Halkın istekleri Ayet mi Hilal Hanım?..
İleri demokrasilerde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sloganı bile yerini “Hukukun Üstünlüğü İlkesine iman ederim” yeminine bırakmıştır…
ADNAN BERK OKAN
Hilal Kaplan, dünkü (21.04.2013) Yeni Şafak’ta “Sürece ilişkin kuşkular” başlığı altında yayımlanan makalesinde “Akil İnsanlar Heyeti üyesi” gibi değil de “taraflardan birinin hamisi” gibi bir tavır takınıyordu.
İşte bu tür tavırlar halkın genelini çok rahatsız ediyor.
Meselâ geçen bir yazımda da dikkat çektiğim gibi, kamuoyunun yarıya yakını, Akil İnsanların çoğunun “dindar”, birçoğunun da “kindar” olduğu kanaatinde…
Aralarında az sayıda da gerçekten “Akıllı İnsan” oluğuna inanıyorlar…
Yani, kalıcı barışın tesis edilebilmesi için alınması gereken önlemleri araştıran, gittikleri yerde doğru sorular sorup halkın verdiği cevapları da doğru anlayanların sayısının çok az olduğu düşünülüyor…
Hilal Kaplan’ın “Dindar” olduğu için heyete seçildiği görüşü hâkim kamuoyunda…
Nitekim yazısına öyle bir giriş yapıyor ki; daha ilk başta kendisiyle ilgili bütün düşünceler haklılık kazanıyor neredeyse…
Hilal Hanım öyle bir yazıyor ki okuyan; son doksan gündür bir tek kişinin bile ölmemesine üzülen vahşi tabiatlı insan sayısının çok fazla olduğunu zanneder. Oysa bu ülkede yaşayan hiç kimsenin doksan gündür şehit vermeyişimize üzüleceğini düşünemem...
Çünkü "90 gündür şehit vermediğimiz için üzülenler var" demek veya ima etmek bu ülke insanına "hakarettir"...
Hem unutmayalım ki 1999 – 2004 arasında da bir tek kişi ölmemişti…
“Laik hassasiyet”
Yine meselâ, kamuoyunda nüfusun neredeyse yarıya yakını, gerek Akil İnsan seçiminde ve gerekse de “ikna” turlarında “İslâmî vurgu” yapılmasını hoş karşılamıyor…
“Eğer alıyorsak, gözümüze dizimize dursun” diye yemin etmek,“almıyorlar” cevabının doğruluğundan şüphe etmek anlamına gelir çünkü “doğru söz yemin gerektirmez”… Buna rağmen Hilal Kaplan’ın “Eğer (para) alıyorsak, gözümüze dizimize dursun” diye yemin içmesi para alıp almadıkları konusunda oluşan şüpheleri ortadan kaldırmadığı gibi aksine şüpheleri arttırıyor... Almıyorlarsa (ki ben aldıklarına inanmıyorum) yemine ne gerek var anlamadım... |
Sürece dinin karıştırılması bilhassa “Laik hassasiyet” vurgusu yapılan kesimlerde hoş karşılanmıyor…
Ki bu insanların hemen hemen % 100’ü Müslüman…
Neden?..
Çünkü bu insanlar; bir toplumda sadece “ırk” değil “ümmet” düşüncesinin yoğunluğuyla da özgürlük alanının kısıtlanacağına inanıyorlar.
Kaldı ki GENAR'ın yaptığı araştırma’da, "Sizin için dininiz, Kürt olmanız ve T.C. Vatandaşı olmanızdan hangisi en önemlidir?" sorusu bütün katılımcılara değil sadece “Kürt’üm” diyenlere soruluyor…
Hilal Kaplan ise sorunun bütün deneklere sorulduğu izlenimi veriyor.
Bu ayrıntı belirtilmeden yapılan yorumun doğru olması mümkün mü?...
Bu arada “ısrarla” belirtmeliyim ki itirazım asla İslâm’a değil, olamaz da…
İslâm dininin “birleştirici, bütünleştirici” özelliğini en iyi bilenlerdenim ama Türkiye’de uygulanan “ayrıştırmacı, ötekileştirmeci, mezhepçi” anlamıyla değil…
“Zalim Devlet”
Hilal Kaplan kardeşim hemen her yazısında geçmişin devletini suçluyor…
Evet kabul; geçmişte kalan devlet zihniyetinin savunulacak hiçbir yanı yok…
Ama…
Yeter artık!…
Bu süreçte sürekli olarak “geçmişin zalim Devleti”ni hatırlatmanın haklı bir gerekçesi yok…
Bu, barıştığınız veya barışmak istediğiniz birisine sürekli olarak geçmiş zulümlerini hatırlatmak gibi bir şeydir ve barış getirmez…
Bu süreçte “ben hatırlamayı biliyorum sen bana unutmayı nasip et Ya rabbim” duası geçerli duadır…
Halkın istekleri Ayet değildir…
Hilal Hanım’ın bir diğer hatası ise “Üniter yapı bozulacak mı?” sorusuna verdiği cevaptır.
Hilal Hanım’ın “halk isterse” diye başlayıp neredeyse, “cinayetin suç olup olmadığına halk karar verir” diyecek kadar abartılı üslûbu Plebisit demokrasisini çağrıştırıyor…
“Halk ne der, ne isterse o olacaktır demokrasisi” hiçbir ileri demokraside yok…
İleri demokrasilerde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sloganı bile yerini “Hukukun Üstünlüğü İlkesine iman ederim” yeminine bırakmıştır…
Yargı, Yasama ve Yürütme organları ülkenin yönetiminde eşit oranda hakka sahiptirler…
Bu güçlerin kaynağı evrensel hukuk kurallarıdır…
Hilal Hanım’ın “halk isterse üniter yapı da bozulacaktır” demesi, bu ülke insanlarının yarısından fazlası tarafından “halk isterse laik devlet yıkılacak, yerine İslâm hukukunun geçerli olduğu yeni bir model gelecektir” şeklinde anlaşılmaktadır…
Yerel yönetime geçiş benim de yaklaşık son 25 yıldır savunduğum sistemdir ama “buna halk karar verir” demek de demokrasi anlayışıma terstir…
Halkın çoğunluğu karşı çıksa da günümüzde yerel yönetimlerin parlamenter demokrasi veya başkanlık sistemlerinde önemi büyüktür.