Gazeteler Ayşe Öğretmen’in tahliye haberini neden görmedi?
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici bugünkü yazısında Ayşe Öğretmen’in aklanmasını ve Gezi Parkı eylemlerini organize etmekle suçlanan Osman Kavala’yı kaleme aldı.
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici bugün yayınladığı yazısında 3 sene önce ‘Beyaz Show’ programına telefonla bağlanıp söylediği sözler nedeniyle yargılanan Ayşe Öğretmen’in Anayasa Mahkemesi tarafından aklanması ve Gezi Parkı eylemlerini organize etmekle suçlanan Osman Kavala’yı kaleme aldı.
Geçtiğimiz günlerde cezaevinden tahliye olan Ayşe Çelik’in programda yaptığı açıklamanın terör örgütü propagandası olmadığı yönünde karar çıktığını hatırlatan Faruk Bildirici iktidara yakın yayın çizgisindeki gazetelerin bu haberi görmediğini yazdı.
Ancak Gezi Parkı eylemlerini organize etmekle suçlanan Osman Kavala’nın yaptığı hak ihlali başvurusunun reddedilmesinin iktidar medyasında yine Osman Kavala’yı suçlayan ifadelerle haberleştirildiğini söyleyen Faruk Bildirici’nin yazısı şu şekilde:
“Ayşe öğretmen” mevzuunda yargı ve medyanın rolleri karıştı. Anayasa Mahkemesi, “Ayşe öğretmen”i akladı ve cezaevinden tahliye edilmesini sağladı. Oysa iktidar yanlısı medya üç yıl kadar önce yargılamış, “PKK propagandası yapmak”tan ömür boyu hapse mahkûm etmişti!
Hatırlayalım, Ayşe Çelik adlı öğretmen, 8 Ocak 2016 akşamı Kanal D’de Beyaz Şov programına Diyarbakır’dan telefonla bağlanmış, “Burada doğmamış çocuklar, anneler, insanlar öldürülüyor. Sessiz kalmamalısınız” demişti. Beyazıt Öztürk de “Bir alkış alalım Ayşe Hanım’a. Bu söyledikleriniz bize bir kere daha ders oldu” diyerek teşekkür etmişti.
Programın ardından o akşam sosyal medyada büyük gürültü kopmuş, iktidar yanlısı medya kampanyaya başlamıştı. Özel harekât polislerinin Beyazıt Öztürk’ü tehdit ettiği video görüntüleri bile Akşam ve Yeni Şafak’ta “Ağır sitem” ve “Sert mesaj” başlıklarıyla yayımlanmıştı. O kadarla kalmamış, Akşam, Sabah, Yeni Şafak, Takvim, Türkiye, Güneş, Star, Yeni Akit gazeteleri ile İnternethaber ve Ahaber gibi bazı haber siteleri Ayşe Çelik’in suçlu olduğuna karar vermiş, “PKK propagandası yaptığını”, “PKK ağzıyla konuştuğunu”, “PKK yandaşı” olduğunu yazmışlardı. Hem de günlerce…
Gazetecilerin kendisini polisin, yargının yerine koymaması gerekir. Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, “Gazetecilerin insanların lekelenmeme hakkına özen göstermek ve korumakla yükümlü” olduğunu hatırlatır ve gazetecilerin yargı sürecinde taraf olmaması gerektiğini vurgular:
“Hazırlık soruşturması sırasında soruşturmayı zaafa uğratıcı, yönlendirici biçimde haber ve yorumdan kaçınılmalıdır. Yargılama sürecinde de haberler her türlü ön yargıdan uzak ve kesinlikle doğruluğundan emin olunarak sunulmalıdır.
Gazeteci yargı sürecinde taraf olmamalıdır. Yargı kararı kesinleşmedikçe, şüpheli ya da sanık suçlu ilan edilmemelidir.
Soruşturmayı etkileyecek ya da yönlendirecek ya da suçlanan kişi ya da kişilerin yakınlarını zor durumda bırakacak ifadelerden kaçınılmalıdır.”
Ne yazık ki, yukarda sıraladığım medya kuruluşları bu ilkeleri hiçe saydılar; bırakın önyargıda bulunmamayı ve soruşturmayı etkilememeyi, hüküm içeren yayınlarıyla bizzat soruşturma açılmasını sağladılar. Nihayetinde de Ayşe Çelik hakkında “Terör örgütü propagandası” yaptığı gerekçesiyle dava açıldı.
Beyazıt Öztürk, programdaki sözlerinden çark edip, özür dilemesi sayesinde kurtuldu, hakkında takipsizlik kararı verildi. Ayşe Çelik ise Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde de sözlerinden geri adım atmayınca 1 yıl 3 ay hapse mahkûm edildi. Geçen yıl altı aylık kızı ile cezaevine konuldu, 14 gün sonra cezası ertelendi. 18 Nisan 2019’da erteleme süresi dolan Çelik, tekrar cezaevine girmişti. AYM’nin ihlal kararı vermesinin ardından cezaevinden tahliye edildi.
Spontane açıklamalara tahammül
Anayasa Mahkemesi, Ayşe Çelik’in, Beyaz Şov’daki programdaki sözlerini “terör örgütü propagandası” olarak görmedi. Tam tersine “ifade özgürlüğü”ne dikkat çeken AYM kararının sonuç bölümünde şöyle denildi:
“Sonuç olarak başvurucunun konuşmasının bir terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmak, sesinin kitlelere duyurulmasını sağlamak, örgütün başa çıkılması imkânsız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmak, örgütün mücadelesine karşı olan kişi ve kuruluşları ortadan kaldırmak, sindirmek, halkın örgüte sempatisini artırmak ve giderek aktif desteğini sağlamak amacıyla yapıldığı kabul edilmemiştir.
Başvurucunun olayların sıcaklığı içinde, canlı bir televizyon programında spontane bir şekilde yaptığı başvuru konusu açıklamalarına daha fazla tahammül gösterilmesi gerekmektedir.”
AYM’nın kararı çok açık. “Canlı yayındaki spontane açıklamalara tahammül gösterilmesi gerektiği” vurgulanıyor. Bu gerekçelerle Ayşe Çelik aklandı.
Bu karar, 2016 yılındaki yayınlarında onu yargılayan eden medyanın tutumunun ne denli yanlış olduğunu da sergilemiş oldu. Bu durumda o medya kuruluşlarının önce bu yayınları internetten kaldırıp, düzeltme yapması, sonra da Ayşe Çelik’ten özür dilemeleri gerekirdi. Zira Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, “gazetecilerin yayınlarıyla ilgili her yanlışı en kısa sürede düzeltmesini ve gerektiğinde özür dilemesini” temel görevleri arasında sayıyor.
Ancak sözünü ettiğim medya kuruluşları bırakın düzeltme yapmayı ve özür dilemeyi, Ayşe Çelik’i aklayan Anayasa Mahkemesi kararını bile yayımlamadılar. Yeni Akit internet sitesinin yine suçlayan, yargılayan haberi dışında hiçbiri görmedi bu gelişmeyi. Tabii Beyazıt Öztürk’ün de AYM kararını görmezden geldiğini not düşmeliyim…
Osman Kavala kararı
Aslında Anayasa Mahkemesi’nin Ayşe Çelik kararı, Resmi Gazete’de 9 Mayıs’ta yayımlandı ve ben yazmakta geç kaldım. Ama AYM’nin Osman Kavala ile ilgili kararı 22 Mayıs’ta çıkınca iki kararı birlikte yazmaya karar verdim.
Çünkü yayınlarında Ayşe öğretmeni yargılayıp mahkûm edilmesi için uğraş veren medya kuruluşları aynı şekilde Osman Kavala’yı da suçlu göstermek ve hakkında mahkumiyet kararı verdirmek için yayın yapmışlardı. AYM’nin Ayşe Çelik hakkındaki kararına yer vermeyen Akşam, Sabah, Yeni Şafak, Takvim, Güneş, Star ve Yeni Akit gazeteleri, AYM’nin Osman Kavala kararını yayımladılar. Zira AYM, Kavala’nın aleyhine karar vermiş; tutuklanmasına yapılan itirazı reddetmişti.
Üstelik Sabah gazetesinde AYM’nin ret kararının yanında Osman Kavala’yı suçlayan yeni bir haber daha yayımlandı. “İşte Gezi kalkışmasının arkasındaki şema” başlıklı haberde Başsavcılığın bir şema hazırladığı ve bu şemada, “Osman Kavala’nın Gezi Kalkışmasını yöneten Taksim platformu ve Taksim Dayanışması’nın gizli yöneticisi ve finansörü olduğu bilgisine yer verildiği” öne sürülüyordu. Bu şemanın hangi belge ve kanıta dayandığına dair bir veri yoktu haberde. Bu haliyle yargı sürecini etkilemeye yönelik haberlerin devamıydı.
Halbuki Gezi eylemleri nedeniyle Taksim Platformu yöneticilerine dava açılmış ve bütün sanıklar beraat etmişti. Üstelik de o davadaki sanıklar arasında Osman Kavala yoktu. Şimdi aradan altı yıl geçtikten sonra Gezi’yi finanse edip yönetmek ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçluyorlar Osman Kavala’yı. Haberlerde bu bilgilere yer vermeyip, iddialar yerine yargı belirten ifadeler kullanmak gazetecilik ile bağdaşmaz.
Kim olursa olsun yargılanan kişileri, hakkında mahkûmiyet kararı kesinleşene kadar “masum” kabul etmek yerine hâkim ve savcı gibi kararlar veren bu medya kuruluşları, ilerde Osman Kavala da aklanırsa ne yapacaklar? Yine Ayşe öğretmenin aklanmasında olduğu gibi görmezden gelip yollarına devam mı edecekler?
Elbette yine görmezden gelebilirler. Ama böyle devam eden bu medya kuruluşlarının itibar erozyonuna uğraması, güvenin kaybolması kaçınılmaz…