Habertürk'ten ilk gün izlenimleri
Büyük bir reklam ve medya desteğiyle yayın hayatına atılan Habertürk pazar günü yayın hayatına başladı. İşte gazeteden ilk izlenimler...
Dilek Yaraş
Büyük bir reklam ve medya desteğiyle yayın hayatına atılan Habertürk 01 Mart 2009 Pazar günü gazete bayilerindeki yerini aldı.
Yayın hayatına ‘’Türkiye’nin tek değişik gazetesi’’ gibi son derece iddialı bir sloganla başlayan Habertürk’ün (eklerinin ya da sayfa sayısının fazlalığı dışında) en değişik ve güzel yanı boyutu. Mizanpaj olarak da oldukça sade. Gözü ve zihni zorlayan aşırılıklardan, gereksiz atraksiyonlardan kaçınılmış. Bir gazete ne kadar sade olur ve rahat okunursa o kadar iyidir.
Şimdi gelelim sayfa sayfa göze batanlara:
Yok muydu bomba gibi bir Ergenekon haberi?...
İlk günün ilk sayfası olarak Altaylı gibi iddialı bir isimden daha dişe dokunur bir çıkış beklerdik. Bardakçı’nın iki günlük yazı dizisi Latife Hanım’ın günlükleri biraz zayıf ve magazinel bir çıkış duygusu veriyor. İlköğretim sistemindeki hesap hatası da milyonlarca öğrenciyi ilgilendirmesine rağmen Altaylı’nın iddialarıyla doğru orantılı bir öneme sahip değil.
Şöyle bomba gibi bir Ergenekon haberi beklerdik mesela. En tarafsız olanından, kimseye hısım ya da hasım olmadan güzel yurdumuzun güzel insanlarına en hakiki gerçekleri, oyunların içinde dönen oyunları cesaretle anlatabilen.
Laf aramızda, ben olsaydım, en azından 20. sayfadaki ‘Türklere katliam olsa asker Kerkük’e girecekti’ haberini ilk sayfadan verirdim…
Ya da ‘’Konuşmazsan Vakit okuturuz’’ haberini ana sayfadan sekiz sütuna manşet köpürtürdüm. Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinin Silivri Cezaevi’nde her gün ücretsiz olarak dağıtılması az buz haber midir yani?...
Hem esprili hem de ilgi çekici bir çıkış yapmış olurlardı böylece. Ama haber kaynağı Gazeteport imiş. Herhalde daha ilk günden internet sitelerinin haberlerini kullanıyorlar gibi bir damgaya maruz kalmamak için taa 21. sayfaya atmışlar güzelim haberi...
Şimdi anladınız değil mi beni bir gazetenin genel yayın yönetmeni olarak göreme şansınızın ve/veya riskinizin asla olamayacağını… Onun için bu sayfalardaki -kaç zaman süreceğini hiç bilemediğim- ahbaplığımızın keyfini çıkarmanızı tavsiye ediyorumJ
…
HSBC reklamı güme gitmiş
HSBC’nin 4 tam sayfalık reklamı (gözümüz yok yanlış anlaşılmasın, bereketli olsunJ güme gitmiş gibi… Eğer çok meraklıysanız ve bu içe dönmüş sayfaların arasında ne var ille de bakayım derseniz, reklama ulaşıyorsunuz. Bu tür reklamlar, görsel olarak orijinalmiş gibi gelebilir ama okuyucu açısından pek rahat olduğu iddia edilemez. Gazetenin içinde ayrı olarak verilse okuyucu hem daha rahat görür hem de dilerse bir kenara ayırıp saklar.
….
ATV ekranlarında sergilenen seviyesizlik Habertürk’e de taşmış
11. sayfada dolaylı bir Yıldız Tilbe, İbrahim Tatlıses haberi var. Olay eskidiği için olsa gerek yenilik olsun diye kavgada sözü geçen üçüncü şahıslar afişe, -çok pardon, konu- edilmiş. Üstüne üstlük en tepede yer alan Hilmi Topaloğlu, Mahsun Kırmızıgül, Burhan Aydemir karikatürlerinin yanında yer alan ‘’Tatlıses, Tilbe’ye ‘Seni peze….klerin elinden kurtardım’ derken Prestij Ailesi’ni mi kastetti?’’ diyerek ortalık kızıştırılmış adeta.
Manşete de sorunun muhataplarının ‘Eğer biz peze…ksek İbo bizim bin katımız’ sözü çekilmiş.
Habere göre, Prestij Müzik’in ortaklarından Burhan Aydemir, Yıldız Tilbeyi dövdüğünü itiraf ediyor ve ‘’Evet beni çok kızdırdı, ölmüş oğluma küfrettiği için bir tokat attım.’’ diyerek şu açıklamayı yapıyor:
‘’İbo programda beni kastetti. Yaşlanan İbo, Mahsun’u kıskandığı için bunları söyledi, bin katı iade ediyorum. Mahsun bu piyasadaki en namuslu insanlardandır. Biz öyleysek o (Tatlıses’i kastediyor) bizim bin katımız.’’
Belli ki Habertürk muhabiri, Burhan Aydemir’e ‘’İbo sana mı pe…k… dedi,’’ sorusunu yöneltmiş. (Yok eğer, Aydemir, Tatlıses’ten böyle bir açıklama çıkmadığı halde lafı üstüne alarak telefona sarılıp ‘’İbo bana küfretmiştir,’’ demişse o da bambaşka bir haber konusudur.)
Zaten, haberden de Burhan Aydemir’in kendiliğinden ‘’Bu hakaret bize yapılmıştır,’’ dediği izlenimi doğmuyor. Sanki Habertürk, İbo’nun rastgele ettiği küfrün peşine takılmış gitmiş.
Fatih Altaylı’nın Nuriye Akman röportajında sözünü ettiği fırlamalık herhalde böyle bir şey olmalı diyor ve geçiyoruz bu haberi…
…
Fehmi Koru’nun temsil ettiği(!) medyaya hasımlık yapılmış
10cu sayfada tam sayfa olarak yer alan Fehmi Koru polemiği de hem bayat, hem fazla popülist, hem de kör gözüne bir konu. Üstelik haber, Altaylı’nın ‘’ne hısım, ne hasım olacağız’’ iddiasına da hiç uymuyor. Gerek konunun sunumuyla, gerekse seçilen konukların sözleriyle taraf tutan bir şekilde ele alınmış ve hiç dengelenmemiş. Koru’nun sağ üst köşede bir paragraflık ‘’Böyle bir tezim olsa Aydın Bey’in kulağına fısıldardım. Kendime dönük bir beklentiyi, çok istiyorsam, buraya kaydedip onların eline malzeme verir miyim hiç?...’’ şeklindeki kırık dökük küçük itirazından başka karşıt görüş ara ki bulasın.
Aslında iş bu kadarla kalsa, ‘’Bir kişinin üzerine sürüyle saldırmışlar, delikanlılığa sığmaz bu,’’ deyip geçeceğim ama satır aralarından, daha doğrusu konunun genel sunumundan bunun da ötesinin kastedildiğini görmemek için kör olmak lazım.
Polemik adı altında sunulan bu konu, Fehmi Koru’dan çok onun çalıştığı yayın organlarına karşı genel bir tarafını belli etme, dişini gösterme şeklinde ele alınmış.
Örneğin, görüşü alınan kişiler arasında en nötr görünen Nuray Mert’in sözleri dahi medyadaki kutuplaşmayı iyice vurgulayan ve ateşe benzin taşıyan türden: ‘’Fehmi Koru’nun şahsında söylemiyorum ama böyle bir gidişat olursa bu ülke yaşanmaz bir ülke olur. Tek sesli basın, tek sesli Türkiye… Böyle bir Türkiye nereye kadar gider, düşünmek bile istemiyorum.’’
…
Mahallenin edepli ve uysal çocuğu mu olacak acaba
Bu arada, 21. sayfanın tamamı, az önce sözünü ettiğim Vakit haberi de dahil olmak üzere Habertürk’ün uysal bir politika izleyeceğinin işareti gibi.
Baydemir’in ‘’Ecdadınız gelse Diyarbakır’ı alamaz’’ sözlerinden tutun, Vural Savaş’ın ‘’Eninde sonunda başta başbakan olmak üzere hükümetin bazı bakanları Yüce Divan’da hesap verecek. Çünkü, hiçbir ülkede kanunları bu kaddar hiçe sayarak bir soruşturma yapılmamıştır,’’ iddiasından çıkın, Elif Erbakan’ın ‘’Milli görüş belediyeciliği anlayışı geri gelecek. Şu an AKP’nin çekirdeğini Milli Görüş oluşturuyor.’’ ifadesine varın, her biri diğer gazetelerin elinde sekiz sütuna manşet olacak ve kamuoyunu günlerce meşgul edecek çaptaki bu haberler Habertürk’te 21ci sayfanın kıyılarına atılmış.
Dolayısıyla, Habertürk’ün ilk sayısının 21ci sayfası hükümete yönelik bir mesaj sayfası da diyebiliriz. Adeta, ‘’İlk sayfamız ve diğer sayfalardaki uslu haberlerimizle yumuşak başlı göründüysek de koyunuz demek istemedik. Tepemizi attırırsanız 21ci sayfadaki haberleri ana sayfaya fırlatmasını da biliriz.’’ deniyor.
Yani, Taraf’ın ilk günlerdeki‘’anarşistçe’’ çıkışı kesinlikle yok Habertürk’te. Fırlamalık da pek var sayılmaz. Ya Altaylı ‘’fırlama’’ olduğunu söylediği kişiliğini henüz yansıtamadı gazeteye, ya da aslında iddia ettiği kadar da fırlama değil. Bunu da ancak ilerleyen günlerinde anlayacağız. Şimdilik, inadına ağır başlı ya da temkinli bir gazete ile karşı karşıyayız…. Doğru ve güzel olan da budur belki de kimbilir… Zorlama, anarşistliğe de yapay fırlamalığa da hiç ihtiyacımız yoktu zaten…
Kısa kısa…
Pazar eki güzeldi. Özellikle de Balçiçek Pamir’in göbekten verilen Rahşan Ecevit röportajı.
Prof. Yaşar Nuri Öztürk, ilk yazısına ‘’Bismillah’’ diyerek ve gayet yumuşak bir uslupla başlamış. Hoca’nın Altaylı gibi ‘’fırlama’’ koro şefinin kadrosunda kimbilir kimleri ve kaç derece ateşte haşlayacağını epey merak ediyoruz.
24cü sayfada ansızın Leman Sam’ın yazısıyla karşılaşmak ise hoş bir sürprizdi.
….
Sonuç: Ekleriyle beraber eli yüzü düzgün, güzel ve iddialı olduğunu iddia eden bir gazete daha geldi medya dünyamıza. Emeği geçen herkesi kutluyoruz ve her geçen gün gelişerek, daha da iyi olarak ilerlemelerini diliyoruz.