ANALİZ

Gülen'in üslûbuyla yazıp söylediniz de itiraz mı ettim?..

Toplu halde yaşayan insanların sadece insan eliyle düzenlenmiş kanunlarla "iyi insan" olabileceklerine inanmıyorum...

Gülen'in üslûbuyla yazıp söylediniz de itiraz mı ettim?..

ADNAN BERK OKAN

Hizmet Hareketi
'nin “İnanç Tabanı”na verdiğim destek; yazdıklarımı sürekli takip edenlerin malûmudur...
Şiddete bulaşmayan, şiddeti reddeden, barış, hoşgörü ve diyalog odaklı bütün inanç hareketleri benim için makbuldür...
Zira...
Toplu halde yaşayan insanların sadece insan eliyle düzenlenmiş kanunlarla "iyi insan" olabileceklerine inanmıyorum...
Dini hatta dinsizlik temelli bile olsa mutlak bir "inanç" olması gerektiği kanaatindeyim...
Doğru yorumlanmış; örf, adet ve geleneklerden soyutlandırılmış dini inanç sahiplerinin kanunlara daha saygılı olduklarını düşünüyorum...

Tanrıtanımazların ise zaten “iyi insan” olmayı “erdemlilik” olarak kabul ettiklerini yakın çevremdeki ateist dostlarımdan biliyorum…

Siz de çevrenize bir bakın lütfen…

Uzakdoğu dinine inanan veya hiçbir dine inanmayanların; inançlarınıza, yarım dindarlardan çok saygılı davrandıklarını göreceksiniz…


Yani...
Kısacası… Hülâsaaaa…

Farklı din, dil, mezhep, ırk ve milletten olan insanların birbirlerine karşı ancak ve ancak samimi hoşgörü, diyalog ve barış talebinde bulunmaları halinde huzur içinde yaşayabileceklerinden eminim...

Hizmet Hareketi'ne (Ekonomik boyutlu, holdingleşmiş olanına değil; "inanç" temelli olanına) yıllardır destek veriyorum...
Hizmet Hareketi'nin manevi mülkiyetinde olduğu bilinen ve giderek ekonomik güç olarak ülkenin en hacimli holdingleriyle yarışabilecek ölçeğe sahip olan "Ekonomik İnanç(!) Holdingi"ni ise eleştiriyorum...
Nedenini de anlatıyorum ama kimi dostlar ya anlamıyor veya anlamazlıktan geliyor...
Benin anlatmak isteyip de başaramadığımı eminim ki Fethullah Gülen'in Sızıntı Dergisi'nin Ağustos 2013 sayısının başyazısında bulacaksınız...
Ve (sanırım) Gülen'in yazdıklarını okuduktan sonra, Hizmet Hareketi'nin; "İnanç, Barış, Diyalog, Hoşgörü" temelli tabanına karşı olmadığımı daha net anlayacak…

Hizmet hareketi'nin bünyesinde olduğu taraflarca reddedilmeyen ekonomik boyutunun üst düzey yöneticilerinin (ille de medya, eğitim, sağlık, finans) insani zaaflarından ve ihtiraslarından kaynaklanan "kibir ve hoşgörüsüzlük"lerine karşı oluşuma ise hak vereceksiniz…

 
Buyurun okuyun... 

Hüseyin Gülerce'nin bugünkü ZAMAN'da "Yapamadık, yaptırmadılar" başlığı altında yayımlanan makalesinden buyurun okuyun...

“Toplum olarak bir hayli zamandan beri arzularımızın esiri ve nefislerimizin de köleleri olduk ve pek çoğumuz itibarıyla, bugün hep şeytanın dürtüleri ile oturup kalkıyor, herkesten rahatsız oluyoruz. 
Bu şekilde davranmakla da –farkına varalım varmayalım– hızla insanî değerlerden uzaklaşıyor ve iç dünyamızda sürekli krizler yaşıyoruz. 
Evet, pek çoğumuz itibarıyla, birer sevgi otağı olan gönüllerimize, kötülük duyguları gelip taht kurdu. Ruhlarımızı nefret ve düşmanlık hisleri sardı. 
Artık birbirimizi sevemiyor, kucaklayamıyor ve hoş göremiyoruz. 
Allah’a, ülkemize, insanlara saygısızlık ediyor ve affedilmeyecek günahlara giriyoruz. Hattâ bazen, bütün bu yaptıklarımızın, bir hizmetmiş gibi alkışlanmasını bile bekleyebiliyoruz."


Lütfen söyler misiniz?..

Hocaefendi
'nin bu yazdıklarının benim daha önce defalarca yazdıklarımdan ne farkı var?..
Pardon...
Var...
O fark da Hocaefendi'nin ifade kalitesinin benim ifade kalitemden olan yüksekliği...
Ancak…

Zannetmeyin ki Gülen'in "Toplum olarak" diye nitelendirdiği kitlelerin içinde Cemaat'ten kimse yok?.. 
Mümkün mü?..
Tabii ki onlar da var...
Ve hatta Hocaefendi'nin yazısı öncelikle "iğne - çuvaldız" misalidir...


Yine meselâ;

"... bir hayli zamandan beri arzularımızın esiri ve nefislerimizin de köleleri olduk ve pek çoğumuz itibarıyla, bugün hep şeytanın dürtüleri ile oturup kalkıyor, herkesten rahatsız oluyoruz" derken Hizmet Hareketi'nin muhterislerini görmezden geliyor olabilir mi?..
Eminim ki Hocaefendi'nin yüce vicdan gözü gerçekleri görebilecek kadar güçlüdür...

Ya şu satırlara ne demeli?..
Bakın... 

“Nedendir acaba, bütün dünyaya dostluk mesajları sunup ve topyekûn insanlıkla beraber yaşama projeleri ürettiğimiz bir dönemde, hemen her millete, hem de hiç tereddüt göstermeden vermeye hazırlandığımız o geniş dostluk mesajlarının öşrünü (onda bir) olsun kendi milletimizden esirgiyoruz? 
Evet, herkese dostluğa “eyvallah!” ama ondan evvel, birbirimize karşı beslediğimiz kin, nefret, düşmanlık ve yobazlık duygularını yok etmemiz gerekmez mi? 
Kin, nefret, düşmanlık ve yobazlık kimde bulunursa bulunsun –ki bu, bir dindar olabileceği gibi, bir ilim adamı da olabilir; bir idareci olabildiği gibi, bir düşünür ya da bir lider de olabilir– çok ciddî bir kusur ve ayıptır.
Bilmem ki, millet olarak kendi kendimizi sorgulama zamanı gelmedi mi?


Ne dersiniz?..

Hocaefendi
'nin; "... bütün dünyaya dostluk mesajları sunup ve topyekûn insanlıkla beraber yaşama projeleri ürettiğimiz bir dönemde, hemen her millete, hem de hiç tereddüt göstermeden vermeye hazırlandığımız o geniş dostluk mesajlarının öşrünü (onda bir) olsun kendi milletimizden esirgiyoruz?" cümlesinde;

Suriyelilere, Mısırlılara acıyoruz, muhabbet besliyoruz ama kendi insanlarımızı sevmeyi, onlara acımayı unutuyoruz" manası yok mu?..
Bence var...
Ve yerden göğe haklı...
Benim son birkaç yıldır anlatmak istediğim; Hizmet'in kimi yazarlarına, düşünürlerine ve hatta profesyonel yöneticilerine anlatmak istediğim de işte bu...
Başka milletlere gösterdikleri sevgiyi, kendileri gibi düşünmeyen ama tasada ve kıvançta bir oldukları kendi insanlarından esirgiyor oluşları...
Başka milletlerin yazarlarına, çizerlerine saygı ve sevgi gösterisi yaparken; Hizmet’e ve Gülen’e yıllarca manevi destek veren çok sayıda yazarı aşağılamalarını, karalamalarını ve hatta kimisinin elinden ekmeğinin çalınması (evet çalınması) için alenen destek vermelerini hoş görebilir misiniz?..

 

Daha fazla uzatmak istemiyorum...

Bana, "ama sen de Hüseyin Gülerce'ye gösterdiğin hoşgörüyü Hizmet'in diğer yazarlarına göstermiyorsun?" diye sitem edenlere soruyorum...

Hüseyin Gülerce'nin yazı ve konuşma üslûbunu mu Hocaefendi'nin üslûbuna daha yakın buluyorsunuz?..
Yoksa kendileri gibi düşünmeyen herkese çatan, aşağılayan, itibarsızlaştıran hatta ve hatta Hocaefendi'nin her zaman "sevgi, saygı, takdir ve minnet" kelimeleriyle anlattığı Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının hizmetlerindeki başarıyı bir "maymun"a yükleyenlerin üslûbu mu?..
 

Ey güzel insanlar!.. 
 

Eğer bugüne kadar millet fertleri arasında böyle bir kardeşlik ve dostluk tesis edebilmiş olsaydık, bugün karşımızda bulunan o dağlar cesametindeki problemleri bir hamlede aşacak ve sesimizi tâ yıldızlara duyuracaktık. 
Ama yapamadık veya yaptırmadılar; yaptırmadı ve bizi birbirimizin kurdu hâline getirerek sürekli vuruşturdular …
Hakk’a saygısızlık günahı, insanlara kin ve nefret duyma günahı, fikirlere hürmetsizlik etme günahı, toplumun içine ihtilâf ve iftirak tohumları saçma günahı, karanlık görme, karanlık düşünme günahı, kendimizi masum, başkalarını mücrim kabul etme günahı, herkesi cehennemlik ya da yobaz sayma günahı, olumlu her hareketi baltalama günahı, kendi insanî değerlerimizi tahrip etme günahı ve daha nice günahlar… 
Bence artık bütün bu günahlardan tevbe etme zamanı gelmiş olmalı.

 
Yok efendim; yok...
“Ey güzel insanlar!” hitabından sonra gelen cümleleri tabii ki ben yazmadım...
Ama altına imzamı atarım...
Kim mi yazdı?..
Elbette o cümlelerin yazarı da Fethullah Gülen Hocaefendi...
Onun bu güzelim cümlelerini okuduktan sonra; kendilerini Hizmet Hareketi'nden gösteren küfürbaz, müfteri, kirli dilli kimilerini eleştirdiğim için sanırım bana hak vereceksinizdir...

[email protected]
 

ÇOK OKUNANLAR