Gazetecilikte manşetin önemi...
Bu yazıyı neden mi yazdım?.. Gazetecilikte manşetin önemini anlatabilmek için…
Hürriyet’te okuduğum haberin başlığı şöyle:
“Türk cemaatleri Umre'de birbirine girdi!”
*
Habere göre…
İsmailağa Cemaati'ne yakın olduğu iddia edilen Kıyam-Der ve Fatih Medreselerine bağlı iki grup, Umre için gittikleri Mekke'de kavga ettiler…
Kavga 25 Nisan akşamı, Kâbe’ye bir km uzaklıktaki otel önünde gerçekleşti.
Çok sayıda kişi yaralandı…
*
Hürriyet bu haber için "İslâmcılar birbirine girdi" diye başlık atabilir miydi?..
Eğer…
Haberi yayımlarken kasıtlı davransaydılar elbette atardı…
Ve…
Hürriyet okuru bu başlığı yadırgamazdı da…
*
Hürriyet isteseydi…
“Müslümanlar birbirine girdi" diye bir başlık altında verebilir miydi haberi?..
Elbette verirdi…
Ve “yalan” da sayılmazdı…
*
Hürriyet ne:
"İslâmcılar birbirine girdi" dedi…
Ne de:
“Müslümanlar birbirine girdi" deme nezaketsizliğini gösterdi…
*
Neden?..
Çünkü…
Birbirlerine girenlere “İslâmcı” demek çirkin bir suçlama olurdu…
Çünkü değildiler…
Sadece aynı cemaatin farklı kollarının müritleriydiler…
*
“Müslümanlar birbirine girdi" de diyemezlerdi…
Evet…
Birbirlerine girenler Müslüman’dı ama…
Kavganın sebebi Müslümanlık değil; cemaat içi çıkar çatışmasıydı…
*
Bu yazıyı neden mi yazdım?..
Gazetecilikte manşetin önemini anlatabilmek için…
“KUMAR OYNAYIN” DEDİĞİM YOK…
Aktif, tahrik edici bir hayatı; sakin, dingin, özgür bir hayata tercih edenler
aksiyon filmlerini daha çok izliyor…
Çünkü…
*
Aksiyon filmleri…
İzleyenin kendisini düşünmesini…
İzleyenin kendisiyle hesaplaşmasını engelliyor…
*
Kumar oynayanlar için de aynı şey geçerli…
Bilhassa yaşlılıkta kumara (Veya kâğıt oyunlarına ya da makineli kumara) düşkünlüğün artmasının sebebi de insanın kendinden kaçmak istemesi…
*
Kimseye “Kumar oynayın” dediğim yok…
Vurdulu, kırdılı, sürükleyici filmleri izlemenizde de hiçbir sakınca yok…
Ama…
*
Diyorum ki…
Dingin…
Sakin…
Öfkeden ve gerginlikten kaçındığınız…
Anı yaşadığınız her dakika…
Size:
Sağlık…
Huzur…
Ve…
Mutluluk olarak geri dönecektir…
HUZURU VE MUTLULUĞU BULAMAZSINIZ…
Ey güzel insanlar!..
Din çok soylu bir kurum…
Dindarlık ise…
“Mükemmel insan” değilse de “İyi İnsan” olabilmenin…
Öbür dünyayı garanti altına alabilmenin yollarından sadece biri…
Ama…
*
Din sadece “Öbür Dünya” için değil ki…
Aksine…
Din en çok da bu dünya için…
Çünkü…
*
İnsanlarla…
Ve…
İç içe yaşamak zorunda olduğunuz kurumlarla ahlâklı ilişki kuramazsanız…
Öbür dünyanızı garanti altına alsanız bile…
Bu dünyada huzuru ve mutluluğu bulamazsınız…
OLMUYORSA EĞER, OLMAMASI GEREKTİĞİNDENDİR…
Hayat…
“Keşke” pişmanlıklarıyla geçip gidiyor…
Hayat…
“Yarın ne olacak acaba?” korkusu, kuşkusu, merakı ve endişesiyle kayıyor ellerimizin arasından…
*
Oysa…
Ne keşkeler geçmişi geri getirebiliyor…
Ne de…
“Yarın ne olacak acaba?” sorusuna cevap aramak şekillendirebiliyor yarını…
*
Şu yaşıma geldim (70’e merdiven dayadım)…
Ne keşkeler giderebildi kayıplarımı…
Ne de yarın neler olacağının korkusu, kuşkusu, merakı ve endişesi başarılı olmama yetti…
*
Olmuyorsa eğer…
Demek ki…
Olmaması gerekiyor…
*
Bir de bu pencereden bakın hayata…
Belki çok zengin olamazsınız…
Ama…
Sağlıklı, huzurlu ve mutlu olacağınızdan emin olabilirsiniz…
SABIRSIZLIK BATAĞINA DÜŞERSİNİZ…
Şükür azla yetinmek değildir…
Şükür…
Sahip olduklarınızın kıymetini bilmek…
Sahip olduklarınızı küçümsememektir…
*
Eğer…
Sahip olduklarınızın değerini bilemezseniz…
Acele edersiniz…
Sabırsızlık batağına düşersiniz…
*
O halde…
Daha çok nimete sahip olabilmek için…
Külfete katlanmak gerek…
Yani…
Sabretmeyi bilmek…