'Geç buldum çabuk kaybettim' olmasın da...
Başbakan’ın biraz zaman ayırdığında CHP’nin içinde bu sürece gerçekten destek vermek isteyen ve sayıları ellinin üzerinde olan...
ADNAN BERK OKAN
Hayır, hayır, milyon kere hayır…
Neye mi?..
“Barış sürecinden hoşnut olmadığım” iddialarına…
Barış sürecinin mutlu sonlanacağından değil, sekteye uğrama ihtimalinden korkuyorum ben…
En küçük bir hatada, yeniden oluk oluk kan akması için alesta bekleyenler olduğunu bildiğim için korkuyorum…
Hemen Kitap - Sis Yayınlarından çıktı. Adı “Cezayir Körfezi”. Yazarı Louis Gardel… Bildiğiniz gibi bugün yaşadığımız sürece benzer bir dönem Cezayir’de de yaşandı. Cezayir’in Fransa’dan kopuş günlerini de anlatan romanda; ünlü filozof Albert Camüs’nün önerdiği “Akil Adamlar Heyeti” üyelerinin başına gelenler hatırlatılıyor. İçlerinde Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir gibi aydın ve entelektüellerin de bulunduğu heyet üyelerinin daha sonraları, nasıl da hırpalandıklarına, büyük tepkilere hedef olduklarına dikkat çekiliyor... Akıllı insanlarımız romanı okursa, bizim şu son günlerde yaşanan tartışmalarla özdeşleştirecekler. İnşallah sonları o heyette yer alan birçok akıllı insanın başına gelenlere benzemez… Unutmayınız ki bu tür kopuşlarda (bizde henüz böyle bir kopuş yok ama kendini Türk hisseden herkes bu sürecin kopuş hazırlığı olduğuna inanıyor) milliyetçi tepkiler, şartlanmalar, hipnozlar infilak ediyor, kendilerini ifade etmek için duygular şahlanıyor… Bu sıcak ortamlarda akil adamlar sürecin net simgeleri ve hedefi haline geliyorlar… Hele bir de o akil adamların içinde bir tek ulusalcı solcu ve milliyetçi sağcı yoksa bu tepkiler çığ gibi büyüyor… Fransa’da Akil Adamların hepsi Cezayir’in kopuşuna bir bakıma destek verenlerdi… Evli olmadıkları halde aşktan da üstün birliktelikleriyle tanıdığımız Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’ın Cezayirlilerin özgürlük savaşlarına nasıl da destek olduklarını hatırlayacaksınız... Yani her ne kadar seçilen o kişilere “Akıllı İnsan” denilse de en iyisi kimseye akıl falan vermeden sadece dinlesinler… İyi birer dinleyici insan olarak dinlediklerini eksiksiz olarak Başbakan’a aktarsınlar… |
Son on yılın Türkiye’sinin on yıl önceki Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar gelişmiş olduğunu bizzat yaşayarak görenlerden olduğum için korkuyorum…
On yıl öncesinin Türkiye’sinde bir ayda ödenen faizin bugün bir yılda ödenmesinin verdiği tadın keyfini süren biri olarak eskiye dönüş ihtimalinden korkuyorum…
Meclisin dışlanmış gibi gösterilmesi beni o nedenle ürkütüyor…
Başbakan’ın biraz zaman ayırdığında CHP’nin içinde bu sürece gerçekten destek vermek isteyen ve sayıları ellinin üzerinde olan milletvekilini ikna edebileceğini düşünüyorum…
Eminim ki o elli milletvekili gerekirse parti disiplinini de hiçe sayacaklardır…
Çünkü o elli milletvekili bu terör sorununun bitmesi halinde ancak iktidar olabileceklerine ve hem de başları ağrımadan ülkeyi yönetebileceklerine inanmaktadırlar…
O nasıl mı olacak?..
Çünkü terör sürdüğü müddetçe CHP’nin sahil şeritleri dışında oy alabilmesi mümkün değil…
Peki Başbakan CHP’li o milletvekillerini nasıl ikna edecek?..
Terörün bitmesi durumunda Irak’ın kuzeyinde (bir bakıma defacto olarak) bağımsız bir devlet konumunda olan Kürdistan bölgesiyle ilerletilecek ilişkilerin enerji ihtiyacımızın önemli bir bölümünü çözeceğini anlatarak meselâ…
Beni tanıyanlar bilir…
Başbakan Erdoğan’ın siyasi kimliğini de icraatlarını da daha İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı döneminden beri nasıl desteklediğim ve bu nedenle kimi internet sapıklarının hakaretlerine maruz kaldığım da sır değil…
Hatta;
Nevzat Akay’ın Nihavent eserinin ”geç buldum çabuk kaybettim” diye başlayan mısraında şairin dediği gibi Erdoğan’ın geç bulduğumuz ama çabuk kaybetmek istemediğimiz yönetim başarısının keyfini yaşamaktan mahrum kalmaktan korktuğumu da defalarca yazdım ve söyledim…
Fakat Erdoğan’a duyduğum bu sevgi ve saygı, deneyimlerimden ve yakın tarih bilgimden kaynaklanan öngörülerimi yazmama engel değil…
Ya da Başbakan’ın sevdiği şekliyle söyleyeyim…
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır…”
Barış sürecinde Erdoğan’ın bütün girişimlerini ne kadar haklı görüyorsam; terör guruplarıyla barışmakta bu kadar istekli olan Başbakan’ın Silivri’de yargılanan paşalar konusunda böylesine vurdumduymaz davranmasını da hazmedemiyorum…
Ya da şöyle söyleyeyim:
Silivri yargılamalarında hukuka ve kanunlara böylesine değer atfeden Başbakan’ın; terör suçuyla arananların kolayca sınırları geçmeleri için yargıya, emniyete ve askere “göz yumun” diye talimat vermesini aklım almıyor…
Genel Af değilse de
Peki; günlerdir Erdoğan’a akıl mı veriyorum?..
Hayır…
Ama tarihe not da mı düşmeyeyim ey dostlar?..
Dünyaya kazık çakacak değilim…
Yani demek istemem o ki; yarın bir gün torunlarım “bakalım dedemiz o günlerde ne yazmış?” diye bakmayacaklar mı?..
Torunlarımın babalarının (oğlumun) bana taktığı “Erkek Kassandra” lâkabı boşa mı gitsin?..
Hâsılı ey güzel insanlar!..
Kalıcı barışın tesis edilmesi için bu barışın getirilmesine katkı sağlayacak herkesle (öncelikle de Öcalan’la) görüşülmesi gerektiğini yıllardır yazıp söyleyenlerdenim…
Hatta “Genel Af” değilse de merhum Özal’ın 1991’de çıkarılmasını sağladığı “İnfaz Kanunu” benzeri bir yasal düzenlemenin hiç vakit geçirilmeden kabulünden yanayım…
Çünkü bu topraklarda ne kadar çok “mübarek insan” doğmuşsa en az onlar kadar ve hatta belki de daha çok da “puşt insan” doğmuş ve etkili olmuşlardır…
Bugün, kanuni dayanaktan yoksun atılacak her adımın faturasının gelecekte kimi bürokratlara ödettirilmeyeceğinden emin değilim…
Hele o faturanın Türkiye’ye bir Türkiye daha katan Erdoğan’a ödettirilecek olma ihtimali beni daha da çok ürkütüyor…
Ve inanın korkularımı ve kuşkularımı belirttiğim her cümlemden sonra içimden ettiğim en samimi dua şudur:
“Ben yanılayım Allah’ım.. Ben yanılayım ki mutlu olayım”…
Evet…
İnşallah bütün korku ve kuşkularım yanlış çıkar…
İnşallah bundan sonra bir daha asla silahlar konuşmaz; bütün her şeyi diller çözer…
İnşallah çocuklarımızın hiçbiri ölmez…
İnşallah tek bir ana bile ağlamaz…
İnşallah…
Evet ey güzel insanlar!.
Bu konuda benden bu kadar…
Eğer öngörülerimi yazmasaydım kendimi asla affetmezdim çünkü sadece kendime değil beni okuma zahmetine katlanan herkese ve bu arada tabii ki aileme karşı da sorumluyum…
[email protected]