Fuat Uğur: Hedef zoru görünce davayı satanlar
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Tekkeye mürid aramıyoruz" sözlerinin hedefinin iktidar yanlısı medyadaki İslamcılar olduğunu yazan Fuat Uğur, bunların kimliklerini de isimlerini verip soyisimlerini vermeyerek ilan etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidar yanlısı medyadaki kavgaya yönelik sözleri bugün neredeyse yazarlarından büyük çoğunluğunun gündeminde...
Herkes kendine göre bir yorum yapıyor ve kendi durduğu yere göre Erdoğan'ın mesajının karşı tarafa olduğunu anlatıyor elinden geldiğince...
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur da, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mesajının "Biz trene daha önce bindik" diyen "Mahallenin İslamcı abilerine" olduğunu yazdı...
Erdoğan'ın "zoru görünce davayı satmaktan çekinmeyenlere karşı kızgınlığını ve mesafesini net olarak ortaya koydu"ğunu savunan Fuat Uğur, "kim onlar?" diye sordu ve cevabını da şöyle verdi:
"Ne fark eder, isimleri mühim değil. Siz onları zaten yaptıklarıyla ya da yazdıklarıyla tanıyorsunuz. Ahmetler, Mehmetler, Mustafalar, Kemaller, İbrahimler, İsmailler, Elifler, Merveler, Ayşeler, Fatmalar, Özlemler, Lütfullahlar, Abdullahlar, Selimler, Kerimler, Bülentler, Aliler, Osmanlar…"
İşte Fuat Uğur'un yazısının ilgili bölümü:
PAZARDA İNENLER, TRENE KAÇAK BİNERKEN YAKALANDI!
Öyle şirrettiler ki ağızlarını her açtıklarında “Biz trene daha ilk istasyonda bindik. Sizler sonradan gelip binenlersiniz” dediler aşağılayıcı ifadelerle.
Ama onların tren hafif arıza yapıp durakladığında “Şurada bir Pazar varmış, oraya gidiyoruz” diye fareler gibi sıvıştığı bir kişinin gözünden kaçmadı; lokomotifin başındaki Sürücü’nün:
Bu trendekiler arasında kurucusu olduğum partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti. Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan pazara kadar değil, mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler.
Trenin ilk yolcuları olduğunu söyleyenler “Bu İslamcı bir tren, sizin işiniz yok burada” deyip kavganın fitilini ateşlediler. Ötekileştirilmek istenenler ise “Biz de bu trenin gittiği istikamete gidiyoruz. Bu tren herkesin, her rengin, ilkeli, dürüst ve namuslu olan her vatanseverin” diye yanıtladılar onları.
Tartışma bu eksende devam etti. Sürücü yine düdüğünü çaldı:
Bu yaklaşım bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor” deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Yapılması gereken budur.
Treni oyuncak ettiler. Gezi dediler indiler, 17-25 Aralık’ta fırıl fırıl dönüp durdular ve yeni bir yer aradılar, 7 Haziran’da da yeni ortakların peşine düştüler. Treni rayından çıkarıp dinamitleyenlere sert çıkan “sonradan gelen” yolcuları da sürekli provokatör muamelesi çekip onları ılımlı davranmaya davet ettiler. Dinamitçi darbecilere sempatileri daha fazlaydı. Ağızlarını her açtıklarında trene ve sürücüsüne kutsallık atfetmeye vardırdılar işi.
Ve bitiş düdüğü bu sözlerle noktalandı:
Bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi doğrularını benimseyen, kendilerinin belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındaki insanları da ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Oysa hiç kimsenin böyle bir hakkı yok. Kaldı ki ebedi âlemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet (İlahlık vasfı atfetme) davasına da kimse girmesin…
Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, meseleyi dirayetiyle, kararlılığıyla noktaladı. Zoru görünce davayı satmaktan çekinmeyenlere karşı kızgınlığını ve mesafesini net olarak ortaya koydu.
Kim onlar?
Ne fark eder, isimleri mühim değil. Siz onları zaten yaptıklarıyla ya da yazdıklarıyla tanıyorsunuz.
Ahmetler, Mehmetler, Mustafalar, Kemaller, İbrahimler, İsmailler, Elifler, Merveler, Ayşeler, Fatmalar, Özlemler, Lütfullahlar, Abdullahlar, Selimler, Kerimler, Bülentler, Aliler, Osmanlar…
Seferî Ahmet beylerin nafile dünyasındaki gezintide bu kadar kelime bile yük.