RÖPORTAJ

Haberlerde AKP ile CHP'yi bir tutamayız

Mehmet Ali Birand Zaman gazetsine konuştu: "Başbakan, gruba baskı yaparken haberlerde AKP ile CHP'yi bir tutamayız" dedi...

Haberlerde AKP ile CHP'yi bir tutamayız
Mehmet Ali Birand, Ergenekon, Balbay ve "Başbakan- Doğan" polemiği gibi birçok konuda Zaman'dan Murat Tokay'a ilginç açıklamalarda bulundu...

"Eskiden Türkiye'de bir şeyler yapılır ama bunlar gizlenirdi, görülmezdi; Ergenekon süreci bunu bitirdi." şeklinde konuşan Birand, CNN Türk'ün AKP muhalifi bir çizgide yayın yapmasını şöyle açıklıyor: "Başbakan bu gruba çok sert ve düşmanca davranmaya başladı. Başbakan baskı yaparken ben AKP'yle CHP'yi aynı potaya koyayım diyemezsiniz. Dengeyi gözeteyim diyemezsiniz."

Başbakan, gruba baskı yaparken haberlerde AKP ile CHP'yi bir tutamayız

25 Nisan 1998 tarihli gazeteler Şemdin Sakık'ın itiraflarına yer veren manşetlerle çıkmıştı. Sakık'ın itiraflarında M.Ali Birand, Cengiz Çandar gibi isimlerin "PKK'yla işbirliği" yaptığı öne sürülüyordu. Bu itirafların yayınlanmasının ardından Çandar ve Birand işinden oldu. Bir süre sonra gazetecilerle ilgili itirafların bazı paşalarca ifadeye sonradan ilave edildiği anlaşıldı. Mehmet Ali Birand, geçtiğimiz günlerde köşesinde 'Artık yetti: Andıç için kimse özür dilemeyecek mi?' diye yazdı. On yıllık suskunluğunu bozan Birand paşalara seslenerek "Ayıptır. Yaptıklarınız yetmiyormuş gibi, üç maymunu oynuyorsunuz." dedi. Birand'la 28 Şubat günlerini, andıç olayını ve Ergenekon'u konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde 'andıç sebebiyle paşalardan özür bekliyorum' diye yazdınız. Bu yazıyı yazmanızı ne tetikledi?

Andıç hikâyesini hiçbir zaman kullanmadım. Kendimi ah vah denecek bir andıçzede olarak ne görmek ne de göstermek istedim. Ne yaşadımsa içime attım, kendime sakladım. Yıllar geçti. Artık öyle bir noktaya gelindi ki böyle bir şey olmamış gibi davranılıyor. Kimse 'Ben yaptım.' demiyor. Komutanlar sahiplenmiyor. Durun bunu birisi yaptı. Yapılan yer belli, belgesi belli. 'Yetti artık!' dedim.

Peki bu yazı için niçin on yıl beklediniz?

On yıl bekledim, belki bir on yıl daha bekleyebilirdim. O gün patladı. Özel bir nedeni yok. Andıç olayını içine karışmış insanların bu olayı normalmiş gibi karşılamaları beni sinirlendirdi. Tek tek olmasa bile genel bir özür dileseler insanların içi rahat edecek. Eh tamam, bunun yanlış bir şey olduğunu kabul ettiler diyeceğiz.

Andıçta rolü olan paşalarla karşılaştığınızda nasıl bir tavır içinde oldunuz?

Karşılaşıyorum tabii, ancak kalkıp da 'Niye bunu bana yaptınız?' diye sorulmaz ki. Onların nezaket göstermesi gerekirdi. Daima nezaket çerçevesinde bir mesafe oldu aramızda.

O gün sizi PKK adına yazı yazmakla suçlayanlar bugün pişman mıdır?

O işin içine girmiş olanların, yani Erol Özkasnak, Çevik Bir, dönemin Genelkurmay başkanı ya da etrafındaki kişilerin üzüldüklerini hiç zannetmiyorum. Onların 'Hay Allah, beceremedik!' yaklaşımında olduğunu düşünüyorum.

28 Şubat sürecine dönecek olursak sizin için niçin hain denmişti?

Ters düştük askerle. O dönemde Kürt politikası askerin elindeydi. Politikacılar karışamıyordu, karışmak da istemiyordu. Bu mesele askere ihale edilmişti. Asker de kendisiyle aynı fikirde olmayan etkili isimlere karşı bu yöntemi bulmuştu. Çok yanlış bir yöntem. Nitekim ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Şu anda Kürt meselesinde bu iktidarın attığı adımların hepsini ben 15 sene önce yazdım. Yazdığımdan dolayı da andıçlandım. İşimden oldum.

Meslektaşlarınız sizi yalnız bıraktı...

Evet. Ama bu hep böyledir. Bu ülkede böyledir. Büyük güç size karşı döndü mü, siz yalnız bırakılırsınız. En yakın sandığınız arkadaşlarınız da yalnız bırakır, meslektaşlarınız da.

28 Şubat döneminde kendini askerden daha asker gören meslektaşlardan söz ediyorsunuz yazınızda. Kim bu isimler?

İsim vermeye gerek yok. İçinden çıkamayız. O dönemde yalnız bırakanlar şimdi 'yalnız bırakıldık' diye şikâyet ediyorlar. Ben de görüyor musun, diyorum. Yalnız bırakılmamak için herkes işini yapmalı. Gazeteci gazeteciliğini yapsın.

O gün sizi yalnız bırakan gazetecilerle nasıl gelişti ilişkileriniz?

Bir bölümü hatalı olduğunu kabul etti. Yazdı.

Kim bunlar?

İsim verdirme bana. Ertuğrul Özkök'ün hiçbir zaman hakkını yedirmem. Ben kovulduktan üç hafta sonra Aydın Doğan'la birlikte 'Yeni kurulacak kanalın başına geçer misin?' teklifi getirdi. Ben kindar değilim.

Geçmiş hesaplarla hiç yaşamam. Bunlar olmuş bitmiş, önüme bakarım. Ben bugün bulunduğum koşullar içinde rahat konuşabiliyorum. İşsiz bir gazeteci olsaydım herhalde böyle konuşmazdım.

Balbay tutuklandı. Bir grup gazeteci destek verdi. Siz de imza vererek Balbay'ı desteklediniz. Günlükler yayınlandı. Hâlâ o desteğiniz sürüyor mu?

Benim vicdanımda Balbay bir gazetecidir. Askerlerle konuşması, birtakım notlar alması onları bilgisayarında saklaması gazetecilik çerçevesinde olmuş, olacağını varsayıyorum. Bu ne zamana kadardır. Ta ki iddianame somut suçlamalarını koyar ortaya mahkeme de suçlu bulursa...O güne kadar Mustafa'ya manevi destek vereceğim. Nasıl olur böyle şey demiyorum ben. Herhalde savcı bir şey biliyor ki aldı. Ama Türkiye'de sadece öyle 'bir şey biliyor ki'yle olmuyor. 28 Şubat öncesinde olduk olmadık insanlar tutuklandı. Senaryolar yapıldı. Şimdi ben yoğurdu üfleyerek yiyorum.

Fazla üfleyerek yiyorsunuz sanırım. Balbay'ın günlüklerinde sadece notlar yok. Paşalarla darbe için görüş alışverişinde bulunduğunu okuyoruz...

Ben orada Balbay'dan çok askerlerin rolünü gördüm. Yani bayağı bir darbe planı yapılmış. Balbay'ın darbe planı içerisinde olduğu konusu bana ikna edici gelmedi. Gazetecinin görevi bu notları almak. Bende o kadar not var ki. Uluslararası bir komplonun başında adam olarak suçlayabilirler beni.

Ama sizi suçlamıyorlar. Balbay'ın günlüklerinde gerekse Özden Örnek'in günlüğünde darbe ortamının hazırlanması için medyaya düşen görevlerden söz ediliyor. Paşalar medyayı arkalarına almaktan bahsediyor...

Ama onlar belirli medyadan bahsediyorlar. O medyanın da ne olduğu biliniyor. Şimdi o çok tehlikeli bir husus. Cumhuriyet mitingleri bir muhalefet midir yoksa darbe kışkırtıcılığı mı? Bu o kadar ince bir çizgi ki. Benim yıllarım darbecilere karşı mücadele vermekle geçti. Mustafa Balbay'a baktığım zaman ben bekleyeceğim diyorum. Eğer suçlu bulunursa, 'Mustafa kusura bakma ben seni artık desteklemiyorum. Çünkü sen darbeye karışmışsın.' diyeceğim.

"Genç subaylar rahatsız" manşetini hatırlıyorum. O toplantılarda pişirilmiş. Bir gazetecinin askerlerle bu kadar içli dışlı olması ne kadar doğru?

Mustafa o askerlerle öyle konuşmalı mıydı? Konuşmamalıydı. O etik bir tartışma. Kriminal bir tartışma değil.

Balbay'ın notları Ergenekon davasında süreci nasıl etkiler?

Mustafa'nın notlarını ve ikinci iddianameyi bir araya koyduğum zaman Ergenekon daha rayına oturdu. Ergenekon'un bir darbe planlaması olduğunu daha net çıkardı ortaya. Askerlerin darbe yapmak için bir komplonun içinde olduğu net olarak ortaya çıktı.

Andıç bir suç değil miydi? Niye bir adli süreç başlatılmıyor?

Büyük hesaplaşma şimdi yapılıyor. Yani tek tek insanlar dava açamazlar. Bugün bir hesaplaşma başladı. Ergenekon bir hesaplaşmadır.

Kimlerin hesaplaşması?

Ergenekon'la yepyeni bir dönem başlıyor. Bir yerde halkla halk adına hareket eden adalet mekanizmasıyla daha önce yasaların dışına çıkmış olanlar arasında bir hesaplaşmadır. O bakımdan savcılar ilk dönemlerde hoyratça değil de daha itinalı davranmış olsalardı, kamuoyundaki soru işaretleri bu kadar olmazdı. İddianame ilk açıklandığında insanlar ciddiye almadı. Komplo teorisi olarak baktılar. Ama teori gittikçe somuta kavuştu. Darbe yapmak isteyenlerle darbeye karşı çıkanların hesaplaşması diyorum ben.

Bu hesaplaşmadan ne çıkar?

Ben sağlıklı görüyorum. Yani bütün aşırılıklarına bütün hatalarına rağmen, bu Ergenekon süreci Türkiye'de eskiden olduğu gibi, bir şeyler yapılır ama bunlar halı altına gizlenirdi, görülmezdi; şimdi bunun bittiğini gösteriyor. Ergenekon'dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu dava çok önemli. Bu süreç kötü yönetilirse bir daha böyle bir şey olmaz. İyi yönetilirse Ergenekon'u başka davalar izler.

Medyanın Ergenekon'u sulandırma gayretlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medyanın genel bakışı yavaş yavaş değişiyor. İkinci iddianame her şeyi değiştirmeye başladı. Ben bu değişimi başında bulunduğum kanallarda yayınlara yansıtıyorum.

Doğan Grubu gazeteleri, Radikal hariç görmezden geldi ya da küçük değerlendirdi...

Biz grup olarak soru işaretli, kuşkulu baktık. Bizim böyle bakmamıza neden olacak da çok şey vardı ortada. Ama şimdi iş benim açımdan daha ciddiye binmeye başladı. Grup açısından bilmiyorum ama. Ancak durum farklılaşıyor.

Ergenekon'un AKP'nin davası gibi gösterilmeye çalışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şöyle bir izlenim var bende. AKP'den mi yoksa savcıların yanlış tutumundan mı kaynaklandı bilmiyorum. Ergenekon'un yüzde yetmişi doğru geliyor. Yüzde 30'luk bir abartı var. Yani muhalefet yapmakla darbe kışkırtıcılığı yapmak arasında önemli bir fark var. Savcılık sanki çok iyi ayırmamış. Gri bölge bırakmış.

Kılıçdaroğlu, Topbaş'dan başkanlığı alamaz

Sizin başında olduğunuz Kanal D de dahil olmak üzere Doğan Grubu gazete ve televizyonlarında Kılıçdaroğlu'nun öne çıktığı haberler yapılıyor. Siz de Kılıçdaroğlu'yla görüşmenizin sonunda "İnşallah kazanacağız." dediniz. Bu yanlış değil mi?

"İnşallah kazanırız." bir deyiştir. Topbaş da olsa aynı şeyi söylerdim. O "İnşallah kazanırız." değil "İnşallah kazanırsınız."dır. Bana ne Kılıçdaroğlu'ndan? Kılıçdaroğlu kazansın diye bir alışverişim yok. Kadir Topbaş'ın İstanbul'da ne kadar iyi iş yaptığını yazmış bir insanım. Ben Kanal D'de yaptığım yorumda "Çok zordur Topbaş'tan başkanlığı almak. Kılıçdaroğlu olsa olsa onu sıkıştırır." demiş bir insanım. Ondan sonra 'İnşallah kazanırız.' demem mesele yapıldı.

Peki Doğan Grubu'nun tutumu?

Bu grup AKP'yi çok destekledi. Bundan dolayı da çok eleştirildi. AKP özellikle türbanla ilgili anayasa değişikliğini devreye sokunca yollar ayrıldı. Başbakan'ın bu gruba çok sert ve düşmanca davranması bu grubu kenara sıkıştırmaya başladı. Başbakan baskı yaparken ben AKP'yle CHP'yi aynı potaya koyayım, dengeyi gözeteyim diyemezsiniz. Olmaz öyle bir şey.

CNN Türk'ün başına siz geçince AKP karşıtı haberler çoğaldı. CHP'ye ise daha sıcaksınız...

Doğrudur. Benim yaklaşımım buna müsait. Ben medyanın eleştirel yaklaşımı içinde büyüdüm. Özal'a da muhalif oldum. Eleştirdim. Demirel'e de; medya eleştirmek için vardır desteklemek için değil. AKP'yi Kıbrıs, AB, Kürt politikası sorununda sonuna kadar destekledim. Benden önce kanalı yöneten insanlar AKP'ye daha sempatiyle bakıyor olabilirler. Bu beni hiç ilgilendirmez. Ben normalini yaptığımı düşünüyorum.

Murat Tokay, Zaman
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar