MEDYA KÖŞESİ

Günün en çok okunan Dersim yazısı

Zülfü Livaneli bugün kaleme aldığı Dersim belgesi ile günün en çok okunan yazısına imza attı.

Günün en çok okunan Dersim yazısı
GAZETECİLER.COM - Dönemin emniyet müdürü İhsan Sabri Çağlayangil'di... İnfazlar için bizzat Ankara'dan özel görevle Tunceli'ye gitmişti...
Görevi Atatürk'ün o günlerde Elazığ'a yapacağı ziyaretten önce idam kararlarını aldırıp, infazları gerçekleştirmekti.
Zülfü Livaneli'nin köşesinde yer verdiği anılara göre, idamların bu kadar aceleye getirilmesinin sebebi, Atatürk'ün bu kişileri affetmesinin önüne geçmekti.

Günün en çok okunan yazısında İhsan Sabri Çağlayangil'in ağzından Şeyh Seyit Rıza'nın idam anı da anlatılıyor. İdam kararı aldırmak için tatil gününde mahkemeler açılmış. Durumu onaylamayan savcı izne gönderilmiş.
Ve o gece idamlar araba farlarının ışığında gerçekleştirilmiş.

İşte Çağlayangil'in tanıklığı ile o idam gecesi:

"Ceza İnfaz Kanunu her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. Bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. Her meydana dört sehpa kurduk. Vali bir de çingene cellat buldu.

Gece 12.00’de hapishaneye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık. Mahkemenin 72 sanığı var. Sanıkları aldık. Mahkemeye götürdük. Çingene de geldi. Adam başına on lira istedi. ‘Peki’ dedik. Sanıklar Türkçe bilmiyor. Mahkeme kararı açıklandı.

Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. Kararlar okununca hakim ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. ‘İdam Çino’ diye bir vaveyla koptu.

SON SÖZLERİ...

Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı:

- Asacaksınız, dedi ve bana döndü:

- Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?

Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi.

Son sözünü sorduk.

- Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz, dedi.

İPİ BOYNUNA KENDİSİ GEÇİRDİ

Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti.

Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:

- Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıvo zulimo, Cinayeto, (Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.) dedi.

Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akibetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürüne;

- Ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.”

Yazının tamamı için tıklayın
ÇOK OKUNANLAR