Gökay Usanmaz
Habertürk
Evsiz kılığında, kar altında bir bankta hareketsiz uzanarak haber hikayesine başlayan Habertürk muhabirini vücudu soğuktan donarken, ne kartopu oynayanlar, ne romantik yürüyüşe çıkan sevgililer umursadı.
Habertürk muhabiri termometrelerin -5 dereceyi gördüğü önceki gece, Gezi Parkı’ndaki bir bank üzerinden başlayan ve Zeytinburnu Spor Kompleksi’nde biten yolculukta, 13 saat boyunca evsizlerle aynı kaderi paylaştı.
İşte Gökay Usanmaz'ı günün muhabiri seçtiren o haber:
Kar tipiye dönmüştü ve hava buz gibiydi... Kimsenin sokağa çıkmaya cesaret edemediği gece saatlerinde, yollarda olanlar da hızla sıcak evlerine koşuyordu. İstanbul, son 28 yılın en büyük kışını yaşarken, banklar, altgeçitler, sur dipleri soğuğa rağmen hayatta kalmaya çalışan evsizlerin yatakhanesi olmuştu. Termometrelerin -5 dereceyi gördüğü önceki gece, Gezi Parkı’ndaki bir bank üzerinden başlayan ve Zeytinburnu Spor Kompleksi’nde biten yolculukta, 13 saat boyunca evsizlerle aynı kaderi paylaştım. Ne parkta bank üzerinde yatarken, ne götürüldüğüm misafirhanede kimsenin umurunda değildim.
Soğuktan ayaklarımı hissetmemeye başlamıştım ama bu kartopu oynayanların pek umurunda değildi.
‘KARDAN ADAMA DÖNDÜM’
Haberimiz için hazırlanıp evsiz kılığına girdikten sonra Taksim Gezi Parkı’nın yolunu tuttum. Parkın arka tarafında bir banka uzandım. Soğuktu ve tipi vardı. Yağan karla adeta kardan adama dönüştüm. Henüz dakikalar geçmişti ki ellerim donmaya başladı, ayaklarımı hissetmiyordum. Karın aydınlattığı bankın üzerinde bir başıma yatarken, çevrem kartopu oynayanlar ve sevgilisiyle yürüyüşe çıkanlarla dolup taşıyordu. Ancak kimse dönüp bana bakmadı bile. Ne kartopu oynayanlar, ne de karın tadına varmak için gezintiye çıkanlar. İnsanların gözünde, ‘yoktum’ sanki.
‘SENİ GÖTÜRELİM Mİ?’
Kimsenin umurunda olmadığımı anladım. Yaklaşık 1 saatin sonunda 2 genç zabıtanın yanıma gelip “Selamın aleyküm. Evsiz misin, sokakta mı yaşıyorsun?” diye sorduğunu duydum. Yattığım banktan doğrularak “Evet abi” dedim. “Seni sıcak bir yere götürmemizi ister misin?” sorusuna da kafamı sallayarak “Olur” dedim. “Gel bakalım” diyerek beni arabaya doğru götürdüler.
2 SAATLİK YOLCULUK
Gezi Parkı çıkışına geldiğimizde zabıtalardan biri, “Senden başka parkta yatan kimse var mı?” diye sordu. Bilmediğimi söyleyince de Taksim Meydanı yönündeki arabaya doğru yürümeye devam ettik. Bu sırada zabıtalardan biri, cebinden cep telefonunu çıkararak fotoğrafımı çekti. Ardından da fotoğrafı, kendilerine inanması için komiserlerine yolladı. Kimlik sormadan, üzerimi aramadan üçümüz arabaya bindik. Taksim Meydanı’na geldiğimizde fotoğrafımın gönderildiği zabıta komiseri de bindi arabaya. Ben misafirhaneye doğru gittiğimizi zannederken komiser, zabıtalara “Beni eve bırakın” talimatını verdi. Beyoğlu Çıksalın’a yöneldik. Evinin önüne gelen komiser, arabadan indi. Üstüme yağan kar nedeniyle sırılsıklam olmuştum ve titriyordum. Kaloriferi açmalarını, arabayı ısıtmalarını istedim. Bir an önce beni götürecekleri misafirhaneye varmak istiyordum. Ancak bu sırada bir zabıtayı alacaklarını öğrendim. İstikametimiz Piyalepaşa oldu. Buradan arabaya binen arkadaşlarıyla birlikte sayıları 3’e çıkan zabıtalar, sonunda beni misafirhaneye götürmeye karar verdi. 2 saatin sonunda beni, Edirnekapı Zabıtalar Müdürlüğü’ne teslim ettiler.
AŞAĞILANMIŞ HİSSETTİM
Beni kapıda karşılayan bir zabıta, ilk olarak adımı sordu. “Hasan” dedim. Panelvan bir aracı göstererek “Geç bakalım” dedi. Panelvanın arka kısmına geçip tahta koltuklara oturduğumda ise aramızdaki ‘fark’ı kemiklerime kadar hissettim. 2 zabıta ön koltuklara oturdu. Aramızda demir parmaklıklarla ayrılmış bir cam vardı. 15 dakika süren yolculuğun sonunda nihayet misafirhane olarak kullanılan Zeytinburnu Spor Kompleksi’ne gelmiştim. Bu kez ikinci emri duyum: “İn bakalım.” Şaşkınca ne yapacağımı sorduğumda da “İçeri gir, yat” cevabını aldım.
KOKULU VE ISLAK BATTANİYELERLE ISINMAK
Evsizlerin ağırlandığı salona girdiğimde saat gece yarısına yaklaşmıştı. Ama burada da kimsenin umurunda değildim. Niye geldiğimi, kim olduğumu, ne istediğimi soran kimseyle karşılaşmadan kendimi bir koridorun ortasındaki uzun kuyrukla karşı karşıya buldum. İnsanların birbirini ezdiği kalabalıkta duyduğum “Bu ne biçim battaniye, hem kokuyor hem de sırılsıklam” bağırışıyla, kuyruğun battaniye kuyruğu olduğunun farkına vardım. En sondan girdim kuyruğa. 15 dakika geçmişti ki bir görevli, “Battaniye bitti” diye seslendi. Aralarında olduğum kalabalık ile spor salonuna yöneldim. Ancak girer girmez, ağır bir kokuyla sarsıldım. Sıra bana gelip, elimi uzatıp battaniyeyi aldığımda, ilk yaptığım ıslak olup olmadığına bakmak oldu. Islak değildi ancak koku katlanılır gibi değildi.
500 YATAKLI SALONDA 800 KİŞİ
Spor kompleksi için tahsis edilen yaklaşık 500 kampet (yatak) ben gelmeden çok önce dolmuştu. Hatta çoğunluğu uykuya bile dalmıştı. Bazıları battaniyesini yere sererek uzanmış, bazıları ise sandalye üzerinde uyumaya başlamıştı. Yaklaşık 800 kişi vardı. Mahşer yeri gibiydi. Yatacak yer bulabilmek için tribünlere çıktım.
SPOR KOMPLEKSİ DEĞİL, HASTANE
Saat 02.00 olmuştu. Halen gelenler vardı. Battaniye ve yatacak yer kavgası durmadan sürüyordu. Şanslı olup erkenden getirilenler ise iskambil kâğıtlarını çıkartıp oyun kurmuştu. İçilen sigaradan dolayı spor salonu giderek nefes alınamaz hale geldi. Ancak görevliler sadece “Saklayarak iç” uyarısında bulunuyordu. Saat 04.00’e kadar gürültü hiç kesilmedi. Daha fazla dayanamadım. Derin bir uykuya daldım.
ZORLA UYANDIRILDIM
2 saat geçmişti ki bir görevlinin “Kalk” komutu ve üzerimden battaniyemin çekilmesiyle uyandım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken görevlilerin yatak haricinde uyuyanların üzerlerindeki battaniyeleri çekip aldığını gördüm.
2 SAAT KAHVALTI SIRASI
Saati sordum: 06.30... Salonun iki köşesinde ucu bucağı olmayan 2 ayrı kuyruk vardı. Kahvaltı kuyruğu. Herkes birbirinin önüne geçmeye çalışıyordu. Kahvaltıyı tam 2.5 saat süren mücadelem sonunda alabildim. 1 adet kaşar peynirli sandviç, 1 adet helva ve çay.
BOT, EŞOFMAN VE DİŞ MACUNU
Kahvaltı sonrası, spor salonu temizlik görevlileri ve araçlar tarafından temizlendi. Ardından kimi sohbete dalarken kimi televizyon izlemeye başladı. Üzerleri kirli ve eski olanlar ise yeni kıyafetler ve ayakkabılarına kavuştu. Kimsenin adımı dahi sormadığı merkezden ‘tek’ başıma saat 12.00 sıralarında ayrıldım.