"Gazete ve TV’lerde ısrarla cirit atıyorlar" Osman Müftüoğlu beş madde sıraladı
Koronavirüs mücadelesinde diğer bilim insanlarından farklı düşündüğünü belirten Hürriyet yazarı Osman Müftüoğlu, 5 maddede can sıkıcı bilgileri ve umut veren nedenleri sıraladı.
"Geleceğin anlatıldığı kadar karanlık, korkulduğu kadar tehdit yüklü, belirtildiği kadar kaygı verici olmadığı fikrindeyim." ifadelerini kullanan Osman Müftüoğlu, koronavirüsle mücadele ettiğimiz şu süreçte medyanın durumuna değindi TV, gazetelerde sıkça gördüğümüz isimlere tepki gösterdi.
Müftüoğlu, "Gazete ve TV’lerde sözüm ona uzmanlar hâlâ ve nedense ısrarla cirit atıyor. Bu uzmanların verdikleri bilgilerin çoğu sadece yaptıkları gazete okumalarından, dinledikleri televizyon konuşmalarından ibaret. Üstelik uzmandan çok azman gibi davranıp sevgiyle sarmalanmış bilgi yerine, korkuyla paketlenmiş yanılgılar anlatıyorlar." ifadelerini kullandı.
Umut her zaman var
Koronavirüs belası ile gelişen COVID-19 enfeksiyonu mücadelesinde ben çoğu bilim insanından farklı düşünüyorum. Geleceğin anlatıldığı kadar karanlık, korkulduğu kadar tehdit yüklü, belirtildiği kadar kaygı verici olmadığı fikrindeyim. Bunun da beş önemli nedeni var. İşte o nedenler...
CAN SIKICI 5 BİLGİ
* Sosyal medya dedikoduları bitmek bilmiyor. Belirli sosyal medya araçları adeta birer virüs fabrikası gibi çalışıyor.
* Gazete ve TV’lerde sözüm ona uzmanlar hâlâ ve nedense ısrarla cirit atıyor. Bu uzmanların verdikleri bilgilerin çoğu sadece yaptıkları gazete okumalarından, dinledikleri televizyon konuşmalarından ibaret. Üstelik uzmandan çok azman gibi davranıp sevgiyle sarmalanmış bilgi yerine, korkuyla paketlenmiş yanılgılar anlatıyorlar.
* Medyamızın durumu da pek iç açıcı değil. Halka moral vermek yerine endişe ve korku yüklemek, her iki medyanın da ortak kabahati ve ayıbı olmaya devam ediyor.
* Toplumun küçük de olsa bir bölümü, problemin ciddiyetinin hâlâ farkında değil. Korunma tedbirlerine ısrarla riayet etmeyenler var.
* Stoklama yanlışımız ve ayıbımız hâlâ sürüyor. İhtiyaç olsa da olmasa da herkes bir şeyleri stoklama peşinde.
BENİ UMUTLANDIRAN BEŞ ŞEY
UMUT 1: Erken teşhis meselesinde özellikle ‘hızlı tanı kitleri’ sayesinde önemli mesafeler alındı, alınıyor. Test yapılanların sayısının artması taşıyıcı ve hastaların daha erken tanınmasına imkân sağlıyor.
UMUT 2: Tedavide de bir hayli yol kat edildi. Geçtiğimiz üç ayda Çin’den Amerika’ya, Kore’den Almanya ve Fransa’ya farklı ülkelerde farklı ilaç kombinasyonları denendi. Tecrübeler de elde edilen neticeler de bana göre umut verici. Klorokin’den Azitromisin’e, Oseltamivir’den Remdesivir’e pek çok ilacın işe yarayabileceğini gösteren olumlu veriler var.
UMUT 3: Hastalığın tedavisinde ‘antikor yüklemesi’ diyebileceğimiz yöntemde de ilerlemeler var. Hastalığı yenip iyileşenlerin kanlarında biriken ‘iyilik perisi’ bağışıklık cisimleri antikorların hastalara verilmesinin sürecin frenlenmesini mümkün kılabileceği düşünülüyor.
UMUT 4: Sağlık ordularımız da yeterince tecrübe kazandı. Arkalarında da muhteşem ve mükemmel bir toplumsal destek var.
UMUT 5: Toplumsal bilinçlenmede de önemli mesafeler kat ettik. El temizliği, el-yüz temasının kesilmesi, sosyal mesafenin önemi, kişisel izolasyonun ehemmiyeti ve ‘Evde kal’ önerisine uymanın değerini -biraz gecikerek de olsa- fark ettik. Kısacası işin toplumsal yönünde de bir hayli güçlüyüz.
MASKE-ELDİVEN MESELESİ
Bir görüşe göre hasta değilseniz maske takmanıza gerek yok. Dünya Sağlık Örgütü’nün kanaati de bu yönde. Örgüt, “Halkın maske takmasının yararı yok” diyor. Eğer hasta değilseniz, eğer sağlık mensubu değilseniz, eğer hasta veya taşıyıcı biriyle temasta değilseniz maske takmamanızı öneriyor.
Tamamen zıt fikirde olanlar da var. Koruyucu maske takmanın, takan kişi için koruma sağlamayacağı ama eğer o kişi teşhis edilmemiş bir virüs taşıyıcısı ya da hastaysa, diğer insanlara bulaşmasını maskesi sayesinde önleyebileceği fikrinde olanlar da bence haklılar. Özellikle süpermarketler, toplu taşıma araçları ve kamusal alanlarda maske takılması doğru bir yaklaşımdır.
KARARI SİZ VERECEKSİNİZ
Mesele şudur: Herkes kendi paçasını mı kurtaracak, her koyun kendi bacağından mı asılacak, her birey kendi başının çaresine mi bakacak, yoksa koordineli, dayanışmalı, özveri, saygı, nezaket ve gelenek odaklı toplumsal bir savaş mı verilecek? Bilelim ki “Önce can, sonra canan” diyenlerin çoğu, cananlardan önce canlarını kaybetmeye daha yakınlar.