Gazeteciler fakirleşiyor ama bildiğiniz fakirleşme değil!
Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, "Moderatörlerin, muhabirlerin, köşe yazarlarının kelimeleri gittikçe azalıyor" dedi.
Türkiye Cuma gününden bu yana en çok konuştuğu konulardan biri de karne töreni sırasında bir küçük öğrencinin söylediği sözler oldu...
CNN Türk muhabirinin "büyüyünce ne olacaksın" sorusuna küçük kız, "Önce muhtar, sonra Cumharbaykanı olacağım, idamı getireceğim" mealinde birşeyler söyledi...
Bunun üzerine kıyamet koptu...
Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu ise tartışmaya farklı bir pencereden girdi...
Gazetecilik, muhabirlik, köşe yazarlığı ve moderatörlüğün geldiği hale mercek tuttu...
İşte Fatma Barbarosoğlu'nun yazısının ilgili bölümü:
YAPILAN KÖTÜ BİR HABER VE HABERCİLİKTİ!
Cuma gününden bu yana küçük bir kız çocuğunun “kariyer planlaması”nı tartışıyoruz. Muhtarlıktan başlayıp Cumhurbaşkanlığına kadar çıkacak olan “hayallerim büyük” diyen kız çocuğunun en büyük hayali idamı geri getirmek.
Bu kız çocuğu, ekran üzerinden gerçekleşen bir “yanlış tanınma” zehrine maruz kaldı. Ne ki pedagoji derneklerinden çıt çıkmıyor.
Kız çocuğunun “yanlış tanınması”na vesile olan soru ekran üzerinden servis edilen “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu. Orta dereceli okullar yarıyıl tatiline girerken ekran vasıtasıyla çocuklara ne olacaksın sorusunun sorulması anlamlı değil. Sorun şu ki, anlam konusunda kafamız bir hayli karışık. Anlam ile dikkat çekme/ses getirme birbirine karıştırıldığı için, hem veliler hem de öğretmenler anlamlı olanın değil daha ziyade ses getirecek işlerin peşinde.
Nitekim küçük kızın cevabı da kısa vadede ses getirici bir iş/performans olarak değerlendirildi. Öğretmen, sevgili öğrencisinden gurur duyduğunu ifade eden karne notu yazmış ve şevkle imzalamış, haberi hazırlayan muhabir ses getiren “başarısı” ile gurur duymuştur.
Bir şeylerin kötü gittiğinden şikayet ediyorsak bu haberin “kötü bir haber” olduğu konusunda anlaşmamız gerekiyor.
Neden kötü?
Kız öğrencinin, “yanlış tanınma”sına sebep olduğu için kötü.
Yarı yıl tatili için hazırlanan bir programda bizim esas ihtiyacımız olan şey bir öğrenci dolayımından günümüz öğrencilerine dair bilgi sahibi olmamızdır.
Günümüz çocuklarının dünyasının sınırlarını, renklerini, endişelerini öğrenmektir.
Çocuk 15 Temmuz'dan mı bahsediyor o vakit muhabir soracak, Sen 15 Temmuz'da neredeydin? Neler hissettin?
Bunları sormuyor muhabir. Diyelim küçük kızın verdiği cevaptan kanı dondu. Hayretlerden hayret beğendi.
Peki o zaman haberi bağlama cümlesi olarak kurduğu “Yaş küçük hayaller büyük” cümlesi de nedir? Klişenin dibi.
Moderatörlerin, muhabirlerin, köşe yazarlarının kelimeleri gittikçe azalıyor.
Hürriyeti yitirmek kelimelerin azalması ile başlar.
Eskiler, gazetecilikte fikri takibe önem verirdi.
Eğitim söz konusu olduğunda fikri takip olarak üzerinde durmamız gereken sorun alanı nedir? Öğrencilerin analiz kabiliyetlerinin yetersizliği.
Orta eğitimde kendisinin gerisine düşen bir Türkiye var.
Genel yayın yönetmenleri, haber müdürleri; muhabirleri habere göndermeden önce sorun alanlarını, bakış açısını, hayret noktalarını tartışmalı, tespit etmeli.
Neyi merak ediyoruz? Derdimiz ne? Sorun alanımızı hangi sorularla kuşatabiliriz?
Ama çok iyi biliyoruz ki, haberciliğin mutfağı oldukça sanal ve klişe bir şekilde kaynıyor.
Yarı yıl tatiline girerken “hadi bir okula git, bir iki öğrenci ile konuş” olmamalı çizilen çerçeve.
Çocuklara kendi çocukluğumuzdan ödünç alınmış sorular sormak yerine bu günün sorunlarından yola çıkarak sorular sormalıyız.
Bugün veliler ile öğrencileri, veliler ile öğretmenleri en çok karşı karşıya getiren sorun nedir?
Öğrencinin vaktini verimli bir şekilde kullanamaması.
Cuma günü vaktin verimsizliğini, “haber zehirlenmesi” üzerinden görmeye çalışacağız inşallah.