu da bardağı taşıran damla oldu ve ‘iktidar odakları’nca işine son verilen gazeteciler kervanına Yavuz Baydar da katılmış oldu.

Yazının devamı için