Günümüz gazeteciliğinde yükselmenin sırları...
Mekteplerde öğretilen gazetecilikler asla yapılamaz… Bu acı gerçek; iktidar ya da muhalefet medyasında çalışanların hepsi için geçerlidir…
Gazeteci mektepte öğrenciyken, meslekte asıl olanın:
- Kamuoyunu gerçek ve doğru bilgi sahibi yapmak…
- Ekonomik ve toplumsal gerçekliklerle ilişkilerini kesmemek…
- Onları her türlü uyuşturulmaya karşı uyanık tutmak olduğunu öğrenir…
*
Aktif gazeteciliğe başladıktan sonra ise…
Okuldayken kendisiyle aynı şeyi öğrenmiş olan yönetici büyükleri ona gazetecilikte yükselmenin sırlarının:
*
- Gerçek ve doğru değil, kamuoyunun bilmesi gereken bilgileri vermeleri gerektiğini…
- Ekonomik ve toplumsal gerçekliklerden uzaklaştırarak magazin haberlerine eğilmelerini…
- Dizi film, ekranda çöpçatanlık, sözde sanatçıların birbirleriyle olan cinsel ilişki durumlarını “haber” diye vererek uyuşturmalarını öğretirler…
*
O nedenle…
Mekteplerde öğretilen gazetecilikler asla yapılamaz…
*
Bu acı gerçek; iktidar ya da muhalefet medyasında çalışanların hepsi için geçerlidir…
*
Oysa…
Doğru yapılırsa eğer gazetecilik…
Mükemmel ve mübarek bir meslektir…
CANIM DOSTUM…
Senin “en Beyaz”…
Benim ise “en Siyah” Türk olduğum…
O en umutsuz günlerimde, umut oldun bana…
*
Karanlık günlerimde ışık…
“Dostluklar bitti” diye kesin hükme vardığım günlerimde…
Dostum oldun…
*
Hem de ne güzel bir dost…
Ne saygın bir dost…
Ne adil bir dost…
*
Teşekkür ederim dostum…
Canımdan, kanımdan, yüreğimden taşan sevgi dolu saygılarımla teşekkürler ederim…
GERİ DÖNÜŞÜ YOKTUR…
Ey devlet insanı!..
Kader geleceğin değil geçmişindir…
Değiştirilmesi mümkün olmayandır…
Sıfır noktası ise karar verdiğin andır…
*
Karar alırken çok iyi düşün…
Doğru karar verdiğine inanmadan geçme harekete…
Yola koyulma…
“Göç yolda düzelir” saçmalığına da inanma…
*
Hâsılı karar:
Nişan alma ve oku fırlatacak olan yayın ipini germe sürecidir…
*
Kader ise ipi bıraktığın an başlar…
*
Ok yaydan çıktığı andan itibaren meydana gelecek olan her şeydir yani…
Geri dönüşü yoktur…
*
Tabii ki bir siyasi liderin değeri aldığı riske eşittir...
Elbette “risk” almadan lider olunamaz…
Ama…
*
Unutma ki…
Sıradan bir yurttaşın kaderi beş – on kişiyi etkiler…
Senin kaderin ise milyonların kaderine eşittir…
SEVGİLİ YURTTAŞ…
Korkma..
Evham ve panik yapma...
Merak etme…
Hükümetimiz karar konusunda doğru olanı yapacaktır...
*
Çünkü…
Bölgenin:
En deneyimli…
En uyumlu…
En çok kaybettiği için en çok kazanmaya aday siyaset kadroları tarafından yönetiliyoruz…
AMENNA VE SADDAKNA CANIM ARKADAŞIM…
Sevgili Ahmet (Hakan)…
Hani “Tayyip Erdoğan’a bir şey dedik... ‘Aman da ne kibarsın’ dediler” diyorsun ya…
Onu diyenlerden biri olduğum (Benden başka söyleyen de olmuştur belki ama ben okumadım.) için açıklama getireyim…
*
Ahmet’çiğim…
Benim, Sayın Cumhurbaşkanını nazik ve saygılı bir üslûpla eleştirmene itirazım yok…
Benim itirazım, Fatih Terim gibi babalanmana…
Benim itirazım ona ait kaba bir üslûbu benimsediğini itiraf etmene…
Benim itirazım, “Taktik maktik yok bam bam bam” deyişine...
*
Kurşun sıkar gibi “bam, bam, bam” olmadıktan sonra amenna ve saddakna canım arkadaşım…
KAYA GİBİ İTİRAF…
Kadın, adamın ikinci karısıydı…
“Şiddet görüyorum” diyerek mahkemeye başvurdu…
Hâkim ilk duruşmada kadına sordu:
“Nasıl bir şiddet görüyorsun?”…
“Her gece beni yataktan aşağı atıyor…”
Adama döndü hâkim:
“Karın doğru mu söylüyor?..”
“Evet, doğru söylüyor” diye başladı adam ve devam etti:
“Her gece uyuduktan sonra ilk karım gelip sağ yanıma uzanıyor… Ve ben ondan yana dönüyorum yüzümü… Ona sarılıyorum… Yatağımız dar gelince ikinci karım aşağı düşüyor… Yani karımı yataktan aşağı itmiyorum, o düşüyor…”
*
Kaya Çilingiroğlu demiş ki:
“Hülya’yı (Avşar) fiziken aldattım…”
*
Bu…
Kaya’nın, Hülya’yı asla unutamadığının…
Ve ona “duygusal” olarak asla ihanet etmediğinin…
Hülya’nın hayali geldiğinde ikinci karısını yataktan attığını itirafıdır…