Hani Mısır'da hilafet değil, demokrasi istiyordular?..
Terör de Hükümet istediği veya “bitirin lan şu terörü!.. Yoksa alırım paçanızı aşağı” dediği ve “sana da van minüt lan dağ eşkıyası” çektiği için durmadı?..
ADNAN BERK OKAN
Geçtiğimiz Cuma günü; İstanbul Fatih Camii’nde kılınan namaz sonrasında; Mısır’daki ilkel askeri darbeyi protesto edenlerin ellerindeki dövizlerden birinde şöyle yazıyordu:
"Kahrolsun Sisi, Kahrolsun demokrasi geliyor hilafetin sesi"
Darbeyi protesto edenlerin ellerinde taşıdıkları bu sloganda “Kahrolsun Sisi” bölümü değil ama “Kahrolsun demokrasi, geliyor hilafetin sesi" bölümü içimi acıttı…
Çünkü bize günlerdir başka türlü anlatılıyordu…
Deniliyordu ki:
“Mısır’daki askeri darbeyi kınayanlar aynı zamanda demokrasi istiyorlar…”
Demek ki kandırılıyormuşuz…
Demek ki uyutuluyormuşuz…
Demek ki Mısır’daki askeri darbeyi kınayanlar demokrasi falan istemiyorlarmış…
Onlar darbeden çok, Mısır’da hilafet imkânının engellenmesine kızıyorlarmış…
Dedim ya…
O döviz her ekrana gelişinde içim acıdı…
En az o slogan kadar beni üzen bir başka şey ise; gelecekte “Başkan” ya da “başbakan” olacağını tahmin ettiğim; çok iyi yetişmiş, babası Tayyip Erdoğan’dan birçok konuda daha derinlikli olduğunu bildiğim Bilal Erdoğan’ın da o sloganın taşındığı, atıldığı o mitingde bulunuyor oluşuydu…
Kaç gündür o slogan ve Bilal Erdoğan gözlerimin önünden gitmiyor…
Ey güzel insanlar!..
Son 11 yıldır hep şunu söylüyor, şunu yazıyorum:
Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nde son 10 yıldır “başbakan” olması halkımız için Tanrı’nın bir lütuf’udur…
Ancak…
Suriye konusunda yapılan yanlıştan ve Taksim Gezi Parkı’nda takınılan baskıcı, hoşgörüden uzak tavırdan beri de Başbakan Erdoğan’ın eski Erdoğan olmadığına; giderek otoritesini baskıya dönüştürdüğüne ve hata yaptığına dikkat çekiyorum…
Bilsem ki Başbakan bilhassa dış politikada kapalı kapılar ardında başka; kamuoyu önünde başka; inanın içim rahatlayacak…
Zira demokrasilerde hiç kimse bir siyasetçiye, “seçmenlerini karşına al” diye tavsiyede bulunamaz…
Devlet adamlarının dış politikadaki her türlü manevrası anlayışla karşılanır…
Mustafa Kemal de, Kurtuluş Savaşı boyunca Kuzey Doğu’da sorun çıkarmasın diye Lenin’le sık sık mektuplaşmış; hem yeni rejimi övmüş hem de Türkiye’de benzer bir rejim kurulabileceğini ima etmiştir…
Ama…
Savaşı kazandıktan sonra Lenin’e hiç yüz vermemiştir…
Ve…
İyi de yapmıştır…
“Hadi canım sen de!”
Ey güzel dostlar!..
Biliyorum ki içinizde o dövizi de “komplo” olsun diye Amerikalılar veya AB ülkelerinin ajanlarının(!) yazdığını ileri sürenler çıkacaktır…
Biliyorum ki içinizde “Mısır ve Suriye’de olup bitenler ABD komplosudur” diye düşünenlerin sayısı, “hadi canım sen de!” diyenlerin sayısından çok…
Bendeniz mi?..
“Hadi canım sen de!” diyenlerdenim…
Yani; olan bitenin spontane geliştiğine; ABD’nin ise sadece gelişmelere göre politika tayin ettiğine inanıyorum…
Bana göre şu son iki yıldır yaşananların müsebbibi; anayasalarında “Dini: Müslüman” yazan ülkeleri yönetenlerin bencil hesapları, beceriksizlikleri, çapsızlıkları ve demokrasiden sadece kendi fikrilerine özgürlük hakkı tanımaları, karşı düşünceyi “yok” saymaları…
Gördük işte…
Mısır’daki askeri darbeyi protesto edenler; “Kahrolsun demokrasi, geliyor hilafetin sesi" sloganının cümle âlemin gözlerinin içine sokulmasından hiç de şikâyetçi değildiler…
Aksine; o slogan en görünür yerdeydi…
Demek ki…
Demokrasi, Mısır’daki vahşi askeri darbeyi protesto edenlerin umurunda bile değil…
Demokrasi umurlarında olsa, “Ne demokrasi, ne Sisi; istiyoruz Hilafeti…” sloganının “en görünür” yerde taşınmasına izin verirler miydi?..
Hem zaten demokrasiye pek meraklı olsalar; Suudi Kralı’na da kafa tutmazlar mı?..
“Kral kardeşşş… Bırak şu krallığı da demokrasiye geç” demezler mi?..
Derler ama demiyorlar işte…
Neden demiyorlar?..
Bırakın işte fazla kurcalamayın…
Demiyorlar, demiyorlar…
Vardır bir bildikleri ki demiyorlar…
Ama be efendiler…
Çoğunuz; 11 Eylül Vandallığını ABD’li cumhuriyetçilerin düzenlediğine inanmaya çoktan hazırsınız…
Neden?..
Müslüman ülkeleri yönetenlerin beceriksizliklerine, ahlâksızlıklarına bir günah keçisi bulmak için…
“Günah Keçisi” de her zaman ABD olmuştur…
Pardon…
Zannetmeyin ki ABD’yi yönetenler bundan şekvacı…
Yok valla…
Hoşlarına bile gidiyor…
Çünkü…
Afganistan ve Irak’ı işgal etmek için, nüfus kâğıtlarında “Amerikalı” yazan 5.000 kişiyi öldürdüklerine, bütün özgür dünya ticaretini simgeleyen iki gökdeleni yıktıklarına, Pentagon’u bombaladıklarına inananların zekâ fukarası olduklarını bildikleri için o iddiaları yapanları ciddiye bile almıyorlar…
Kimileri o kadar ileri gidiyor ki:
“Arap Baharı’nı da ABD başlattı sonra da ters çevirdi” diye iddialar atıyorlar ortaya…
Yani;
ABD (tabii canım İsrail de olmaz olur mu?..), Tunus, Libya, Suriye ve Mısır’da halkı önce ayaklandırıyor sonra da ayaklanan halkı ordu ya da diktatörlerle katlettiriyor…
“Yuh!” yani…
Eğer gerçekten de bütün bu deli saçmalıklarına inanılıyorsa o halde buyurun biraz komplo teorisi de ben üreteyim…
Bakalım ne diyeceksiniz?...
Bir dakika…
Hava aşırı sıcak ama olsun…
Dolaptan en kalın paltomu alıp giyeyim…
Yakalarını kaldırayım…
Başıma siyah bir şapka geçirip en koyu renkli gözlüklerimi de takayım…
Etrafı kolaçan ettikten sonra komplo teorilerime başlayayım:
Ve klavyemin tuşlarına fısıldama modunda basayım ki “düşmanlar”(!) duymasın…
Biliyor musunuz?..
Son on yıldır “bol kepçe” ekonomik büyümemizi ve “kolay para” bulmamız sadece Erdoğan ve ekonomi ekibinin (Babacan – Çağlayan ikilisi; Hazine ve dış ticaret müsteşarlıkları bürokratları) başarısı değil…
“Ya kimin eseri bütün bunlar?..”
Benden duymuş olmayın ama ABD sadece bize vermek için bol bol karşılıksız Dolar basıp uçaklarla gönderdi…
“Yaaaa?.. Vay anasını sayın Amerikalılar!..”
Öyle valla!..
Terör niçin durdu?..
Terör de Hükümet istediği veya “bitirin lan şu terörü!.. Yoksa alırım paçanızı aşağı” dediği ve “sana da van minüt lan dağ eşkıyası” çektiği için durmadı?..
“Ya niçin durdu?..”
ABD öyle istediği için durdu…
Aaabi; bu saatten sonra bölgede terör istemiyor ABD…
Çünkü terörü finanse eden uyuşturucu ticaretini de istemiyor…
ABD’li zenginler çocuklarının uyuşturucudan beyin budalası olmasından haz etmiyor artık…
“Terör de bitsin, uyuşturucu ticareti de” dediler, terör bitti…
Hatırladınız mı?..
Bir benzeri de bizde vardı bir zamanlar!..
“Ananızzzz, Bacınızzz… ‘terör ya bitecekkk!.. Ya bitecekkk!’ dedi terör bitti!” diye bağırıyordu miting meydanlarında…
Terör böyle bir şey işte…
Yeter ki birisi “bit artık lan ey terör!” desin…
Ne yani?..
Yoksa siz; son on yıldır devam eden siyasal istikrar ve Ak Parti’nin her girdiği seçimi bir öncekinden daha yüksek oy oranlarıyla kazanmasını sadece “Halkın Teveccühü”ne mi bağlıyorsunuz?..
Güldürmeyin beni yahu!..
ABD, Erdoğan ve seçim ekibine yeni bir sandık yazılımı verdi…
O yazılım % 50’lik Ak Parti oyuna göre ayarlı…
% 50’yi bulmak için muhalefet partilerine verilen kimi oylar kayda geçerken o yazılım sayesinde Ak Parti adına kayda geçti…
Demin dedim ya hani “güldürmeyin beni” diye…
Öyle dedim çünkü az önce anlattıklarımın doğru olduğuna dair bir dünya argümanım var elimde…
Lâf aramızda kalsın; kimini Serdar Turgut’tan aldım…
O nereden mi almış?..
Ne bileyim ben yaa?..
Sormadım ki?..
Hem sorsam da söyleyeceğini sanmıyorum çünkü o da son günlerde gözlerindeki şaşılığı düzeltmek için ameliyat mı ne olacakmış…
Tabii bu kısım da aramızda kalsın…
Ne diyordum?..
Hah, hatırladım…
Biliyor musunuz?..
Türkiye, ABD ile gerçekten her manada müttefikken, her bakımdan (ekonomik, siyasi ve terör) desteklendi…
Ama…
O çizgiden kopma sinyalleri verilmeye başlandığı andan itibaren ip gerilmeye başlandı…
Tabii ki dostlarımız(!) tarafından geriliyor ip…
Uluslar arası ilişkilerde diplomatlar bir şeyi çok iyi bilirler…
Neyi mi?..
Bir peyk ülkenin egemen (hegemon) ülkeler tarafından üç temel unsurla kontrol altında tutulduğunu…
Nedir bu üç temel unsur?..
Sayayım:
- Siyasal istikrar/ siyasal istikrarsızlık…
- Ekonomik istikrar / - Ekonomik istikrarsızlık…
- Terörsüz ortam / terör ortamı…
Türkiye ille de Suriye’ konusunda ABD ile ters düşüp, bölgedeki İslâmcılarla (meselâ Müslüman Kardeşler ve hatta onlara destek veren El Kaide) yakınlaşmaya başlayınca; siyasal istikrarsızlık sinyalleri verilmeye başlandı…
Örnek mi?..
- Gezi parkı eylemlerinin genişletilmesi…
- Cemaat – Hükümet kavgası(!)…
Ve eş zamanlı olarak ekonomik istikrarın istenilirse nasıl bozulacağını hep birlikte gördük…
Meselâ,
- TL’nin değer kaybı…
- Döviz girişinde aksama,
- faizlerin yükselmesi,
- İhracat artışına duraklama,
- Büyümenin yavaşlaması…
Ve terör…
Görüyorsunuz…
Nasıl da ciddi şeyler anlatıyorum…
Beni “başçavuşun eşeği” sananlar utansın…
Terör tehlikesinin yeniden hortlayacağına ilişkin mesajlar ardı arkasına geliyor…
Bu arada hamdolsun ki; Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın ne kadar usta bir politikacı mesajcısı olduğunu da öğrenmiş olduk….
Adamı dinlerken şaşırdım kaldım valla…
Meğer adam deryaymış da haberimiz yokmuş…
Yakında Bağımsız Türkiye Kürdistan’ının “Hükümet Sözcüsü” olur mu, olur…
Nerede kalmıştım?..
Kahrolsun Amerika!..
Go home yanki!...
Haassstir lan kovboy!..
Tükürmeyeyim ağzına…