Gazete patronları işlerini bilir...
Mahkemelerde süründürerek(!) beni yıldırmak, kendilerine yönelttiğim eleştirilerden vazgeçmemi sağlamak...
ADNAN BERK OKAN
Kişisel mail adresime gelen her postayı (İçinde "Küfür - hakaret" olanlar hariç) kısa da olsa mutlaka cevaplandırıyorum...
Ama...
Benimle mesajlajma ihtiyacını duymayan veya vakit bulamayan on binlerce okurun da, mektuplaştığımız dostlarla aramızda geçen tarışmaları, "sevgi - saygı - takdir" sözcüklerini bilmelerini isterim...
Gelen postalar içinde "olumsuz eleştiriler" çoğunlukta...
Bunların içinde "efendice" yapılanlar ise "o çoğunluğun içindeki çoğunluk"...
Ve hepsi de başımın tacı...
Düzeysiz olanların sayısı çok az...
"Çöp sepetim" bile o tür eleştirileri sevmiyor olmalı ki kendi içinde birkaç defa daha siliniyor(!)..
Bazısını güvenlik programıyla engelliyorum...
Ama...
Bir takım "rakam ve harften mürekkep" kullanıcı isimleri alıp yine ulaşıyorlar posta kutuma...
Bana saldırmaktan zevk alan hiç kimseye "Yapmayın etmeyin!" demek gibi bir huyum da yok...
Ne yapayım?..
Onlar "kullanıcı adı" değiştirecek, ben ilk birkaç kelimeyi okuduktan sonra çöpe atacağım...
Bazı övgüleriyse hak ettiğimi düşünmüyorum...
Hak etmediklerim "ulusal medyada neden yazmıyorsunuz?" sorusunun sonuna eklenen takdirkâr sözcükler...
(Kimse duymasın) Hoşuma gitmiyor değil...
Ama...
Birincisi; gazeteciler.com'dan, patrondan (Hadi Özışık) ve çalışma arkadaşlarımdan memnunum...
Türkiye'nin en saygın, en çok okunan ve en güvenilir medya sitesi gazeteciler.com...
İkincisiyse etkinliği müthiş...
Geri dönüşlerden memnunum...
Yani...
Emek harcadığım analizlerim sanal alemde "buza yazılmış yazı" gibi değil...
Hakkında eleştiri yaptığım meslektaşlarımın çoğu hassas davranıyor...
Karşılıklı kavga etmeden dinliyoruz birbirimizi...
Bu arada önemsemeyenler de yok değil elbette yazdıklarımı ve bendenizi...
Önemseyip öfkelenenler ise soluğu savcıda alıyor...
Kişiliklere saldırmak, belden aşağı vurmak gibi huyum hiç olmadığı halde hem de...
Onların amacı da malûm...
Mahkemelerde süründürerek(!) beni yıldırmak, kendilerine yönelttiğim eleştirilerden vazgeçmemi sağlamak...
Ne kadar boş bir heves...
Çünkü bendeniz Mihri Belli merhum gibiyim...
Dayak yedikçe ya da saldırıya uğradıkça; fikrim ve düşmanlığım pekişir...
Ulusal gazetelere gelince...
Gazete patronları işlerini bilir...
Hiçbir gazete patronu işine yaramayan bir yazara binlerce lira maaş ya da telif ödemez...
Benden veya benim gibi internet ortamında yazan profesyonellerden üstün tarafları olmasa hangi patron tutar onları?..
"Neleri üstün?" diye sorarsanız vereceğim cevap şudur:
Ulusal medya patronları yazarın kalitesinden daha çok fonksiyonuna bakar...
O fonksiyon ise şunlardır:
* Siyasal iktidarla sıcak ilişki,
* Başbakan ve bakanlarla patron arasında "köprü" görevini başarıyla kurabilmek...
İçlerinde öyleleri var ki patron için vazgeçilmezdir...
İçlerinde öyleleri vardır ki; onlar kendilerini "vazgeçilmez" sanırlar...
Bu ikinciler "çok okuru olduğuyla övünenlerdir"...
Kendilerini zamanında vazgeçilmez yapanın okurlarının çokluğu değil, kalemlerini silâh gibi kullanma becerilerinin yüksekliği olduğunu kovuldukları gün anlarlar..
Çünkü...
Bazen o yetenekleri başlarının belâsı olur (Emin Çölaşan, Bekir Coşkun)...
Kimileri, bir banka genel müdürü kadar yıllık kazanca sahiptir...
Meselâ, aynı sayfada yazan meslektaşı aybaşını zor geçirirken onun aylık eğlence masrafı sayfa komşusunun bir yıllık maaşından fazladır...
Ama...
İçlerinde öyleleri de vardır ki, bir muhabir kadar maaş alamaz...
O yazarlar ise kimi patronların vefa borcu olduğu için bulunurlar köşelerinde ve haftada bir kere falan yazdırılırlar...
Benim hak ettiğim yer gazeteciler.com ve ben burada olmaktan mutluyum...
Yani...
Kimsenin köşesinde gözüm yok...
"Gözü olanın gözü çıksın" denir ya hani; aynen öyle...
Ama...
Benim de o arkadaşlardan bir ricam var...
Bana gölge etmesinler...
Mütevazı kazancımla oynamasınlar...
Beni geçmiş hatalarıma hapsetmesinler...
Varsa eğer bugün yaptığım yanlışım; ister adımı vererek, ister tarif ederek veya elektronik posta kutumu şereflendirerek bana doğrudan yöneltsinler...
Sevgili dostlar...
Bugün böyle gerektiği için affedin...
Yarın bir başka analizde buluşmak üzere...
[email protected]
Kişisel mail adresime gelen her postayı (İçinde "Küfür - hakaret" olanlar hariç) kısa da olsa mutlaka cevaplandırıyorum...
Ama...
Benimle mesajlajma ihtiyacını duymayan veya vakit bulamayan on binlerce okurun da, mektuplaştığımız dostlarla aramızda geçen tarışmaları, "sevgi - saygı - takdir" sözcüklerini bilmelerini isterim...
Gelen postalar içinde "olumsuz eleştiriler" çoğunlukta...
Bunların içinde "efendice" yapılanlar ise "o çoğunluğun içindeki çoğunluk"...
Ve hepsi de başımın tacı...
Düzeysiz olanların sayısı çok az...
"Çöp sepetim" bile o tür eleştirileri sevmiyor olmalı ki kendi içinde birkaç defa daha siliniyor(!)..
Bazısını güvenlik programıyla engelliyorum...
Ama...
Bir takım "rakam ve harften mürekkep" kullanıcı isimleri alıp yine ulaşıyorlar posta kutuma...
Bana saldırmaktan zevk alan hiç kimseye "Yapmayın etmeyin!" demek gibi bir huyum da yok...
Ne yapayım?..
Onlar "kullanıcı adı" değiştirecek, ben ilk birkaç kelimeyi okuduktan sonra çöpe atacağım...
Bazı övgüleriyse hak ettiğimi düşünmüyorum...
Hak etmediklerim "ulusal medyada neden yazmıyorsunuz?" sorusunun sonuna eklenen takdirkâr sözcükler...
(Kimse duymasın) Hoşuma gitmiyor değil...
Ama...
Birincisi; gazeteciler.com'dan, patrondan (Hadi Özışık) ve çalışma arkadaşlarımdan memnunum...
Türkiye'nin en saygın, en çok okunan ve en güvenilir medya sitesi gazeteciler.com...
İkincisiyse etkinliği müthiş...
Geri dönüşlerden memnunum...
Sevgili dostlar; Patron bir köşe yazarına diğer yazarlarından 3 ya da dört kat fazla maaş veriyorsa mutlaka bunun bir sebebi vardır... Durduk yerde hiçbir patron bir yazara öylesine yüksek maaşlar ödemez. Yani... Kabul edin ki ulusal medyada köşeleri olan yazarlarının çoğu bulundukları yere hak ederek gelmişlerdir... Tabii ki, sayıları az da olsa eşinin, babasının, annesinin adıyla kendine yer edinen kimi genç kardeşlerimiz yok da değil medyamızda... Ama... Belli bir birikimleri olmasa yine de o köşelere sadece yakınlıklarıyla gelip de kurulamazlar... Allah hepsinin başarılarını daim kılsın... Amin... |
Yani...
Emek harcadığım analizlerim sanal alemde "buza yazılmış yazı" gibi değil...
Hakkında eleştiri yaptığım meslektaşlarımın çoğu hassas davranıyor...
Karşılıklı kavga etmeden dinliyoruz birbirimizi...
Bu arada önemsemeyenler de yok değil elbette yazdıklarımı ve bendenizi...
Önemseyip öfkelenenler ise soluğu savcıda alıyor...
Kişiliklere saldırmak, belden aşağı vurmak gibi huyum hiç olmadığı halde hem de...
Onların amacı da malûm...
Mahkemelerde süründürerek(!) beni yıldırmak, kendilerine yönelttiğim eleştirilerden vazgeçmemi sağlamak...
Ne kadar boş bir heves...
Çünkü bendeniz Mihri Belli merhum gibiyim...
Dayak yedikçe ya da saldırıya uğradıkça; fikrim ve düşmanlığım pekişir...
Ulusal gazetelere gelince...
Gazete patronları işlerini bilir...
Hiçbir gazete patronu işine yaramayan bir yazara binlerce lira maaş ya da telif ödemez...
Benden veya benim gibi internet ortamında yazan profesyonellerden üstün tarafları olmasa hangi patron tutar onları?..
"Neleri üstün?" diye sorarsanız vereceğim cevap şudur:
Ulusal medya patronları yazarın kalitesinden daha çok fonksiyonuna bakar...
O fonksiyon ise şunlardır:
* Siyasal iktidarla sıcak ilişki,
* Başbakan ve bakanlarla patron arasında "köprü" görevini başarıyla kurabilmek...
Değerli meslektaşlarım; Hayatımda kimseyi aleyhimde yazığı yazılardan dolayı mahkemeye vermedim, savcılığa şikâyet etmedim... Bilinsin ki, yazdıklarımdan ötürü mahkemeye koşup, savcılığa şikâyet edenler beni caydıracaklarını sanıyorlarsa aldanıyorlar... Beni, (zamanında) ne Aydın Doğan vazgeçirebildi yazacaklarımdan, ne Dinç Bilgin ne Emin Çölaşan... Ama... Bana sevgiyle yaklaşanlar her zaman dostluğumu kazandılar... Tipik bir akrep burcuyum... Sokulursam, öleceğimi bilsem de karşımdakini sokmaktan zerrece korkmam... Umarım kendini bilmez kimi tetikçi kardeşler belden aşağı vurmaya devam etmezler... Hele işin içine aile girince bu, doğrudan bir "savaş nedeni"dir... Bilinsin istedim de... |
İçlerinde öyleleri vardır ki; onlar kendilerini "vazgeçilmez" sanırlar...
Bu ikinciler "çok okuru olduğuyla övünenlerdir"...
Kendilerini zamanında vazgeçilmez yapanın okurlarının çokluğu değil, kalemlerini silâh gibi kullanma becerilerinin yüksekliği olduğunu kovuldukları gün anlarlar..
Çünkü...
Bazen o yetenekleri başlarının belâsı olur (Emin Çölaşan, Bekir Coşkun)...
Kimileri, bir banka genel müdürü kadar yıllık kazanca sahiptir...
Meselâ, aynı sayfada yazan meslektaşı aybaşını zor geçirirken onun aylık eğlence masrafı sayfa komşusunun bir yıllık maaşından fazladır...
Ama...
İçlerinde öyleleri de vardır ki, bir muhabir kadar maaş alamaz...
O yazarlar ise kimi patronların vefa borcu olduğu için bulunurlar köşelerinde ve haftada bir kere falan yazdırılırlar...
Benim hak ettiğim yer gazeteciler.com ve ben burada olmaktan mutluyum...
Yani...
Kimsenin köşesinde gözüm yok...
"Gözü olanın gözü çıksın" denir ya hani; aynen öyle...
Ama...
Benim de o arkadaşlardan bir ricam var...
Bana gölge etmesinler...
Mütevazı kazancımla oynamasınlar...
Beni geçmiş hatalarıma hapsetmesinler...
Varsa eğer bugün yaptığım yanlışım; ister adımı vererek, ister tarif ederek veya elektronik posta kutumu şereflendirerek bana doğrudan yöneltsinler...
Sevgili dostlar...
Bugün böyle gerektiği için affedin...
Yarın bir başka analizde buluşmak üzere...
[email protected]