MEDYA KÖŞESİ

Hasan Cemal sordu: Çare İslam düşmanlığında mı?

Avrupa ve Amerika'daki İslam karşıtlığını köşesine taşıyan Hasan Cemal, "çare islam düşmanlığında mı?" diye sordu ve "Bu çare değil, İslam dünyasını ‘İslamcı radikalizm’in, ‘İslamcı aşırılık’ın kucağına itmektir.

Hasan Cemal sordu: Çare İslam düşmanlığında mı?
Aktif gazeteciliği 47 yıldır sürdüren, T24 yazarı ve P24 Kurucu Başkanı Hasan Cemal ABD’de Boston College'da Peace Islands Institute'un işbirliğiyle düzenlenen sempozyumda bir konuşma yapmış ve ünlü gazeteci Stephen Kinzer'in  "Aramızda büyük bir basın kahramanı var, Hasan Cemal..." sözleriyle alkışlanmıştı.

Hasan Cemal bugün New York'tan yazdığı köşesinde hem duygu dolu bir yazıya imza attı hem de geçmişle hesaplaşmanın ne derece anlamlı olduğunu anlattı okurlarına.

Bir yandan Fransa'daki IŞİD saldırısını, öte yandan saldırı sonrası Avrupa ve Amerika'daki İslam karşıtlığını köşesine taşıyan Hasan Cemal, "çare islam düşmanlığında mı?" diye sordu ve "Bu çare değil, İslam dünyasını ‘İslamcı radikalizm’in, ‘İslamcı aşırılık’ın kucağına itmektir." yanıtını verdi.

İşte o yazıdan dikkat çeken satırlar:

Daktilo makinesinden çıkmış bir sayfalık yazıyı kahve tuvaletinin duvarına asmışlar, başlığı şöyle:
Ne diye yazıyorum?..
Daktiloya ilanı aşk hali var:
“Bu kırık dökük daktilonun başında acaba neden bu kadar uzun saatler harcıyorum?.. Zaman israfı değil mi?.. Ama daktilomun başına oturunca da, iç dünyamda bir şeyler kıpırdıyor, bir başka aleme dalıp gidiyorum.”
Daktilo makinesi...
Çoktan unuttum gitti.
İlk makinemi Ankara’da, 1960’ların sonunda gazeteciliğe başlarken almıştım.
İkinci el, kullanılmış bir daktiloydu.
1973’de Cumhuriyet gazetesine geçerken babam bana kendi daktilosunu hediye etmişti.
Portatif bir Hermes Baby.
Sevgili Ahmet Cemal yıllar yılı ailemizi geçindiren çevirilerini bu makinayla yapmıştı.
Gazetelerin haber merkezlerinden etrafa makineli tüfek gibi takır tukur patlayan o daktilo sesleri artık tarih öncesinde kaldı.
Tuvaletteki duvar yazısını okurken, o bildik soru işareti gelip çengelini zihnime asıyor:
Neden  yazıyorum?..
Güncel gerçeğin peşinde 47 yıldır devam eden, fazla bir derinliği de olmayan gazetecilik macerasından niçin bu kadar keyif aldım, hala da alıyorum ki?..
Arada bir beni meşgul eden bu sorunun yanıtını bilemiyorum

(...)

Şimdi Avrupa’yı Avrupa yapan değerler unutulacak mı?
Çare, utanç duvarları mı?..
Çare, İslam düşmanlığı mı?
Çare, ırkçılık mı?
Çare, özgürlüklerin kısıtlanması mı?
Çare, demokrasinin budanması mı?
Bu çare değildir, olamaz da.
Bu çare değil, İslam dünyasını ‘İslamcı radikalizm’in, ‘İslamcı aşırılık’ın kucağına itmektir.
Bu çare değil, İslam dünyasını ‘tiran’ların, ‘despot’ların merhametine terketmektir.
Bu çare değil, medeniyetler savaşı diyenleri haklı çıkarmak ve dünyayı karanlık bir istikrarsızlık dönemine yuvarlamaktır.
Kısacası:
Bu bir çare değil, aklını peynir ekmekle yemektir.
Avrupa’sı, Amerika’sı ya da demokrasiler, demokratik toplumlar aklını bu kadar peynir ekmekle yiyecek kadar rotayı şaşıracaklar mı?..
İhtimal vermiyorum, ihtimal vermek istemiyorum.

(...)

Kahvenin giriş kapısına, bir kara tahtanın üstüne yazmışlar büyük harflerle:
Şimdi değilse, ne zaman?..
Hoşuma gidiyor okuyunca.
Evet, şimdi değilse ne zaman arkadaş...
Hiç olmazsa, o ‘an’ları kaçırmayalım.
İçimde iyimser bir kıpırdanma uyanıyor.
Yaşamak her şeye rağmen çok güzel.
Nazım Hikmet’in dediği gibi:
Umutsuz yaşanmaz!
İçimdeki karamsarlık bulutu dağılmaya başlıyor.
Filmin sonunu göremeyecek olsak da, görecekmiş gibi yaşayıp mücadele edeceğiz, barış için, demokrasi ve özgürlük için...
Ve Nobel Barış Ödülü’nün sahibi Elie Wiesel’in dediği gibi:
“Adaletsizliği engelleyecek gücümüz olmadığı zamanlar olabilir, ama itiraz etmeyi beceremediğimiz bir zaman asla olmamalı.”

ÇOK OKUNANLAR