MEDYA KÖŞESİ

Füsun Akatlı Cumhuriyet'te

Edebiyat eleştirmeni, usta yazar Füsun Akatlı, Cumhuriyet yazarları arasına katıldı. Akatlı, 15 günde bir pazartesileri yazacak.

Füsun Akatlı Cumhuriyet'te

Edebiyat eleştirmeni, usta yazar Füsun Akatlı, Cumhuriyet yazarları arasına katıldı. Füsun Akatlı, 15 günde bir pazartesi günleri yayımlanacak "Zamansız Yazılar" adlı köşesiyle Cumhuriyet okurları ile buluşacak.

İşte Akatlı'nın "Isınma Turu" başlıklı ilk yazısı:

Zamansız Yazılar yazarıyım ben. Öyle olmaktan hoşnutum. "Zamansız"ın anlamı üzerine birkaç söz etmek isterim. Okur bunlardan birine saplanıp kalmasın, günahımı almasın diye! "Zamansız"; zamanı olmayan, zamana tabi olmayan, belli bir zamanla kayıtlandırılmamış, yani "zamanı kaplayan" anlamını taşır. Kelime olumsuzluk taşırken, anlam olumlu burada. Dün, bugün, yarın yok. Hep, her zaman geçerli...

"Zamansız" bir de, "zamanı gelmemiş", "erken ya da geç", "yanlış zamanda" anlamlarıyla çıkabilir karşınıza. Burada kelime de, anlam da olumsuz. Benim birinci anlamla ilgili bir iddiam olmadığı gibi, ikinci anlamdan bir gocunmam da yok. Yalnızca eskimiş, unutulmuş, küflü, naftalinli, demode bulunarak gündemin kapıları dışında bırakılanlar, benim her zaman gündemimdedir demek isterim bir yandan... bir yandan da, damdan düşercesine, adeta patavatsızca açıverdiğim konulardan, onların toyluğundaki saflıktan ya da art düşüncemdeki "sinsilik"ten, taze lezzetler paylaşmayı umarım.

Cumhuriyet okuru ile "zamanlı" buluşmalarım olacak artık. On beş günde bir pazartesileri. Buna seviniyorum. Çünkü hep istemişimdir kendi gündemimi okurun gündemiyle buluşturmayı, düşüncelerimi, kaygılarımı, duygularımı kâh paylaşmayı, kâh paylaşamasam da iletmeyi.

Okur yazarını seçer. Ona bir mühlet tanır, belli bir süre dener; sonra ya benimser, izler, ya da bırakıverir peşini. Ne var ki, açıktan açığa olmasa da, yazar da okurunu seçer. Her nabza göre şerbet vermeyip nabız tutan yazarlar için geçerli bu söylediğim. Seslenmeyi istediği okuru seçip ona ses yöneltebilir isterse. Bu seçimin, benim için ön elemesi çoktan yapılmış. Cumhuriyet okumayı seçen okurla birtakım engeller zaten aşılmış. İş kalıyor, ortak ilgi alanları, ortak dil, ortak tavırda buluşmaya. Romandan şiire, denemeden tiyatroya edebiyatın bütün alanları; dilimiz-dilsizliğimiz; kültürümüz- kültürsüzlüğümüz; eğitimden yaşama kültürüne, rasyonelden absürde, ciddiden havaiye, içinde yaşayıp soluk aldığımız her ortam, her fikir, her tavır buluşturabilir bizi. Filozofun dediği gibi, "insani olan hiçbir şey bize yabancı değildir".

***

Dille, Türkçe ile ilgili sorunlarımız, dertlerimiz sık sık uğrayacak bu sütuna. Bugün bir ikisine değinip geçeyim; yol yapayım kendime. Uzun, derin açıklamalara girmeksizin bir örnek vereyim; çoğunlukla gençlerin, ama bazen hiç de genç sayılmayacak kalem sahiplerinin konuşmalarında, yazılarında "akl-ı selim insan"dan söz ettiklerini görüyoruz. Yanlış yanlışla buluşmayı ve saf tutmayı sever! Artık vazgeçirebilirseniz vazgeçirin bu kullanımı benimseyenleri. Ama dil, kimsenin oyuncağı değildir. "Akl-ı selim sahibi insan" yerine "akl-ı selim insan" dediğinizde, dilin ne mantığı kalıyor, ne grameri. Söyleyeni, yazanı ısrarla uyaralım. Uyaralım ki, dumanı doğru çıkmasın dil yanlışlarının.

İkinci rahatsızlığım bir kuralın çiğnenmesinden, anlamın bozulmasından kaynaklanmıyor. Dilbilgisi bakımından kuralına uygun bir kullanım da bazen dil duygunuzu, dil sezginizi rencide edebilir. Bence o zaman tercih, ahengi korumak adına, dil duygusundan yana kullanılmalı. Çevre yollarında, köprülerde rastlıyoruz: "Sâdâbat viyadüğü", "Molla Fenari viyadüğü" yazılı koca tabelalar koymuşlar. Sözcük: "Viyadük". Anladık, sert ünlüyle biten sözcük takı aldığında yumuşar; "k", "ğ"ye dönüşür. "Bıçak – bıçağı", "yemek – yemeği" örneklerinde olduğu gibi. Ama "dük" hecesine aynı kuralı uyguladığımızda dil duygumuz paramparça oluyor. Bir asalet Unvanı olan "Dük"ü düşünün. "Windsor Düğü", "Albany Düğü" diyor musunuz, diyebilir misiniz? Öyleyse, "viyadükü" diye yazalım, öyle söyleyelim ki dil ahengimiz bozulmasın! "Deve yüğü" demiyoruz, "deve yükü" diyoruz değil mi? Dil, biraz da kulakta mı şekilleniyor acaba?!

Yorumlar