MEDYA KÖŞESİ

Hani Ali Bulaç 'Hayırcı' idi?

Bu, AK Parti'nin tarihe geçecek olacak nakısası, kusuru ve ayıbıdır; bunda zerre miktarı kuşku yok ve hiçbir mazeret

Hani Ali Bulaç 'Hayırcı' idi?
GAZETECİLER.COM - Breh breh breh!...
Neler yazıldı neler çizildi...
Ne analizler attırıldı...
Niçin mi?..
Ali Bulaç'ın anayasa değişikliğine referandumda "Hayır" oyu vereceği üzerine...
Ama bugün baktık ki Ali Bulaç "Evet" oyu vereceğini gerekçeleriyle ilân ediyor..
Hatta Fıkıh'tan örnek veriyor...
Bakın nasıl...


ALİ BULAÇ ÖZGÜN DURUŞ GAZETESİNDE NE YAZMIŞTI?

12 Eylül 2010 günü  halkoyuna sunulacak kısmi anayasa değişikliğine İslami, muhafazakâr, dindar, sağcı camianın ‘evet’ diyeceğini anlıyoruz. Bunun anlaşılır politik sebepleri vardır. ‘Hayır cephesi’nde CHP, MHP, BDP, Ergenekoncular ve ulusalcılar toplanmış bulunuyor. Bu konjonktür İslami camiayı –biraz da AK Parti iktidarına destek verme amacıyla- referandumda ‘evet’ oyu kullanmaya sevk ediyor.

‘Evet’ veya ‘hayır’. Bu, ayrı bir konu. Ben şu dört noktaya dikkat çekmek istiyorum:

1) Kısmi anayasa değişikliği sadra şifa olmayacaktır. (...)

2) ‘Kısmi’ de olsa, temel bir anayasa değişikliği sadece uzman hukukçuların ve siyasilerin kafa kafaya verip yapabilecekleri bir iş değildir. (...)

3) Anayasa Mahkemesi, CHP’nin iptal istemini reddetti, ama kendisi ve HSYK ile ilgili öylesine ibare değişiklikleri yaptı (...)

4) Değiştirilmesi öngörülen maddelerden biri “kadınlara ve çocuklara pozitif ayrımcılık” hükmünü getirmektedir. İbarenin kendisinde bir çelişki olduğu açıktır. (...)

Ali Bulaç’ın Özgün Duruş gazetesindeki yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Neden evet?

    
Önümüzde iki önemli gündem maddesi var: Biri 12 Eylül 2010'da yapılacak halkoylaması, diğeri belki hemen yapılması muhtemel olan erken genel seçimler.

Seçimler 'erken'e alınmasa da, zaten 11 ay sonra yapılması gerekiyor.

Siyasi partiler şimdiden pozisyon alıyorlar. Meclis'te temsil edilen ve dışarıdaki partilerin önümüzdeki sene boyunca pozisyonlarının "anayasa" zemininde belirleneceği gayet açık. Bu çok da doğal bir konu, çünkü artık Türkiye'nin 12 Eylül halkoylamasıyla 17. yamasını yiyecek askerî rejim anayasasıyla yönetilmesi mümkün olmaktan çıkmıştır.

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana sürekli olarak dillendirdiğimiz ana mevzu budur: Türkiye askerî-bürokratik vesayetten ancak yeni bir toplumsal sözleşme ile çıkabilir. İç ve dış konjonktür bunu gerektiriyor, eskisinden çok farklı olarak toplumun önemli bir bölümü, hem de dindar-muhafazakâr kitleleri yeni bir anayasa talebini öne çıkarıyorlar. Belki de ilk defa aydınların hiç değilse bir bölümü -soldan ve milliyetçilikten gelme liberal aydınlar- resmi ideolojinin vesayetinden kurtulmuş olarak sivil bir anayasanın yapılmasını istiyorlar. Defalarca bu köşede dile getirildiği üzere AK Parti, ne 367 milletvekilliği, ne yüzde 47 oy avantajını yerinde kullanıp bu yönde bir teşebbüste bulundu. Bu, AK Parti'nin tarihe geçecek olacak nakısası, kusuru ve ayıbıdır; bunda zerre miktarı kuşku yok ve hiçbir mazeret bu kusurları silmemize yetmez.

Ali Bulaç'ın yazısının tamamını
Yorumlar