MEDYA KÖŞESİ

Hasan Cemal Milliyet'te olan biteni yazdı

Mart ayında Milliyet'ten ayrılmak zorunda kalan Hasan Cemal, aynı kaderi paylaşan Can Dündar'ın ardından ilk kez yaşadıklarını yazdı.

Hasan Cemal Milliyet'te olan biteni yazdı
GAZETECİLER.COM - Milliyet'te uzun zamandır Abdi İpekçi gazeteciliği değil, "Beyefendi rahatsız olmasın!" gazeteciliği var. Milliyet'in el değiştirmesinden sonra gazete kulisinde kulaklara espriyle karışık hep bu cümle çalınırdı: "Aman Beyefendi rahatsız olmasın!" 'Beyefendi' elbette Tayyip Erdoğan'dan başkası değildi.

Geçen yıl bu zamanlarda Can Dündar'la birlikte topun ağzına geldik. Daha sonra 'İmralı Zabıtları'yla birlikte "Beyefendi'nin rahatsızlığı" tavan yaptı. "Herkes kendi işini yapsın!" diye yazdım. Başbakan ertesi gün gazetenin sahibi Demirören'i aradı, bununla da yetinmeyip Balıkesir'de bas bas bağırdı: "Batsın senin gazeteciliğin!"

Bu satırlar Milliyet gazetesinden ayrıldıktan sonra internet gazetesi T24'te kendisine bir köşe bulan Hasan Cemal'a ait. Hasan Cemal, "Bizim meslek, gazetecilik zor günler yaşamaya devam ediyor. Ne zaman kolay günler yaşamıştı ki diyebilirsiniz" diyerek başladığı yazısında Mart ayında ayrıldığı Milliyet'te yaşananları ilk kez yazdı.

İşte o yazıdan çarpıcı bölümler: 

BEYEFENDİ RAHATSIZ OLMASIN GAZETECİLİĞİ

Milliyet’te uzun zamandır Abdi İpekçi gazeteciliği değil, “Beyefendi rahatsız olmasın!” gazeteciliği var.

Milliyet’in el değiştirmesinden sonra gazete kulisinde, özellikle yazı işlerinde kulaklara espriyle karışık hep bu cümle çalınırdı:

“Aman Beyefendi rahatsız olmasın!”

‘Beyefendi’ elbette Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi.

Ve Sayın Başbakan’ın nelerden rahatsız olabileceği ‘patron katı’ndan genel yayın yönetmenleri aracılığıyla mutfağa indirilir, köşe yazarlarının da kulağına üflenirdi.

Yayın politikasının ‘kırmızı çizgileri’ni oluşturan bu ‘beyefendi rahatsızlıkları’ hiç bitmek bilmezdi.

Bazen esnetilen, bazen es geçilen ‘kırmızı çizgiler’e genellikle uyulurdu.

Geçen yıl bu zamanlardı.

Can Dündar’la birlikte topun ağzına gelmiştik. “Beyefendi bizden rahatsızdı!” Can Dündar istifanın eşiğinden dönerken, ben de tatilimi erkene almıştım, Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu’nun kıvrak manevralarıyla vaziyet kurtarılmıştı.

BAŞBAKAN, ERDOĞAN DEMİRÖREN'İ ARADI VE...

İmralı Zabıtları’nın geçen Mart ayında Milliyet’te yayınlanmasıyla birlikte “Beyefendi’nin rahatsızlığı” tavan yapmıştı. Ben de köşemde Milliyet’in bu haberciliğini savunurken şunu belirtmiştim:

“Gazeteciler gazetecilik yapar, siyasetçiler memleket yönetir; herkes kendi işini yapsın!”

Başbakan Erdoğan ertesi sabah gazetenin sahibi Erdoğan Demirören’i telefonla aramış, çok ağır konuşmuş, bununla da yetinmeyip Balıkesir’de kürsüye çıkıp bas bas bağırmıştı:

“Batsın senin gazeteciliğin!”

Bunun hemen ardından benim iki haftalık zorunlu izin dönemi başladı. İki haftanın sonunda iznim iki hafta daha uzatılmak istendi.

Razı olmadım.

İzni uzatmak yerine, Beyefendi ile ‘Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliği’ni eleştiren bir yazı yazdım. Bu yazım reddedilince de, 15 yıl çalıştığım Milliyet’ten istifamı verdim. (...)

MEDYA VE DEMOKRASİ KUŞATILIYOR 

Türkiye böyle bir dönemden geçiyor.  

Medyayla birlikte demokrasi de her geçen gün kuşatılıyor.

Bu gerçeği görmemek, bu gerçeği görmezlikten gelmek, bu gerçeğe sessiz kalmak demokrasi adına aymazlıktır, utanmazlıktır.

 

Hasan Cemal'in yazısının tamamını buradan okuyabilrsiniz.