Futbol yazarları Menajerspor taraftarı mı?
Berbat oynayan bir futbolcuyu bazen öyle bir övüyorlar ki “yahu ben yanlış maçta yanlış futbolcuyu mu izliyorum acaba?” diye düşünmeden duramıyorum…
ADNAN BERK OKAN
Dün gece Antalyaspor – Trabzonspor maçını izleyip, ekranlarda yayınlanan futbol (spor değil, “futbol”) programlarının tartışmacılarını(!) dinledikten sonra bir kere daha gördüm ki medyamızda “Spor yazarı” sayısı beşi geçmez…
Uğur Meleke, Bilgin Gökberk, Okay Karaca, Mehmet Demirkol ve Haşmet Babaoğlu…
Başka?..
Düşündüm, düşündüm bulamadım…
Bizim futbol yorumcularının geneli “Menajer Spor” takımından taraftırlar…
Berbat oynayan bir futbolcuyu bazen öyle bir övüyorlar ki “yahu ben yanlış maçta yanlış futbolcuyu mu izliyorum acaba?” diye düşünmeden duramıyorum…
Ya da skor olarak önde olan takım ve oyuncuları için bir başlıyorlar nasıl da güzel oynadıklarını anlatmaya, öfkeden kalbim duracak gibi oluyor…
Maçın sonlarına doğru yenik takım kendine geliyor veya çok övdükleri galip takım ipe un seriyor; bu sefer yenik takım başlıyor goller sıralamaya…
Ve nnnnııınnnnınnnn…
Bizimkiler hemen yeni galibi alkışlamaya, yeni mağlubu yerin dibine sokmaya başlıyorlar…
Zaman zaman (hatta çok sık) İngiliz Premier Ligi maçlarını bizim yorumcuların Türkçe gevezeliklerine katlanamadığım için orijinal izliyorum…
Adamlar maç anlatmıyorlar ki…
Bazen bir dakikadan fazla tek kelime duymuyorsunuz…
Yorumları da tutarlı…
Skora veya oynayan futbolcunun piyasa değerine göre değil; oynadığı futbolun kalitesine göre…
Hiçbir spikerin aklına sahadaki futbolcuların menajerleriyle kurdukları dostluk, onlardan yedikleri bir yemek veya ısmarladıkları birkaç kadeh içki gelmiyor yorum yaparken…
İsterse 100 milyon Euro’luk futbolcu olsun sahadaki…
İsterse futbolcunun menajeri spikerin kankası olsun…
Eğer berbat oynuyorsa, berbat oynadığı söylenir…
Bizimkiler ise kötü oynayan bir pahalı kramponu eleştirmek yerine, yanında oynayan ucuz futbolcuyu yerin dibine sokarlar…
“Yok aabi yaa, böyle ucuz adamları koyarsan Kellenin yanına işte böyle olur” falan…
Meselâ büyük takımlarımızdan biri bir futbolcuyla mı ilgileniyor…
Hemen menajeriyle iletişim gerçekleştirilir ve tatlı(!) pazarlıklar başlar…
“Falanca futbolcunun alım satım işleri sendeymiş; yani istersen biraz gaz veririz ama biliyorsun işte yani arpasız olmuyor”…
Ve…
Menajerlerden gereken söz(!) alındıktan sonra hemen ağız birliği yapılmış gibi; ahkâmlar kesilir:
"Galatasaray (FB, BJK veya TS) bir futbolcu alıyor arkadaş; olmaz böyle şey...
Hem de sudan ucuz... Bonservisi 25 milyon evro aaabi.."
Ve o futbolcu gelip de sahaya çıktığında dökülür ama eleştiri ona değil, teknik patrona ya da "ucuz" takım arkadaşlarına yapılır...
Neden böyle?..
Çünkü bizim futbolcu simsarları (menajerler) genelde; büyük alışveriş merkezlerinde kakara kikiri yaptıkları futbol yorumcularının yemeklerini, içkilerini ve giysilerini ısmarlarlar...
Onlar da bedel ödemek için "on para etmez" ama pahalı kartalozları "büyük futbolcu" diye yuttururlar futbol dünyasına...
Diğer tarafta İstanbul Büyükşehir Belediye'de bir pırlanta gibi parlayan ama fiyatı düşük olduğu için adı bile anılmayan Webo gibiler görmezden gelinir...
“Böyle gelmiş ama böyle gitmez” demeyin çünkü böyle geldi böyle gidecek…
Ne zamana kadar?..
2000 doğumlu çocuklar futbol medyasında yönetimi tamamen ele geçirinceye kadar…