Haluk Şahin'den Ahmet Altan'a salvolar
"Peki ya doğruluğuna emin olmadığın, doğrulatmak için gazetecilik mesleğinin zorunlu saydığı denetleme yöntemlerini kullanmadığın defolu bir haberi yayınlarsan ne olursun?"
Sosyal medyadaki tepkiden sonra şimdi de Yurt gazetesinde köşe yazan usta iletişim bilimci Haluk Şahin, o konuşmayı yerden yere vurdu.
İşte Haluk Şahin'in o çarpıcı yazısından bazı bölümler:
EN SON KONUŞACAK İNSAN AHMET ALTAN'DIR
"... Ahmet Altan'ı basın özgürlüğü üzerine konuşturması meslek camiasında sert tepkilere yol açtı. "Bu dönemde Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda en son konuşacak insan Ahmet Altan'dır!" diyenler oldu.
Ahmet Altan'ın seçimini ben de yadırgadım, ama önce yaptığı konuşmayı görmek istedim. Evet, bence de mesleki günahları çoktu ama, durun bakalım, belki de konuşmasına bir özeleştiri yaparak başlayacaktı. Hatalarından bir şeyler öğrendiğini söyleyecekti. Doğru olmayan haberlerle, düzmece belgelerle, derinden gelen talimatlarla mağdur ettiklerinden özür dileyecekti.
İnsanların fikir ve tutum değiştirmelerine karşı duracak değilim, yeter ki bir özeleştiri yapılarak nereden nereye niçin gelindiği açıklansın.
TANIYANLARIN TAHMİN EDECEĞİ GİBİ ALTAN HATASIZDI
Ahmet Altan'ı tanıyanların tahmin edeceği gibi, O hatasızdı! Basın özgürlüğü konuşmasına en ufak bir pişmanlık gölgesi düşmemişti. Bir yanda "alçaklık ve korkaklık" kurbanı yüzde 99 vardı, öte yanda "karanlıkta bir kibrit gibi, etraflarını aydınlatıp gerçekleri söyleyebilmek için kendilerini tüketip yanan" yüzde 1.
Belli ki, Ahmet Altan kendisini bu ikinci öbekte görmekteydi!
***
İŞTE BENİM MAĞDURİYETİM...
Ahmet Altan yönetimindeki Taraf'ın, derinden gelen talimat ve telkinlerle yaptığı yayınlarla ağır biçimde mağdur ettiği insanlardan hala hayatta olanları yavaş yavaş kendilerine geliyorlar. Elbette kendilerine yapılanların hesabını hukuk ve tarih önünde soracaklar.
Ben, izninizle, kendi ufak mağduriyetimden söz etmek istiyorum.
Balyoz fırtınasının en sert estiği dönemde, 21 Ocak 2010 tarihinde Taraf'ta sekiz sütuna "İki Yüz Bin Kişiye Tutuklama" manşetinin altında "Gözaltına Alınacak Gazeteciler Listesi" başlıklı bir haberin anonsu vardı. Habere göre Balyozcular 2003'te darbe yaptıklarında aralarında Ahmet Altan'ın da bulunduğu 36 gazeteciyi tutuklayacaklardı. Asıl önemlisi 137 gazeteciden de yararlanmayı düşünmüşlerdi. "Harekat Planına Kamuouyu Desteği Sağlanmasında Faydalanılacak Medya Mensupları" başlıklı "belge"de Türk basının hemen tüm ünlü isimleri arasında Haluk Şahin de yer alıyordu.
SIZDIRILMIŞ BELGEYİ GAZETECİ NASIL KULLANIR?
Gazetecilik mesleğinde sızdırılmış belge kullanımı konusunda en ufak bilgi ve deneyimi olan birinin bu belgenin düzmece olduğunu anlaması için en çok yarım saat gerekirdi. Örneğin, yeni ün kazanmış bazı isimler sanki 2003'te de ünlü imiş gibi listeye alınmışlardı. Belli ki, basını sindirme ve korkutma amaçlı bu "belge" o sıralar seri imalat yapan bir merkez tarafından üretilmiş ve artık bildiğimiz kanallardan, yani gazeteci kisveli ulak ajanlarca, Taraf'a yönlendirilmişti.
Ben bu haberi o zaman yazarı olduğum Radikal'in avukatlarına ilettim ve suç duyurusunda bulunulmasını istedim. Böylesine ahlaksız bir yakıştırmayı yanıtsız bırakmayı onursuzluk saydım. Ne var ki, yapılan suç duyurusundan hukuki bir sonuç alamadım. Öyle bir dönemdi.
Onbir yıl sonra basın özgürlüğü üzerine konuşma yapmaya çağırılan Ahmet Altan'dan meslektaşlarının özgürlüğünü kısma amaçlı manipülasyonu açıklamasını ve özür dilemesini beklerdim.
İŞTE GAZETECİNİN SORMASI GEREKEN SORULAR
Uzun yıllardır verdiğim Soruşturmacı Gazetecilik derslerinde, öğrencilerime, sızdırılmış belgeler konusunda şu doğrulatma adımlarının atılmasının zorunlu olduğunu anlatırım:
Bu belge sahici mi? Yoksa düzmece mi?
Bu belge niçin bana geldi? Yoksa birileri beni kendi amaçları için kullanmak mı istiyor?
Bu belgeyi ve içindeki bilgileri ikinci, üçüncü ellerden nasıl doğrulatırım?
Çok vahim sonuçları olabilecek bu belgenin muhataplarının görüşlerini nasıl alırım?
Ahmet Altan konuşmasında şöyle diyor:
"(Bir haberi) basmadığın, gerçekleri sakladığın zaman toplumun sana olan güvenini kötüye kullanıyorsun demektir ki, bu da seni alçak bir sahtekar yapar."
Katılıyorum.
Peki ya doğruluğuna emin olmadığın, doğrulatmak için gazetecilik mesleğinin zorunlu saydığı denetleme yöntemlerini kullanmadığın defolu bir haberi yayınlarsan ne olursun?
Sahtekar? Alçak? Kötü gazeteci? Basın özgürlüğü savunucusu?