ANALİZ

Gazeteciden, sanatçıdan siyasette taraf olmasını beklemek!

Türkiye'de başarılı bilimkurgu, polisiye, korku veya fantastik öyküler ortaya çıkaramayışımızın nedeni sanatçıları siyasetçilerle karıştırmamızdır.

Gazeteciden, sanatçıdan siyasette taraf olmasını beklemek!

Sağlıksız ve sakat bir duruş olarak, gazetecilerimizin taraf oldukları siyasi görüşe göre kamplaşamları, bugünün bir sonucu değil, neredeyse Cumhuriyet tarihi ile yaşıt bir sorun. Hatta daha da eskiden gelen bir acayip gelenek.

Fakat daha acıklı bir durum tespiti olarak, bizim toplumun sanatçılarının, yazarlarının, romancılarının, öykücülerinin, senarsitlerinin çoğunlukla gazeteci olduğunu da fark edebilirsiniz. Yaşar Kemal'den Ayşe Kulin'e kadar ünlü yazarlarımızın çoğu aynı zamanda gazetecidir ve ne yazık ki, çoğu yazarımız, romancımız, sanatçımız, sinemacımız, siyasi görüşünü eserlerine yansıtmadan duramaz. Üstelik siyasi mesajdan arınmış bir eser vermeye kalkan sanatçı hem toplum içinde hem de meslektaşları arasında neredeyse linç edilir.

Yani sanatçılarımızı, düşünürlerimizi, gazetecilerimizi, yazarlarımızı, sinemacılarımızı sürekli siyasetin içinde, taraf olarak görmek istiyoruz ve es kaza siyasete değinmeyen bir eser üreten sanatçıyla karşılaştığımızda da, küçümsüyor ve dışlıyoruz.

Dünyanın başka bir ülkesinde göremeyeceğimiz bu 'ruh hastası' tavır yüzünden Türkiye'de edebiyatın, sinemanın, sanatın yeterince gelişemediğini, insanlarımızın olağanüstü etkileyicikte, yüzyıllar boyunca kalacak bir sanat eseriyle karşılaşamadığını bir türlü anlayamıyoruz.

Ülkemizde bilimkurgunun, polisiyenin, fantastik edebiyatın bir türlü yükselememesinin ve dünya çapında eserler ortaya koyamayışımızın nedeni işte hep bu "sanat eserinin içinde siyasi mesaj olmalıdır, yoksa o eser değersizdir, boş iştir," takıntımız.


ŞENER ŞEN SİYASETÇİ OLMAK ZORUNDA MI?

Birkaç gün önce Nürnberg'te düzenlenen 20. Türk-Alman Film Festivali'ndeki söyleşide konukların Şener Şen'e "niçin gezi olaylarına katılıp destek vermiyorsunuz?' çıkışı da toplumca sahip olduğumuz bu ruh hastalığının son örneği oldu.

Şener Şen, dünyanın her yerindeki başarılı bir sanatçının verebileceği en normal cevabı verdi ve sanatçıların siyasetçi olmadığını hatırlattı ama tepkiler daha da büyüdü. 

Vay efendim santçılar nasıl siyasete bulaşmazmış? 

Vay efendim, sanatçılar nasıl sokaklara dökülüp eylemlere katılmazmış?


Vay efendim, sanatçılar nasıl eline bayrak alıp cepheye koşmaz, siyasi partilere karşı açılan savaşa katılmazmış?
 

İşin daha da acıklı tarafı, Şener Şen'i savunmak zorunda kalan en sempatik ve duyarlı siyasetçilerimizden Sırrı Süreyya Önder'in de, aslında siyasetçi kimliğinden önce yazar, senarist, gazeteci olmasına rağmen, hadiseyi yine siyasete bağlaması oldu.

Aslında sanatçının siyasette malzeme olma zorunluluğunun bulunmadığını çok iyi bilmesi gereken Sırrı Süreyya, artık içinde kaldığı o yoğun siyasi atmosferin zehirinde bilincini kaybettiğinden olsa gerek, Şener Şen'in aslında siyasi davaya, toplumsal olaylara, yaptığı filmler sayesinde bir siyasetçiden daha fazla destek ve yarar sağladığını dile getirdi.

Yani bu şu mu demek?

Diyelim ki, Şener Şen, içinde hiçbir siyasi mesaj barındırmayan bir bilimkurgu filminde oynasa...

Uzayın derinliklerinde terk edilmiş harap haldeki bir uzay gemisinde hayatının son saatlerini yaşarken, kendisi kadar çaresiz bir uzaylıyla karşılaşsa....

Ve o uzaylıdan hayatın, evrenin, yaşamın sırlarına dair insanoğlunun çok merak ettiği bilgileri alsa ama milyarlarca insanın hayatını güzelleştirecek bu bilgileri dünyaya ulaştıramadan ölecek olacağını bilmenin ızdırabı içinde debelenip dururken nefesi yetmese...

Sonra da terk edilmiş geminin içindeki boş bir koridorda dramatik bir şekilde yığılıp son nefesini verirken hepimizi ağlatsa...

Biz de bu müthiş performansı Şener Şen'in oyunculuğuyla, modern sinemacılarımızın olağan üstü yetenekleri ve efektleriyle sinemada seyredip mest olsak... 

İçinde Türkiye'nin siyasi ve toplumsal sorunlarına bir gönderme ve alt mesaj olmadığı için bu öykünün, filmin ve performansın bir değeri olmayacak mı yani?

Bu filmin senaristi, yönetmeni, oyuncuları, başrol oyuncusu Şener Şen, filmde Gezi'ye destek veren bir mesaj göndermedikleri için, boş iş mi yapmış olacak yani?

Ya da filmi çok beğensek de içinde Gezi'ye dair siyasi bir mesaj olmadığı için, "neyse Şener Şen'in bu filmi boş iş olmuş ama önceki filmlerinde verdiği bir mesaj bile siyasi mücadelmize çok büyük katkılar sağladı, o yüzden Şener Şen'e saygı duymaya devam edelim," noktasına mı geleceğiz?

Bir yazarın, romancının, senaristin, yönetmenin, oyuncunun değeri, verdiği siyasi mesaj veya siyasi/toplumsal harekete sağladığı katkıyla mı ölçülür?

Bu nasıl sakat ve tehlikeli bir bakış açısıdır, Allah aşkına?

İnsaf edin artık. Mantığın, aklın ve vicdanın topraklarına geri dönün. 

Edebiyatımızı, sinemamızı, tiyatromuzu, sanatımızı, hayal gücümüzü, çocuklarımızın geleceğini, siyaset kavgalarına kafayı takmış ruh hastası tavırlarımızla yok ediyoruz ve bu sorun giderek öylesine büyüyor ki, artık özrümüz bile kabahatimizden büyük hale geliyor. 

Oktay İhsan / [email protected] 

ÇOK OKUNANLAR