MEDYA KÖŞESİ

Geçmişten günümüze uzanan anıların izinde, üçü bir yerde: Roman, müze, film

Mehmet Erduğan, Taraf gazetesindeki Edebiyattan Sinemaya köşesinde Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi romanı, romana ismini veren müzeyi ve müzenin filmini konu edindi.

Geçmişten günümüze uzanan anıların izinde, üçü bir yerde: Roman, müze, film
Hatıraların Masumiyeti (Innocence of Memories); 1970'lerin İstanbul'unda gelişen, burjuvazi sınıfından Kemal ile taşra kesiminden Füsun arasındaki yasak aşk ve ardındaki tortularından ibarettir. Diğer taraftan film, kocasının siyasi sorunları nedeniyle Bremen'de yaşamak zorunda kalan ve ancak 12 yıl sonra İstanbul'a dönebilen Füsun'un arkadaşı Ayla'nın, şehrin her yerine yapılmış yüksek binaları ve yeni siteleri arasında kendi eski hatıralarını ararken zaman içinde hareket eden kırık kalplerin bilinmeyen hikâyesiyle de yüzleşmesidir.

Masumiyet Müzesi romanında anlatıldığı üzere; her şey, tekstil zengini Basmacı ailesinin iyi eğitimli, 30 yaşındaki oğulları Kemal'in nişanlanacağı kız Sibel'in, Şanzelize Butik'in vitrininde gördüğü bir çantayı almak için onu dükkâna sokmasıyla başlar. Kemal yıllardır görmediği, uzaktan akrabası olan ve butikte tezgâhtar olarak çalışan Füsun ile karşılaşıp ondan etkilenince ilerleyen günlerde onunla gizli gizli buluşmaya ve hayatının en mutlu anı olarak söz edeceği günlerini yaşamaya devam eder. Ta ki bu anlar bir su damlası gibi avucundan kayıp gidene dek.

Kendine has sinema diliyle kült diyebileceğimiz belgesellere imza atan İngiliz yönetmen Grant Gee'nin son adımına kadar kendisinin taşıdığı bir kamera ile adım adım dolaşarak kayıt altına aldığı günümüzün İstanbul görüntüleri ve Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi için kurguladığı roman karakterlerinin bir araya geldiği Hatıraların Masumiyeti doğrusu beni derinden etkiledi. Bu yüzden, nesnel bir belgesel ile deneme tarzı dediğimiz filmin inceliklerini bazı kurgusal öğelerle birleştiren bu filmi seyrettikten sonra şehrin içinde bir müzede dolaşır gibi gezinmekten alıkoyamadım kendimi.

"Yalnızca eşyalara bakarak hatıralarımızı bir film görür gibi hatırlamak acaba mümkün müdür?" sorgusuyla seyircisini hüzün yüklü bir İstanbul yolculuğuna çıkaran sinema tadındaki belgesel film, geçmişten günümüze uzanan anıların izinde güçlü bir katarsis yaşatarak kıymetli bir seyir imkânı sunuyor.


Gece vakti İstanbul yürüyüşleri, bazı eski film görüntüleri, müzedeki nesnelerin resimleri ve bir yazarla röportajdan nasıl bir film yapılabilir ki diye düşünen sinemacılara ve sinema tutkunlarına da emsal olabilecek bu postmodern çalışma, yazarın metinleri ve yönetmenin imgelemi ile ilham veren, entelektüel bir film olarak da karşımıza çıkıyor ve vizyonda kendine yer buluyor. Grant Gee'nin kişisel merakıyla başladığı film yolculuğunda gerçekle hayal ve yazarla karakterler olağanüstü bir kurguyla iç içe geçiyor, yönetmenin görüntülediği İstanbul ile Orhan Pamuk'un anlattığı İstanbul, yaşadığımız İstanbul ile ayrılmaz bir bütün haline geliyor.

Şehrin ve hikâyenin ruhuna uygun olarak Leyland Kirby'nin bestelediği müzikler eşliğinde, Pandora Colin'in "Ayla", Mehmet Ergen'in "Kemal" olarak anlatıcı olduğu filmde her türlü bilgi, malzeme ve fotoğraf birer tamamlayıcı olurken, metni ve kendine özgü tekniği ile çalışma bir başyapıta dönüşüyor. Siz de hatıraların izinde İstanbul'da uzun bir yürüyüş yaparak geçmişle, hatıralarınızla ve yaşadığınız şehirle yüzleşmek istiyorsanız, hala vakit varken filmi seyretmek için kendinize bir fırsat yaratın.


Orhan Pamuk'un bu belgeselden yola çıkarak hazırladığı aynı isimli kitabı da Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı. Kitapta belgeselin senaryosunun ve yazar Emre Ayvaz'ın film için Orhan Pamuk'la gerçekleştirdiği söyleşinin yanı sıra, Grant Gee'nin belgeselden seçtiği görüntüler de yer alıyor.

ÇOK OKUNANLAR