RÖPORTAJ

<font color='#FF0000'>Rasim Ozan değil O'nu konuşturanlar utansın!</font>

MediaCat'in Şubat sayısında Selin Babacan'ın sorularını yanıtlayan Ahmet Hakan medya temalı açıklamalarıyla dikkat çekti...

<font color='#FF0000'>Rasim Ozan değil O'nu konuşturanlar utansın!</font>
GAZETECİLER.COM
Hürriyet
gazetesi yazarı Ahmet Hakan, MediaCat dergisine verdiği röportajda medya dünyasına dair çarpıcı açıklamalar yaptı.

Hakan, özellikle ATV-Sabah grubunun satışa çıkmasını yorumlarken ilginç bir öngörüde bulunarak 'eğer grubu yabancı bir kurum alırsa Türk medyasında anormal süreç normalleşmeye başlar' dedi. Hakan, Rasim Ozan Kütahyalı'nın kendisi için 'O da tutuklanacak' iddiasını yorumlarken ise 'Rasim değil O'nu böyle konuşturanlar utansın' dedi...

İşte MediaCat'in Şubat sayısında Selin Babacan'ın sorularını yanıtlayan Ahmet Hakan'ın sözlerinden satır başları...

MİLLİYET, VATAN VE STAR TV SATIŞI DENGELERİ SARSMADI

2011 yılında Vatan ve Milliyet’in satışı, Star’ın el değiştirmesi gibi önemli değişiklikler oldu. Sizce güç dengelerini değiştirmeye yetti mi bunlar?

Bence çok esaslı bir değişim, kayma, gücün el değiştirmesi olmadı. Star’ın satılması çok mühim bir olay değil çünkü zaten medya işi yapan bir gruba gitti. Arkasında siyasi bir olayın aranmayacağı bir satış oldu. Milliyet ve Vatan da nispeten daha bağımsız duran bir gruba gitti. Orada da birtakım problemler var gerçi. Yani ciddi bir eksen kayması yaşanmadı.

ATV-SABAH'I YABANCILAR ALIRSA MEDYADA NORMALLEŞME BAŞLAR!
 
Sabah ve ATV’nin satışı söz konusu. Bu satış dengeleri nasıl bozar?
 İşte o önemli ve ciddi bir olay. Çünkü Sabah ve ATV’nin Çalık Grubu’na satışı Türkiye’de medyada önemli bir değişim, kırılma noktası olmuştu. Son tahlilde bu grubun iktidara yakınlığı söz konusuydu. Türkiye’nin en önemli televizyon kanalıyla gazetesi iktidara yakın bir gruba gitti. O grup bu işi yürütemedi, zarar etti. Piyasa ekonomisinin kuralları işledi ve satışa çıkarmak zorunda kaldı. Medyada bu grubun satılmasıyla birlikte değişen denge şimdi bu gazete ve televizyonun Çalık Grubu’nun elinden çıkmasıyla yeniden değişebilir. Kimin alacağına da bağlı tabii. Türkiye içinden bunu alacak bir finansman gözükmüyor. Uluslararası bir kuruluşa satılacağına dair ciddi bir beklenti var. Eğer uluslararası bir kuruluş satın alırsa medyada bir süredir devam eden anormalleşme dönemi normalleşmeye doğru gidebilir.
 
İktidara yakın bir medya grubunun satışa çıkması garip değil mi?
 İktidarın ne kadar payı vardır, verilen krediler açısından o yönde de çok tartışmalar var. Onları bir tarafa bıraksak, her şeyin doğru düzgün gittiğini, herhangi bir tartışmanın olmadığını düşünsek bile Çalık Grubu’nun bu gazeteleri ve televizyonu satın almasının temel motivasyonu iktidara yakın durmaktı. Bu motivasyonla buraya kadar getirebildiler ama bu tek başına yeterli olmuyor. İşin bir de ekonomik boyutu var. Ekonomi ve piyasa devreye girdiği zaman da iktidara yakın durmanın çok da fazla avantaj sağlayamayacağı ortaya çıkıyor; çünkü bütün dikkatler sizin üzerinize çevriliyor. O yükü daha fazla taşıyamıyor hale geliyorsunuz. Eğer satılırsa normal piyasa kuralları işlemiş oluyor.

İKTİDARIN BASINA KARŞI TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜ DEVAM EDİYOR

2012’nin ilk günlerinde bazı gazetecilerin işlerine son verildi. Daha önce de Banu Güven, Can Dündar gibi isimler çalıştıkları kurumlarla anlaşmazlığa düşmüştü. Muhalif seslerin susturulması anlamına mı geliyor bu çıkarmalar?
 Tek tek değerlendirmek lazım. Bu isimleri sayıp iktidar muhalif gazetecileri işlerinden ediyor dememeliyiz. Ama genel olarak iktidarın epeyce tahammülsüz davrandığı, aykırı seslerden hoşlanmadığına dair çok işaret var. Bu işaretler medyada kimlere alan açılacağı, kimlere alanın kapatılacağı konusunda da medya patronlarına önemli ipuçları veriyor. Tek tek isimlere girmek istemiyorum, her birinin macerası ayrı. Sorun iktidarın genel olarak eleştirilere tahammülsüz olması.

2008’de yine sizinle yaptığımız röportajda iktidarın bir kısım medyayı yok etme çabası olduğu yönünde endişelerinizden bahsetmişsiniz. 2008’den bu yana bu korkular ne yönde değişti?
Sabah ve ATV’nin satılacak olmasını önemsemeliyiz. Eğer satılırsa ve bağımsız bir uluslararası kuruluşa giderse 2008’den yana önemli bir kırılma noktası olur. Tahammülsüzlük meselesi hala artarak gündemimizde, sürüyor.

HÜKÜMET MERKEZDE AMA MEDYASI MERKEZE YERLEŞEMİYOR
 
Peki bugün alternatif paralel medyalardan bahsedilirken merkez medya nerede duruyor?
 Merkez medya, merkez dışı medya, paralel medya gibi tanımların hiçbirisini ben kullanmıyorum. Türkiye’de epey bir süredir siyasi yapı el değiştirdi. Toplumsal odak noktaları da kayıyor. Medya da buna bağlı olarak bir hercümerç içerisine girecekti mutlaka. Fakat siyasette merkeze oturan, toplumsal yapılarda merkeze oturan güçler maalesef bütün çabalara rağmen medyada merkeze oturamıyorlar. Ben bunu bir tek nedene bağlıyorum, iktidar merkezinden baktığımız zaman kültürel hegemonya hâlâ başkalarının elinde. Cumhurbaşkanlığını, YÖK’ü, polisi, adaleti ele geçirebilirsiniz, kendinizin kılabilirsiniz ama kültürel odak noktalarını ele geçirmeniz o kadar kolay bir şey değildir. O bir zaman ister, belli bir altyapı ister. Birincisi, yayınevlerini, medyayı, gazeteleri, televizyonları hemen kendinizin kılamıyorsunuz çünkü orada sizin kültürel birikiminizin ve geleneğinizin olması gerekiyor. İkincisi, toplumda daha çok bu alanlara yönelmiş kitlelerin sizi desteklemesi gerekiyor. Maalesef iktidar açısından böyle bir sorun var. Hem o kültürel gelenek yok, zamanla oluşacak ki başladılar da oluşturmaya, hem de bu alanlara yönelen, gazete okuma kültürü olan insanların bugünkü iktidarla başları hoş değil.

İktidarın tahammülsüz tavrı basınla beraber kendisini de yıpratıyor mu?
 Çok yıpratıyor. Türkiye’de gazete okuma kültürüne sahip olan insanlar, internetten haber kovalayanlar, tartışanlar daha çok laik dediğimiz kesim. Bu hükümetle başı pek hoş olmayan kesimler. Bu insanlar nezdinde hükümetin kredisi azalıyor ama diyeceksiniz ki zaten bu insanların hükümete yönelik bir kredileri yoktu ki, azalsa ne olur, azalmasa ne olur. Doğru, oya tekabül etmez bu. Yine yüzde 50 oy alır gireceği seçimde fakat karizmada bir sarsıntı olur.

RASİM OZAN
DEĞİL O'NU KONUŞTURANLAR UTANSIN!

Rasim Ozan Kütahyalı sizin de tutuklanacağınız iddiasını ortaya attı. Bu iddiayı nasıl karşılıyorsunuz?
 Orada konuşana, konuşuş biçimine, neden öyle konuştuğuna odaklanmıyorum. Şahıs önemli değil, adamın birisi çıkmış konuşuyor. Rasim olur, Kasım olur önemli değil. Önemli olan bir memlekette böyle bir konuşmanın yapılıyor olması, bu konuşmanın yapılmasına uygun bir ortamın olması. Yoksa adamın biri çıkar, şuna böyle yapacaklarmış, buna böyle yapacaklarmış der. Aptal mıdır, meczup mudur veya çok ayıp ediyor dersin. Ama burada bunu aşan bir durum söz konusu. Sadece adını söylediğiniz şahıs değil, başkaları da yapıyor bu işi. Türkiye’deki medyada bu bir sektör haline geldi. Kimler tutuklanacak, kimler tahliye edilecek diye bir sektör doğdu. Utanmazca, arsızca, hiçbir erdem, şeref hesaba katılmadan yapılıyor bu iş. Yapanlar değil, yaptıranlar, buna böyle bir fırsatı verip bu tür lafların edilmesine uygun böyle bir ortamı hazırlayanlar utanmalıdır.
 
Böyle iddiaların ortaya atılması sizi etkiliyor mu?
Zerre kadar etkilemiyor. Eğer bu ülkede tutuklanacaksam zaten yapacak bir şey yok, gelip tutuklayacaklar. Hangi suçu işledin, ne iş yapıyorsun, ne yaptın da tutuklanıyorsun soruları sorulmuyor da “seni tutuklayacaklarmış” cümlesi kullanılıyorsa yapacak bir şey yok, bekleyeceğiz. Ne yapılabilir böyle bir şey karşısında? Sadece direnebilirsiniz, konuşabilirsiniz. Ayrıca ben öyle bir durumun söz konusu olmadığı kanaatindeyim. O kadar da değil, Türkiye o noktalara gelmemiştir diyorum. Sadece benim için değil başkaları için de tutuklanacak deniyor. Suçunu söylemiyor, sadece tutuklanacağını söylüyor. Böyle bir memleket olur mu? Ya da bir internet sitesine yazı yazmış diyor. Bilmem ne internet sitesine yazı yazmak suç mu? Terör suçu mu işlemiş adam diyorsun, öyle bakıyor.
ÇOK OKUNANLAR