Habertürk 'düşman gazete' olmayacak!
Bu sözü, Habertürk'ün en tepe ismi Fatih Altaylı, Marketing Türkiye'ye söyledi. İşte Altaylı'dan çarpıcı açıklamalar.
Hürriyet kötü yönetildiği için birinci olacağız!
Gazete pazarının yeni oyuncusu Habertürk'ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı oldukça iddialı: "Biz birinci değil açık ara lider olacağız" diyor. Agresif reklam kampanyasından sonra daha agresif ve gündem yaratan bir gazete beklediğimizi söylediğimizde ise kızıyor. "Biz agresif olacağız demedik ki. Üstelik öyle olsaydık bu sefer Sabah'a el konulmasının intikamını mı alıyorsunuz diyeceklerdi" diyor. Fatih Altaylı'yla zaman zaman tansiyonu yüklesen bir söyleşide Habertürk Gazetesini konuştuk...
Habertürk'ün çok sağlam bir altyapıyla kurulduğunu sürekli vurguluyorsunuz. Nedir bu sağlam alt yapı? Nasıl oluşturdunuz bunu?
Binamızı görüyorsunuz. Turgay Bey'in amacı aslında burada bir otel yapmaktı. Ama Sabah Gazetesi'ndeyken Turgay Bey'le tekrar konuştuğumuzda medyayı buraya taşımanın daha mantıklı olacağına karar verdik. Biz Türkiye'nin kalbinde bir gazete olmak istiyorduk. Türkiye'nin kalbi İstanbul İstanbul'un kalbi de Taksim... Tam biz bu binanın yapımına başladık, bildiğiniz gibi Sabah Gazetesi'ne gayri hukuki bir biçimde, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin operasyonu sonucundan TMSF de kullanılarak el konuldu. Biz de bunun ardından bir karar aldık. Gazetenin artık geri gelmeyeceğini anlayınca medyada tekrar var olmak için çalışmalara başladık. İş dünyası bilir, Turgay Bey kafasını koyduğunu yapan bir adam.
Turgay Ciner'in medya konusunda özel bir inadı var gibi görünüyor...
Evet. Medya dünyasına mecburiyetten girmesine rağmen bu işte başarılı olmak gibi bir inadı var. Turgay Bey medyanın para kazanılabilecek gerçek bir iş olduğunu düşünüyor. Çünkü baktığınızda bu iş iyi yapıldığında para kazanılıyor. Aydın Doğan sürekli "medya para kazanmaz" diye tekrarlayıp duruyor. O zaman birinin çıkıp Aydın Doğan'a "o halde bu işi niye yapıyorsun?" diye sorması lazım. Biz biliyoruz ki medya para kazanıyor. Sabah gazetesinde da iyi paralar kazandık. Turgay Bey de dedi ki "Ben eskisi gibi medyada var olacağım ama Türkiye standartlarında değil dünya standartlarında var olacağım." Hem Türk hem de yabancı danışmanlardan oluşan bir heyet oluşturduk. Dünya standartlarında özellikle gazete tarafından bir medya organizasyonunu nasıl yaparız ona baktık. Ben nerdeyse tüm dünyayı gezdim, dünyadaki gazete örneklerini topladım, araştırmaları inceledim. Sonunda
farklı bir gazete yapmaya karar verdik. Baktık ki dünyada bizdeki boyutlara sahip bir gazete kalmamış. Önce gazetenin boyutlarını ufalttık. Dünyada gazeteler internet ve TV gibi mecralar karşısında ciddi tiraj kaybediyor. Bunun karşısında durabilmek için kalitesi yüksek bir gazete çıkarmaya karara verdik. Bunun dışında dünyadaki gazetelerin birden çok gazeteyle çıktığını gördük. Biz de bunun üzerine gazetemizi Ekonomi, Spor, Kent, Magazin, ve ana gazete olmak üzere beş gazete olarak çıkarmaya karar verdik. Daha sonra bu yapıdaki bir gazeteyi basabilecek teknoloji arayışına girdik. İstediğimiz gibi baskı yapabilecek makine yoktu. Biz de yan sanayiden destek alarak ortaya hibrit bir makine çıkardık. Habertürk, dergi gibi kurutmalı makineyle basılan ilk gazete. Sonunda hem reklamverene hem okuyucuya çok fazla olanak sunan ergonomik bir gazete çıktı ortaya.
Daha önce de denendi ama Türkiye'de küçük boyutlu gazeteler tutmuyor. Bu bir risk değil mi?
E bu tutu. Şu ana kadar ebatıyla ilgili hiçbir olumsuz eleştiri gelmediği gibi insanlar bu ebadı çok beğendiklerini söylüyorlar. Okurlarından gazete kağıdıyla ilgili ilginç tepkiler geliyor. Bu gazete nereden çıktı? Diğerleri kadar ne büyük ne de çok küçük. Tabloit boy olsaydı, dediğiniz gibi tutmayabilirdi. Ama farklı bir boyutumuz var. Tek bir gazete olsaydık 100 sayfalık bir gazete olurduk ama biz beş farklı gazete olarak çıktık. İlk sayımızda 700 haberle çıktık. Bu Türkiye'de olmamış bir şey.
Habertürk ekleriyle hem spor hem ekonomi hem de mağazin ağırlıklı gazetelere birden rakip oluyor gibi görünüyor...
Evet, böyle bir durum var ama amacımız bu değildi. Bizim normal bir gazeteden bir farkımız yok. Sadece her bölüm farklı bir gazetede yer alıyor. Bir aile sabah bu gazeteyi aldığı zaman başka hiçbir gazete almasına gerek yok. Evin beyi ana gazeteyi okurken evin hanımı ekonomi gazetesini okuyabilir, delikanlı sporu, kız ise magazin ekine bakabilir. Evdeki herkese bir gazete düşüyor. Paylaşılabilen bir gazete bu. İş yerinde de müdürün, şefin, gazeteyi okumasını beklemenize gerek yok. Siz de o anda gazetenin başka bir bölümünü okuyabilirsiniz.
Çok agresif bir tanıtım kampanyanız oldu. "Farklı" bir gazete beklentisi yarattınız. Bu büyük beklenti karşısında şekil olarak farklı bir gazete çıktı ancak biz içerik olarak çok farklı bir şey göremedik...
Mesela ne bekliyordunuz?
Daha gündem yaratan bir gazete, daha agresif manşetler bekliyorduk.
Biz sonuçta "Ay" dan haber yapamayız. Türkiye bu ve Türkiye de olanlar bunlar. Ama fark yok dediğinizde... Bir kere haberlerin işleniş şekli farklı. Mizanpajı zaten farklı. Daha çok internetteki mizanpaj yapısına sahip. Başlıklarımız farklı. Hiçbir gazetede olmadığı kadar çok grafik var bizde.
Biz daha çok ciddi ses getirecek dosyalarla çıkmasını bekliyorduk Habertürk'ün.
Bu beklenti çok anlamsız bir beklenti. Türkiye'de çok gizli kalmış şeyler mi var? Diğer gazeteler eşekbaşı mı ki bunları yayınlamıyorlar? Ne yapmamızı bekliyorsunuz?
Ama farklı olma iddiasında bulunan sizsiniz? Agresif bir yaklaşım beklentisi oluştu.
Benim böyle bir yaklaşımım yoktu. Böyle bir beklenti oluşması da beni ilgilendirmiyor. Tam aksine aylar önce ben "Biz kimseye düşman bir gazete olmayacağız" dedim. Kimseye ben "Çıkacağım ve dağıtacağım ortalığı" demedim. Benim gazetecilik geçmişim belli. Sabah'ta ne yaptıysam burada da onu yapacağım. Ha önemli bir olay oldu da biz bunu haber yapmadık mı, atladık mı? Bunun dışında siz üç günlük bir gazetenin duruşunu nasıl bu kadar kolay ortaya koyabilirsiniz? 60 yıllık Hürriyet gazetesinin duruşu belli mi?
Bu bakış açısı sadece gazetecilerde var. "Beklediğimizi bulamadık" diyorlar. Ne bekliyordunuz? Eğer çok agresif bir şekilde çıksaydık bu sefer "Siz Sabah Gazetesi'ne el konmasının intikamını almak için böyle yapıyorsunuz, Doğan'a saldırıyorsunuz" diyeceklerdi. Yani ne yapsanız yaranamazsınız. Ağzımızla kuş yakalasak kanadını kırdı diyecekler.
Ben ne Tayyip'çiyim, ne askerciyim, ne Baykal'cıyım. Yeri geldiğinde askere de sert çakarım ben, Tayyip'e de çakarım, Baykal'a da çakarım... Biz dürüst bir gazetecilik yaparak sakin, duruşu belli, özgürlüklerden yana bir gazete olacağız. İnsanlar bekliyor ki biz çıkar çıkmaz hem TMSF'ye hem hükümete öyle bir geçirelim ki yer yerinden oynasın. Benim böyle bir niyetim yok. Ama tabii, geçirecek bir şey olursa geçiririm. Fakat bu gazete bu amaçla kurulmadı. Benim tek niyetim bu gazetenin manşetini okuyan vatandaş "Acaba bunu ne maksatla attılar demesin" diye...
Daha önce Ajans Habertürk Genel Müdürü Ramazan Kurnaz'la yaptığımız bir söyleşide de gündem yaratan dosyaları olacağını söylemişti.
O zaman bu sorunun muhatabı Ramazan'dır. O bir dosya getirdi de ben koymadım mı?
Başka sektörlerde iş yapan medya patronları diğer işleriyle medyayı çok da birbirinden ayıramıyorlar. Siz Ciner'le nasıl bir anlaşma yaptınız bu konuda?
Sabah Gazetesi'ne baktığınız zaman bizim bu faaliyet alanlarına nasıl sınır koyduğumuz ve tamamen bağımsız davrandığımızı görebilirsiniz. Benim başında bulunduğum dönem için kimse şu başlık Ciner'in şu işi için atıldı diyemez. Turgay Bey'in böyle bir beklentisi de yok. Turgay Bey için her işi farklıdır. Sabah Gazetesi'nde biz enerjiyle ilgili pek çok haber yaptık. Normalde bizim enerji işine pek bulaşmamamız lazım bu mantıkla. Turgay Bey nükleer enerji işine girdi. Nükleer enerjiyle ilgili negatif bir haber olursa onu da yaparız. Mesela Turgay Bey nükleer enerji işine girdiği sırada Geo dergisi nükleer karşıtı bir kapakla çıktı. Yapan çocukların haberi yoktu başta. Sonra gelip bana sordular, ben de "Basın" dedim "Bize ne". Turgay Ciner gazetedeki manşetin ne olduğunu bir gün sonra görüyor.
Turgay Ciner bir girişimci soğukluğuyla mı bakıyor Habertürk'e yoksa bir gazeteci heyecanıyla mı?
Valla ben Turgay Ciner'e baktığımda Erol Simavi'nin gençliğini görüyorum. İşin detaylarına kadar her şeyiyle ilgileniyor. Tüm haberleri tashih hatalarını bularak okuyor. Gazetenin şekli şemalini büyük ölçüde o belirledi. Turgay Bey medyada evrensel kurallarla rekabet etmek istiyor. Mesela Habertürk kanalında da biz çok alt bir sıradan başladık ama şimdi en çok izlenen haber kanalıyız. CNN'i sildik süpürdük, NTV'yi ise kimi zamanlar 3'e katlıyoruz. Bunu şimdi gazetede yapacağız. İlk gün biz 350 bin satışla çıktık, şimdi geldik 200 bin bandına oturdu. 60 yıllık Milliyet, arkasında Doğan desteği olan 8 yıllık Vatan'la hemen hemen aynı yerdeyiz. Üstelik Türkiye'nin fiyatı en yüksek gazetesiyiz. Bunun dışında promosyon olarak çiklet bile vermiyoruz. Bu gazetenin yaz aylarındaki tirajının 450 bin civarında olacağını tahmin ediyorum.
Gazetelerin çoğu Hürriyet'i birinci gazete olarak görüp ikincilik için rekabet ediyor. Siz nereye oynuyorsunuz? Birinciliğe mi ikinciliğe mi?
Biz birinciliğe oynamıyoruz, açık ara birinciliğe oynuyoruz. Kısa bir zaman içinde ikinci daha sonra da birinci oluruz. Sabah'ta benim olduğum dönemi hatırlayın, tirajları nasıl zorluyorduk... Diğer gazeteler ezilmişti ve Hürriyet'le kıyasıya bir rekabet vardı. Hiçbir zaman ikinciliği yediremedim kendime. Bizim yaptığımız gazete en çok satan, en etkili gazete olmak zorunda. Kolay değil. Hürriyetin 60 yıllık tarihini kim inkâr edebilir. Nerdeyse devletin kurumlarından biri haline gelmiş bir gazete Hürriyet. Ama bir avantajımız var. Hürriyet çok kötü yönetildiği için çok erozyona uğradı. Ertuğrul Özkök'ü çok severim ama bana öyle geliyor ki Hürriyet kumdan kaleye dönüştü. Sabah'ın durumu belli, Milliyet 200 bine düşmüş, Hürriyet 450 bin satıyor. Oysa Sabah'ın perişan olduğu bu ortamda Hürriyet'in 900 bin satması gerekiyordu. Hürriyet'in içi boşalıyor ama farkında değiller. O sebeple bizim Hürriyet'i geçmemiz bir sürpriz olmayacak. Ama bunun da bir vakti var. İki yıl sonra konuştuğumuzda "açık ara lider siniz, diğer gazeteleri rakip görmüyor musunuz" da diyebilirsiniz. Sadece gazete satarak ilk gün 360 bin tirajına ulaştık. 4 gün içinde 200 bin bandına oturan başka bir gazete yok. Her gün satışlarımız artıyor. Her gazetede promosyon var açalım, bakalım. Ama biz de yok ve buna rağmen 200 bin satıyoruz.
Siz de promosyon yapacak mısınız?
Dağıtım birimimiz promosyonla çıkalım dedi ama ben istemedim. Çünkü gücümüzü çıplak satışla görelim istedik. Gördük ki bizim çıplak tirajımız 200 bin. Ama ilerde pazarın yapısı gereği promosyon yapacağız biz de.
Habertürk'ün yeni boyutu farklı yapısı diğer gazetelerde de değişim yaratır mı?
Hebertürk gazetesi başarılı olursa bu Türk basınındaki bütün gidişatı değiştirir. Tüm gazeteler buna geçmek zorunda. Eğer biz burada belli bir satışa ulaşır ve sunduğumuz imkanlarla belli bir reklam pastası almaya başlarsak bu kaçınılmaz olur. Gazeteleri yan yana koyduğumuzda fark daha iyi anlaşılıyor. (Hürriyet gazetesiyle Habertürk'ü yan yana koyuyor Altaylı). Biri Renault 12 biri ise Renault Laguna. Almanız gerekse hangisini alırsınız. Laguna'yı alırsınız tabi. Bu pırıl pırıl baskıyı alan kişi diğerlerini beğenmeyecek. Maliyet açısından da çok avantajlı bir baskı. Habertürk'ün maliyeti diğer gazetelere göre daha ucuz.
Bu kaliteli baskı diğer gazetelerden daha ucuza mı mal oluyor?
Evet daha düşük. Bir Hürriyet gazetesi 90 kuruşa mal oluyor bizim gazetemiz 74 kuruşa mal oluyor. Arada ciddi bir fark var. O sebeple biz başarılı olursa diğerlerinin buna geçmemesi düşünülemez.
Haber'e artık her yerden ulaşılabiliyor. Bu sebeple gazeteler kendilerini daha çok köşe yazarlarıyla farklı kılmaya çalışıyor. Oysa sizde yazar sayısı az. Öne çıkan bir isim de yok...
Yazar da her yerde var. Açın internet blog'larını, köşe yazarlarından yüz kat daha kültürlü, bilinçli ve tutarlı yazarlar var. Okurdaki bilinç düzeyi o kadar yükseldi ki yazarlardan çok daha iyi analiz yapabiliyorlar. Tek tük yazar var çok faklı olan. Mesela siz kimleri okuyorsunuz? Beş isim sayın...
Ahmet Altan'ın, Ruşen Çakır'ın, Can Dündar'ın, Yıldırım Türker'in, Engin Ardıç'ın yazılarını takip etmeye çalışıyorum.
Öncelikle Ruşen Çakır'ın yanında Ahmet Altan yazar sayılmaz. Ruşen başka bir şey. O çok kıymetli bir mal. Sen bana beş isim saydın. Ama herkes kendi beş yazarını sayabilir. İyi de hangisi doğru ve değerli yazarlar. Yazarlarda şöyle bir tehlike var: Ben şimdi Emin Çölaşan'ı alırsam o gazetenin üstüne öyle bir damga vuracak ki, ben ne yaparsam yapayım bu damgayı silemeyeceğim. Yazarların tehlikesi bu. Ama tabi Ruşen'i bunun dışında tutuyorum. Ben Ruşen'i bu gazeteye almayı çok istedim. Benim en çok istediğim ve ilk görüştüğüm kişi oydu. Ama onun TV programları var, işleri var. Ruşen dedi ki "Fatih senin beklentilerini karşılayacak kadar bu işe vakit ayıramam." Bence Ruşen Bâb-ı Âli'deki en kıymetli adam. Vatan'da bir işe yaramıyor bence. Orada fonksiyonlarının onda birini yerine getiriyor.
Çok fazla yazarla görüştüğünüzü duyduk bu süreçte...
Yazısında haber veren isimler çok az. Yılmaz Özdil tarzı gibi yazarlardan çok var. Bizim aşağıdaki çocuklara da kalem verelim Yılmaz Özdil tarzı yazsınlar. Ama ben hakiki yazardan bahsediyorum. Her konuda derinlemesine analiz yapabilecek yazarlardan çok yok. Ama onlar da konforlarını bozup yer değiştirmek istemiyorlar. Kimi yazarlar da benle görüşmek istiyor. Ben de kırmıyorum. Sonra gidip kendi patronuna bana şu kadar milyon dolar verdiler diyor. En baba yazarın okunma oranı yüzde 20'dir. Oysa ağır isimli yazarın gazetenin üstüne getirdiği yük yüzde 150. Burada Emin Çölaşan olsun siz istediğiniz kadar ben özgürlükçüyüm deyin. Ya da Yılmaz Özdil yazsın, istediğiniz kadar ben demokratım deyin ne fayda. Ben bu isimlerin gazeteye damgasını vurmasını istemiyorum.
Fatih Altaylı'nın damgası ne derece var gazetede?
Ben yazsam da yazmasam da bu gazetede Fatih Altaylı damgası olacak. Çünkü zaten gazeteyi kuran adamım. Yarın öbür gün ben buradan gidersem gelecek olan yayın yönetmeninin benim damgamdan rahatsız olma hakkı vardır. Ama şu anda bu gazete benim düşüncem. Ben nasıl düşünürsem gazete öyle çıkacak. Zaten bu gazete üstünde benim damgam olsun diye var, o sebeple ben buradayım.
Siyasi yelpazenin neresindesiniz diye soracağım ama siz ortada bir siyasi yelpaze olduğunu düşünmüyorsunuz...
Var mı? Türkiye'deki en sol parti şu anda Sadet'le AKP. Türkiye'deki en faşist parti ise CHP. Böyle bir şey olabilir mi? CHP'de biraz beyin olsa, DTP'yi biraz medenileştirip kendi yanına çekse, DTP'deki inanılmaz politik ve kültürel deneyimden yaralansa çok daha başka bir yere gider. Ama CHP bunu yapamıyor. CHP aydınlarla buluşamıyor ama bunu yapmaya çalışan, Takkiye bile yapsa AKP. Sosyal konulara içtenlikle olmasa bile eğilen yine AKP. Hangi yelpazeden bahsediyorsunuz. Türkiye'deki üniter yapıyı en sert savununa, en laik parti DTP. Darbe süreçlerinin ardından hep böyle taşlar yerinden oynar. Bu gün ki siyasi yelpaze bozukluğunun iki sebebi var. Zaten 12 Eylül sıçtı, sıvadı. Üstüne birde 28 Şubat gelince herkes bir yöne savruldu. Ben olmayan siyasi yelpazenin neresinde olayım.
Hürriyet gazetesi her ülkedeki amiral gazete gibi konjönktöre göre, rüzgâra göre yön değiştiren bir gazete. Amiral gazete olmanın koşulu da bu herhalde. Siz de böyle mi olacaksınız?
Ben hiçbir zaman rüzgâra göre hareket etmedim. Abdullah Öcalan'ı asmayalım diyen ilk yazar benim. Hatta Hürriyette yazdığımda Ertuğrul Özkök beni arayıp bunu yazdığına emin misin diye sordu. Doğan gazeteleri asalım manşeti atarken ben bunun çıkarlarımıza ter olduğuna dair bir yazı yazdım. Bir gazete bazen rüzgâra karşı durmalı bazen rüzgârla birlikte olmalı. Benim de Habertürk gazetesinin de tavrı olacak. Bunun dışında biz toplumsal fayda anlayışıyla haber yapan bir gazete olacağız.
Habertürk gazetesi reklamverene ne yenilikler sunuyor?
Bu gazete için aslında en çok heyecanlanması gerekenler reklamverenler. Cam gibi dergi kalitesinde bir baskı yapıyoruz. Diğer gazetelerde basılan ilanlarla biz de basılan ilanların görüntü kalitesi arasında uçurum var. Her gün dergi kalitesinde baskı yapıyoruz. Göbekte dört sayfa olarak açılabilen bir panorama var. Burası reklamveren için inanılmaz verimli bir yer. Mesela buraya otomobil firmaları kocaman bir otomobil görseli koyabilirler. Bunun dışında gazetenin yanlarında kulak şekilde açılan reklam bölümlerimiz var. Bunların da görünürlüğü çok yüksek. Sayfalara post it yapıştırabiliyoruz. Gazeteyi dikişli ya da tutkallı yapabiliyoruz. İnanılmaz yüksek bir insert'ü ucuza mal edebiliyoruz. İsime özel gazete basabiliyoruz. Yani bizim bir abonelik sitemimiz olsa aboneye giden gazetenin üstüne: "Ahmet Bey gazetenizi güle güle okuyun, hayırlı günler" gibi şeyler yazabiliyoruz.
Reklam fiyatları nasıl olacak?
Fiyat belirlemek biraz karışık bir iş. Biz diyoruz ki Hürriyet'ten ucuz Sabah'tan daha pahalıyız. Ama bu neye göre? Mesela Hürriyet gazetesinin arka sayfasında on farklı müşteri için on farklı fiyat var. Banka için ayrı otomobilciler için ayrı bir fiyat uyguluyorlar. Ya da gruplara göre değişiyor. Fiyat karmaşası var. Herkeste bir "kazıklandım" hissi var?
Kazıklanıyorlar mı?
Böyle olunca kazıklanıyorlar tabi. Sen gittin bir gömleği 10 liraya aldın. Aynı yere ben gittim aynı gömleği 15 liraya aldım. Şimdi ben kazıklandım. Başka biri gidip o gömleği 5 liraya alınca sen de kazıklanmış oluyorsun. Böylece herkes kazıklanıyor. Yani kimin ne kadar kazıklandığı belli değil. Reklamverenin sürekli "acaba kazıklandım mı" endişesi taşıdığı bir pazar var ortada. Ama biz reklam tarifemizi afişe ettik. Her şey standart. Ama tabi ki ana gazete ve diğer eklerin fiyatları farklı. Herkese aynı fiyatı sunuyoruz. Fakat fazla sayıda reklam yeri satın alındığında piyasa koşulları gereği fiyat biraz daha düşebilir. Bunun dışında kâr marjı düşük sektörler için, fiyatlarımızı, onlara destek olmak için düşük tutuyoruz. Ancak kurum bazında farklı fiyat yok bizde.
Gazete pazarının yeni oyuncusu Habertürk'ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı oldukça iddialı: "Biz birinci değil açık ara lider olacağız" diyor. Agresif reklam kampanyasından sonra daha agresif ve gündem yaratan bir gazete beklediğimizi söylediğimizde ise kızıyor. "Biz agresif olacağız demedik ki. Üstelik öyle olsaydık bu sefer Sabah'a el konulmasının intikamını mı alıyorsunuz diyeceklerdi" diyor. Fatih Altaylı'yla zaman zaman tansiyonu yüklesen bir söyleşide Habertürk Gazetesini konuştuk...
Habertürk'ün çok sağlam bir altyapıyla kurulduğunu sürekli vurguluyorsunuz. Nedir bu sağlam alt yapı? Nasıl oluşturdunuz bunu?
Binamızı görüyorsunuz. Turgay Bey'in amacı aslında burada bir otel yapmaktı. Ama Sabah Gazetesi'ndeyken Turgay Bey'le tekrar konuştuğumuzda medyayı buraya taşımanın daha mantıklı olacağına karar verdik. Biz Türkiye'nin kalbinde bir gazete olmak istiyorduk. Türkiye'nin kalbi İstanbul İstanbul'un kalbi de Taksim... Tam biz bu binanın yapımına başladık, bildiğiniz gibi Sabah Gazetesi'ne gayri hukuki bir biçimde, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin operasyonu sonucundan TMSF de kullanılarak el konuldu. Biz de bunun ardından bir karar aldık. Gazetenin artık geri gelmeyeceğini anlayınca medyada tekrar var olmak için çalışmalara başladık. İş dünyası bilir, Turgay Bey kafasını koyduğunu yapan bir adam.
Turgay Ciner'in medya konusunda özel bir inadı var gibi görünüyor...
Evet. Medya dünyasına mecburiyetten girmesine rağmen bu işte başarılı olmak gibi bir inadı var. Turgay Bey medyanın para kazanılabilecek gerçek bir iş olduğunu düşünüyor. Çünkü baktığınızda bu iş iyi yapıldığında para kazanılıyor. Aydın Doğan sürekli "medya para kazanmaz" diye tekrarlayıp duruyor. O zaman birinin çıkıp Aydın Doğan'a "o halde bu işi niye yapıyorsun?" diye sorması lazım. Biz biliyoruz ki medya para kazanıyor. Sabah gazetesinde da iyi paralar kazandık. Turgay Bey de dedi ki "Ben eskisi gibi medyada var olacağım ama Türkiye standartlarında değil dünya standartlarında var olacağım." Hem Türk hem de yabancı danışmanlardan oluşan bir heyet oluşturduk. Dünya standartlarında özellikle gazete tarafından bir medya organizasyonunu nasıl yaparız ona baktık. Ben nerdeyse tüm dünyayı gezdim, dünyadaki gazete örneklerini topladım, araştırmaları inceledim. Sonunda
farklı bir gazete yapmaya karar verdik. Baktık ki dünyada bizdeki boyutlara sahip bir gazete kalmamış. Önce gazetenin boyutlarını ufalttık. Dünyada gazeteler internet ve TV gibi mecralar karşısında ciddi tiraj kaybediyor. Bunun karşısında durabilmek için kalitesi yüksek bir gazete çıkarmaya karara verdik. Bunun dışında dünyadaki gazetelerin birden çok gazeteyle çıktığını gördük. Biz de bunun üzerine gazetemizi Ekonomi, Spor, Kent, Magazin, ve ana gazete olmak üzere beş gazete olarak çıkarmaya karar verdik. Daha sonra bu yapıdaki bir gazeteyi basabilecek teknoloji arayışına girdik. İstediğimiz gibi baskı yapabilecek makine yoktu. Biz de yan sanayiden destek alarak ortaya hibrit bir makine çıkardık. Habertürk, dergi gibi kurutmalı makineyle basılan ilk gazete. Sonunda hem reklamverene hem okuyucuya çok fazla olanak sunan ergonomik bir gazete çıktı ortaya.
Daha önce de denendi ama Türkiye'de küçük boyutlu gazeteler tutmuyor. Bu bir risk değil mi?
E bu tutu. Şu ana kadar ebatıyla ilgili hiçbir olumsuz eleştiri gelmediği gibi insanlar bu ebadı çok beğendiklerini söylüyorlar. Okurlarından gazete kağıdıyla ilgili ilginç tepkiler geliyor. Bu gazete nereden çıktı? Diğerleri kadar ne büyük ne de çok küçük. Tabloit boy olsaydı, dediğiniz gibi tutmayabilirdi. Ama farklı bir boyutumuz var. Tek bir gazete olsaydık 100 sayfalık bir gazete olurduk ama biz beş farklı gazete olarak çıktık. İlk sayımızda 700 haberle çıktık. Bu Türkiye'de olmamış bir şey.
Habertürk ekleriyle hem spor hem ekonomi hem de mağazin ağırlıklı gazetelere birden rakip oluyor gibi görünüyor...
Evet, böyle bir durum var ama amacımız bu değildi. Bizim normal bir gazeteden bir farkımız yok. Sadece her bölüm farklı bir gazetede yer alıyor. Bir aile sabah bu gazeteyi aldığı zaman başka hiçbir gazete almasına gerek yok. Evin beyi ana gazeteyi okurken evin hanımı ekonomi gazetesini okuyabilir, delikanlı sporu, kız ise magazin ekine bakabilir. Evdeki herkese bir gazete düşüyor. Paylaşılabilen bir gazete bu. İş yerinde de müdürün, şefin, gazeteyi okumasını beklemenize gerek yok. Siz de o anda gazetenin başka bir bölümünü okuyabilirsiniz.
Çok agresif bir tanıtım kampanyanız oldu. "Farklı" bir gazete beklentisi yarattınız. Bu büyük beklenti karşısında şekil olarak farklı bir gazete çıktı ancak biz içerik olarak çok farklı bir şey göremedik...
Mesela ne bekliyordunuz?
Daha gündem yaratan bir gazete, daha agresif manşetler bekliyorduk.
Biz sonuçta "Ay" dan haber yapamayız. Türkiye bu ve Türkiye de olanlar bunlar. Ama fark yok dediğinizde... Bir kere haberlerin işleniş şekli farklı. Mizanpajı zaten farklı. Daha çok internetteki mizanpaj yapısına sahip. Başlıklarımız farklı. Hiçbir gazetede olmadığı kadar çok grafik var bizde.
Biz daha çok ciddi ses getirecek dosyalarla çıkmasını bekliyorduk Habertürk'ün.
Bu beklenti çok anlamsız bir beklenti. Türkiye'de çok gizli kalmış şeyler mi var? Diğer gazeteler eşekbaşı mı ki bunları yayınlamıyorlar? Ne yapmamızı bekliyorsunuz?
Ama farklı olma iddiasında bulunan sizsiniz? Agresif bir yaklaşım beklentisi oluştu.
Benim böyle bir yaklaşımım yoktu. Böyle bir beklenti oluşması da beni ilgilendirmiyor. Tam aksine aylar önce ben "Biz kimseye düşman bir gazete olmayacağız" dedim. Kimseye ben "Çıkacağım ve dağıtacağım ortalığı" demedim. Benim gazetecilik geçmişim belli. Sabah'ta ne yaptıysam burada da onu yapacağım. Ha önemli bir olay oldu da biz bunu haber yapmadık mı, atladık mı? Bunun dışında siz üç günlük bir gazetenin duruşunu nasıl bu kadar kolay ortaya koyabilirsiniz? 60 yıllık Hürriyet gazetesinin duruşu belli mi?
Bu bakış açısı sadece gazetecilerde var. "Beklediğimizi bulamadık" diyorlar. Ne bekliyordunuz? Eğer çok agresif bir şekilde çıksaydık bu sefer "Siz Sabah Gazetesi'ne el konmasının intikamını almak için böyle yapıyorsunuz, Doğan'a saldırıyorsunuz" diyeceklerdi. Yani ne yapsanız yaranamazsınız. Ağzımızla kuş yakalasak kanadını kırdı diyecekler.
Ben ne Tayyip'çiyim, ne askerciyim, ne Baykal'cıyım. Yeri geldiğinde askere de sert çakarım ben, Tayyip'e de çakarım, Baykal'a da çakarım... Biz dürüst bir gazetecilik yaparak sakin, duruşu belli, özgürlüklerden yana bir gazete olacağız. İnsanlar bekliyor ki biz çıkar çıkmaz hem TMSF'ye hem hükümete öyle bir geçirelim ki yer yerinden oynasın. Benim böyle bir niyetim yok. Ama tabii, geçirecek bir şey olursa geçiririm. Fakat bu gazete bu amaçla kurulmadı. Benim tek niyetim bu gazetenin manşetini okuyan vatandaş "Acaba bunu ne maksatla attılar demesin" diye...
Daha önce Ajans Habertürk Genel Müdürü Ramazan Kurnaz'la yaptığımız bir söyleşide de gündem yaratan dosyaları olacağını söylemişti.
O zaman bu sorunun muhatabı Ramazan'dır. O bir dosya getirdi de ben koymadım mı?
Başka sektörlerde iş yapan medya patronları diğer işleriyle medyayı çok da birbirinden ayıramıyorlar. Siz Ciner'le nasıl bir anlaşma yaptınız bu konuda?
Sabah Gazetesi'ne baktığınız zaman bizim bu faaliyet alanlarına nasıl sınır koyduğumuz ve tamamen bağımsız davrandığımızı görebilirsiniz. Benim başında bulunduğum dönem için kimse şu başlık Ciner'in şu işi için atıldı diyemez. Turgay Bey'in böyle bir beklentisi de yok. Turgay Bey için her işi farklıdır. Sabah Gazetesi'nde biz enerjiyle ilgili pek çok haber yaptık. Normalde bizim enerji işine pek bulaşmamamız lazım bu mantıkla. Turgay Bey nükleer enerji işine girdi. Nükleer enerjiyle ilgili negatif bir haber olursa onu da yaparız. Mesela Turgay Bey nükleer enerji işine girdiği sırada Geo dergisi nükleer karşıtı bir kapakla çıktı. Yapan çocukların haberi yoktu başta. Sonra gelip bana sordular, ben de "Basın" dedim "Bize ne". Turgay Ciner gazetedeki manşetin ne olduğunu bir gün sonra görüyor.
Turgay Ciner bir girişimci soğukluğuyla mı bakıyor Habertürk'e yoksa bir gazeteci heyecanıyla mı?
Valla ben Turgay Ciner'e baktığımda Erol Simavi'nin gençliğini görüyorum. İşin detaylarına kadar her şeyiyle ilgileniyor. Tüm haberleri tashih hatalarını bularak okuyor. Gazetenin şekli şemalini büyük ölçüde o belirledi. Turgay Bey medyada evrensel kurallarla rekabet etmek istiyor. Mesela Habertürk kanalında da biz çok alt bir sıradan başladık ama şimdi en çok izlenen haber kanalıyız. CNN'i sildik süpürdük, NTV'yi ise kimi zamanlar 3'e katlıyoruz. Bunu şimdi gazetede yapacağız. İlk gün biz 350 bin satışla çıktık, şimdi geldik 200 bin bandına oturdu. 60 yıllık Milliyet, arkasında Doğan desteği olan 8 yıllık Vatan'la hemen hemen aynı yerdeyiz. Üstelik Türkiye'nin fiyatı en yüksek gazetesiyiz. Bunun dışında promosyon olarak çiklet bile vermiyoruz. Bu gazetenin yaz aylarındaki tirajının 450 bin civarında olacağını tahmin ediyorum.
Gazetelerin çoğu Hürriyet'i birinci gazete olarak görüp ikincilik için rekabet ediyor. Siz nereye oynuyorsunuz? Birinciliğe mi ikinciliğe mi?
Biz birinciliğe oynamıyoruz, açık ara birinciliğe oynuyoruz. Kısa bir zaman içinde ikinci daha sonra da birinci oluruz. Sabah'ta benim olduğum dönemi hatırlayın, tirajları nasıl zorluyorduk... Diğer gazeteler ezilmişti ve Hürriyet'le kıyasıya bir rekabet vardı. Hiçbir zaman ikinciliği yediremedim kendime. Bizim yaptığımız gazete en çok satan, en etkili gazete olmak zorunda. Kolay değil. Hürriyetin 60 yıllık tarihini kim inkâr edebilir. Nerdeyse devletin kurumlarından biri haline gelmiş bir gazete Hürriyet. Ama bir avantajımız var. Hürriyet çok kötü yönetildiği için çok erozyona uğradı. Ertuğrul Özkök'ü çok severim ama bana öyle geliyor ki Hürriyet kumdan kaleye dönüştü. Sabah'ın durumu belli, Milliyet 200 bine düşmüş, Hürriyet 450 bin satıyor. Oysa Sabah'ın perişan olduğu bu ortamda Hürriyet'in 900 bin satması gerekiyordu. Hürriyet'in içi boşalıyor ama farkında değiller. O sebeple bizim Hürriyet'i geçmemiz bir sürpriz olmayacak. Ama bunun da bir vakti var. İki yıl sonra konuştuğumuzda "açık ara lider siniz, diğer gazeteleri rakip görmüyor musunuz" da diyebilirsiniz. Sadece gazete satarak ilk gün 360 bin tirajına ulaştık. 4 gün içinde 200 bin bandına oturan başka bir gazete yok. Her gün satışlarımız artıyor. Her gazetede promosyon var açalım, bakalım. Ama biz de yok ve buna rağmen 200 bin satıyoruz.
Siz de promosyon yapacak mısınız?
Dağıtım birimimiz promosyonla çıkalım dedi ama ben istemedim. Çünkü gücümüzü çıplak satışla görelim istedik. Gördük ki bizim çıplak tirajımız 200 bin. Ama ilerde pazarın yapısı gereği promosyon yapacağız biz de.
Habertürk'ün yeni boyutu farklı yapısı diğer gazetelerde de değişim yaratır mı?
Hebertürk gazetesi başarılı olursa bu Türk basınındaki bütün gidişatı değiştirir. Tüm gazeteler buna geçmek zorunda. Eğer biz burada belli bir satışa ulaşır ve sunduğumuz imkanlarla belli bir reklam pastası almaya başlarsak bu kaçınılmaz olur. Gazeteleri yan yana koyduğumuzda fark daha iyi anlaşılıyor. (Hürriyet gazetesiyle Habertürk'ü yan yana koyuyor Altaylı). Biri Renault 12 biri ise Renault Laguna. Almanız gerekse hangisini alırsınız. Laguna'yı alırsınız tabi. Bu pırıl pırıl baskıyı alan kişi diğerlerini beğenmeyecek. Maliyet açısından da çok avantajlı bir baskı. Habertürk'ün maliyeti diğer gazetelere göre daha ucuz.
Bu kaliteli baskı diğer gazetelerden daha ucuza mı mal oluyor?
Evet daha düşük. Bir Hürriyet gazetesi 90 kuruşa mal oluyor bizim gazetemiz 74 kuruşa mal oluyor. Arada ciddi bir fark var. O sebeple biz başarılı olursa diğerlerinin buna geçmemesi düşünülemez.
Haber'e artık her yerden ulaşılabiliyor. Bu sebeple gazeteler kendilerini daha çok köşe yazarlarıyla farklı kılmaya çalışıyor. Oysa sizde yazar sayısı az. Öne çıkan bir isim de yok...
Yazar da her yerde var. Açın internet blog'larını, köşe yazarlarından yüz kat daha kültürlü, bilinçli ve tutarlı yazarlar var. Okurdaki bilinç düzeyi o kadar yükseldi ki yazarlardan çok daha iyi analiz yapabiliyorlar. Tek tük yazar var çok faklı olan. Mesela siz kimleri okuyorsunuz? Beş isim sayın...
Ahmet Altan'ın, Ruşen Çakır'ın, Can Dündar'ın, Yıldırım Türker'in, Engin Ardıç'ın yazılarını takip etmeye çalışıyorum.
Öncelikle Ruşen Çakır'ın yanında Ahmet Altan yazar sayılmaz. Ruşen başka bir şey. O çok kıymetli bir mal. Sen bana beş isim saydın. Ama herkes kendi beş yazarını sayabilir. İyi de hangisi doğru ve değerli yazarlar. Yazarlarda şöyle bir tehlike var: Ben şimdi Emin Çölaşan'ı alırsam o gazetenin üstüne öyle bir damga vuracak ki, ben ne yaparsam yapayım bu damgayı silemeyeceğim. Yazarların tehlikesi bu. Ama tabi Ruşen'i bunun dışında tutuyorum. Ben Ruşen'i bu gazeteye almayı çok istedim. Benim en çok istediğim ve ilk görüştüğüm kişi oydu. Ama onun TV programları var, işleri var. Ruşen dedi ki "Fatih senin beklentilerini karşılayacak kadar bu işe vakit ayıramam." Bence Ruşen Bâb-ı Âli'deki en kıymetli adam. Vatan'da bir işe yaramıyor bence. Orada fonksiyonlarının onda birini yerine getiriyor.
Çok fazla yazarla görüştüğünüzü duyduk bu süreçte...
Yazısında haber veren isimler çok az. Yılmaz Özdil tarzı gibi yazarlardan çok var. Bizim aşağıdaki çocuklara da kalem verelim Yılmaz Özdil tarzı yazsınlar. Ama ben hakiki yazardan bahsediyorum. Her konuda derinlemesine analiz yapabilecek yazarlardan çok yok. Ama onlar da konforlarını bozup yer değiştirmek istemiyorlar. Kimi yazarlar da benle görüşmek istiyor. Ben de kırmıyorum. Sonra gidip kendi patronuna bana şu kadar milyon dolar verdiler diyor. En baba yazarın okunma oranı yüzde 20'dir. Oysa ağır isimli yazarın gazetenin üstüne getirdiği yük yüzde 150. Burada Emin Çölaşan olsun siz istediğiniz kadar ben özgürlükçüyüm deyin. Ya da Yılmaz Özdil yazsın, istediğiniz kadar ben demokratım deyin ne fayda. Ben bu isimlerin gazeteye damgasını vurmasını istemiyorum.
Fatih Altaylı'nın damgası ne derece var gazetede?
Ben yazsam da yazmasam da bu gazetede Fatih Altaylı damgası olacak. Çünkü zaten gazeteyi kuran adamım. Yarın öbür gün ben buradan gidersem gelecek olan yayın yönetmeninin benim damgamdan rahatsız olma hakkı vardır. Ama şu anda bu gazete benim düşüncem. Ben nasıl düşünürsem gazete öyle çıkacak. Zaten bu gazete üstünde benim damgam olsun diye var, o sebeple ben buradayım.
Siyasi yelpazenin neresindesiniz diye soracağım ama siz ortada bir siyasi yelpaze olduğunu düşünmüyorsunuz...
Var mı? Türkiye'deki en sol parti şu anda Sadet'le AKP. Türkiye'deki en faşist parti ise CHP. Böyle bir şey olabilir mi? CHP'de biraz beyin olsa, DTP'yi biraz medenileştirip kendi yanına çekse, DTP'deki inanılmaz politik ve kültürel deneyimden yaralansa çok daha başka bir yere gider. Ama CHP bunu yapamıyor. CHP aydınlarla buluşamıyor ama bunu yapmaya çalışan, Takkiye bile yapsa AKP. Sosyal konulara içtenlikle olmasa bile eğilen yine AKP. Hangi yelpazeden bahsediyorsunuz. Türkiye'deki üniter yapıyı en sert savununa, en laik parti DTP. Darbe süreçlerinin ardından hep böyle taşlar yerinden oynar. Bu gün ki siyasi yelpaze bozukluğunun iki sebebi var. Zaten 12 Eylül sıçtı, sıvadı. Üstüne birde 28 Şubat gelince herkes bir yöne savruldu. Ben olmayan siyasi yelpazenin neresinde olayım.
Hürriyet gazetesi her ülkedeki amiral gazete gibi konjönktöre göre, rüzgâra göre yön değiştiren bir gazete. Amiral gazete olmanın koşulu da bu herhalde. Siz de böyle mi olacaksınız?
Ben hiçbir zaman rüzgâra göre hareket etmedim. Abdullah Öcalan'ı asmayalım diyen ilk yazar benim. Hatta Hürriyette yazdığımda Ertuğrul Özkök beni arayıp bunu yazdığına emin misin diye sordu. Doğan gazeteleri asalım manşeti atarken ben bunun çıkarlarımıza ter olduğuna dair bir yazı yazdım. Bir gazete bazen rüzgâra karşı durmalı bazen rüzgârla birlikte olmalı. Benim de Habertürk gazetesinin de tavrı olacak. Bunun dışında biz toplumsal fayda anlayışıyla haber yapan bir gazete olacağız.
Habertürk gazetesi reklamverene ne yenilikler sunuyor?
Bu gazete için aslında en çok heyecanlanması gerekenler reklamverenler. Cam gibi dergi kalitesinde bir baskı yapıyoruz. Diğer gazetelerde basılan ilanlarla biz de basılan ilanların görüntü kalitesi arasında uçurum var. Her gün dergi kalitesinde baskı yapıyoruz. Göbekte dört sayfa olarak açılabilen bir panorama var. Burası reklamveren için inanılmaz verimli bir yer. Mesela buraya otomobil firmaları kocaman bir otomobil görseli koyabilirler. Bunun dışında gazetenin yanlarında kulak şekilde açılan reklam bölümlerimiz var. Bunların da görünürlüğü çok yüksek. Sayfalara post it yapıştırabiliyoruz. Gazeteyi dikişli ya da tutkallı yapabiliyoruz. İnanılmaz yüksek bir insert'ü ucuza mal edebiliyoruz. İsime özel gazete basabiliyoruz. Yani bizim bir abonelik sitemimiz olsa aboneye giden gazetenin üstüne: "Ahmet Bey gazetenizi güle güle okuyun, hayırlı günler" gibi şeyler yazabiliyoruz.
Reklam fiyatları nasıl olacak?
Fiyat belirlemek biraz karışık bir iş. Biz diyoruz ki Hürriyet'ten ucuz Sabah'tan daha pahalıyız. Ama bu neye göre? Mesela Hürriyet gazetesinin arka sayfasında on farklı müşteri için on farklı fiyat var. Banka için ayrı otomobilciler için ayrı bir fiyat uyguluyorlar. Ya da gruplara göre değişiyor. Fiyat karmaşası var. Herkeste bir "kazıklandım" hissi var?
Kazıklanıyorlar mı?
Böyle olunca kazıklanıyorlar tabi. Sen gittin bir gömleği 10 liraya aldın. Aynı yere ben gittim aynı gömleği 15 liraya aldım. Şimdi ben kazıklandım. Başka biri gidip o gömleği 5 liraya alınca sen de kazıklanmış oluyorsun. Böylece herkes kazıklanıyor. Yani kimin ne kadar kazıklandığı belli değil. Reklamverenin sürekli "acaba kazıklandım mı" endişesi taşıdığı bir pazar var ortada. Ama biz reklam tarifemizi afişe ettik. Her şey standart. Ama tabi ki ana gazete ve diğer eklerin fiyatları farklı. Herkese aynı fiyatı sunuyoruz. Fakat fazla sayıda reklam yeri satın alındığında piyasa koşulları gereği fiyat biraz daha düşebilir. Bunun dışında kâr marjı düşük sektörler için, fiyatlarımızı, onlara destek olmak için düşük tutuyoruz. Ancak kurum bazında farklı fiyat yok bizde.