Gözümden düştün Serdar çünkü…
“Ertuğrul’la İsmail’in mutluluklarını kıskanıyorsun” desem; mümkün değil zira kıskanmak gibi bir kötü huyun yok…
ADNAN BERK OKAN
Yahu Serdar!..
Ne oldu sana birden böyle?..
Sen ki…
Zekâ ve gusto olarak Türk medyası çalışanları arasında “en üst düzeyde” olanlardan birisin…
Sen ki…
Mutluluğun “başkaları için” yaşanmayacağını…
Yaşanmaması gerektiğini en iyi bilenlerdensin…
Ya da mutluluğun en çok da “başkalarına rağmen” yaşandığında daha değerli bir duygu olduğunu bilmesi gerekenlerdensin...
Ama bu ne yaaa?..
Ne bu böylesi bir
“Ertuğrul’la İsmail’in mutluluklarını kıskanıyorsun” desem; mümkün değil zira kıskanmak gibi bir kötü huyun yok…
Ya da “Kompleksin” yok…
İyi ama ne bu böyle?..
Neymiş?..
“Freud Amerikalıların neden bu kadar mutlu olmayı kafalarına taktıklarını anlamamış ve bu kadar mutluluk arayışının katiyen normal olmadığını söylemiş”miş…
Olabilir…
Freud bu!..
Mutluluğu değil mutsuzluğu normal karşılayan bir sözde filozof, özde tabip…
Ölüm anında insanların son orgazmlarını yaşadıklarını iddia eden bir uçuk…
Yani…
Ölümün insanın aldığı son haz olduğuna inanan bir sivri zekâ…
Hem “Mutluluk” deyince neden Freud’ gibi bir uçuğa bakıyorsun Serdar?..
Schopenhauer’i örnek alsaydın ya…
O zaman göreceksin ki bireyin mutlu olabilmesi için ortada milyonlarca sebep var…
“Milyonlarca” diyerek abarttım mı?..
Peki, geri aldım…
Hiç olmazsa bir tane var…
Ama…
O öyle bir gerekçe ki milyon gerekçeye bedel…
Ne mi?...
Söyleyeyim:
Kendin ol…
Sevdiklerin, yakın çevren, gerçek dostların ve kendin için yaşa Serdar…
Önce mutluluğu kendine göre tanımla…
Sor bakalım kendine:
“Mutluluk nedir?.. Bir şeylere sahip olmak mıdır?..”
Sonra geç klavyenin karşısına “sahip olununca mutluluk verecek şeylerin ne/ler olduğunu sırala…”
Eğer sıraladığın değerlerin hepsi “maddi” ise unut sen mutluluğu…
Daha güzel bir araba mı meselâ?..
Sonu yok Serdar…
Bugün üretilmiş en muhteşem, en pahalı, en konforlu, en süratli araba bile kesmez seni bir süre sonra…
Ya yolların yetersizliği mutsuz eder seni…
Ya da havalanıp uçamayışı…
Bu defa uçak sahibi olmak istersin…
Onda da en gelişmişine, en büyüğüne, apartman gibisine sahip olsan; neden uzaya gitmediğinden şikâyetçi olursun…
Maldan mülkten vazgeçtim…
Meselâ Freudyen takılıp sorayım…
“En güzel kadın…”
Ölçü ne?..
Ve “en güzel” ise eğer tercih sebebi…
Bir kadın ne kadar süre ”en güzel“ kalabilir?..
Aylarca hiç dışarı çıkmadan aynı evde onunla birlikte olsan…
İlk dışarı çıktığın gün ilk gördüğün kadının sana evdekinden daha güzel gelmeyeceğinin hiçbir garantisi yok…
O nedenle “en güzel kadın; en çok sevdiğin, seni en doğru anlayan” kadındır…
Ölçü bu oldu mu?..
Mutluluğun tadına da doyamazsın…
Başkaları ne bok yerse yesin umurunda bile olmaz…
Ve şöyle bir soru…
Bugüne kadar sahip olmayı düşünmediğin ve haliyle sahip olamadığın için mutsuz olduğun bir şey var mı?..
Efendim?..
Yok mu?..
Tabii yoktur…
Sahip olmayı aklından bile geçirmediği bir şey için mutsuz olan insanın haliyle aklı da yoktur…
Ama…
“Önümüzdeki hafta New York’a gitsem” diye düşünmeye başlar da gidemezsen kahrolursun Serdar…
“Ben mutsuzum arkadaş; baharın gelmiş olması, çiçeklerin açması, güzel müzikler bulunması, iyi bir şarap filan beni mutlu edemiyor artık” diyorsun…
Bir insan sadece bahar gelince, çiçekler açınca mı mutlu olur?..
Senin için mutluluk sadece güzel ve kalitesi yüksek bir şarap veya seni uçuran bir müzik midir?..
Sürekli çölde ama sevdiklerin dışında hiç kimseye muhtaç olmadan yaşasaydın…
Rana ve Alp başta olmak üzere en çok sevdiklerin de sağlıklı bir şeklide yanında olsaydı…
Ama…
Bahar gelmeseydi…
Ama…
Çiçekler açmasaydı yine mutsuz mu olacaktın?..
Yahu sen mutluluğu sevgide, sağlıkta huzurda (Unutma.. Asıl olan huzurdur. Mutluluk bir andır, huzur ise bir süreçtir.) aramıyorsun ki…
Senin aradığın “mutluluk” da değil zaten…
Sen refah arıyorsun…
Rahatlık arıyorsun…
Konfor arıyorsun…
Estetik arıyorsun…
Yani…
Bulduğun, sahip olduğun andan çok kısa bir süre sonra daha çoğunu arzulayacağın şeyleri…
Bu satırları okursan ve o anda Rana ile Alp yanındaysalar eğer…
Hemen kalk…
Yanlarına git…
Ve…
Onları kucakla…
Ve…
Sevgiyle öp…
Onlar sağlıklı bir şekilde senin yanında oldukları sürece her türlü konforun yüzüne tükür gitsin Serdar…
Not: Yazımın başlığına gelince…
Senin, benim gözümden ve yüreğimden düşmen mümkün değil…
Çünkü benim beynimde ve kalbimdeki yerin bir veya milyon yazılık değil…
Önce Rana’ya, Alp’e sonra da kendine iyi bak Serdar’cığım…
Gözlerinizden öperim…