MEDYA KÖŞESİ

FKÖ'cü Çandar şimdi de siyonist mi oldu!

Cengiz Çandar iktidarın zulmünü eleştirdiğim için kişilik katli yöntemi ile vurmaya çalışıyorlar diyor.

FKÖ'cü Çandar şimdi de siyonist mi oldu!

GAZETECİLER.COM - "Kara propaganda bana dönük olarak da Gezi olaylarının başından beri çalışıyor." diyen Radikal yazarı Cengiz Çandar, köşesinde Türkiye medyasının içinde bulunduğu hali yorumlarken, kendisine yönelik saldırıları da analiz etti.

Çandar iktidarın tavrını eleştirdiği için kişilik katli yöntemi ile kendisine saldırıldığını, ancak iktidarla demokratlar arasında bir borç alacak ilişikisi varsa, borçlu olanın iktidar olduğunu yazdı.

İşte Çandar'ın köşesinden çarpıcı yorumlar:

"İktidarın zulmüne karşı çıkmamın bedeli ağır ödetilmek isteniyor. Önce bildik, “kişilik katli” yöntemiyle işe koyuldular. Biri Yeni Şafak’ın, diğeri Sabah’ın ilişkide olduğu öne sürülen internet sitelerinde “Türkiye’de Siyonist Lobinin Taşeronu” listesi diye ipe sapa gelmez bir liste yayımlandı. Listenin başındaki isim benimki. Ardından Amberin Zaman, Kadri Gürsel, Mustafa Akyol, Fehim Taştekin…  sıralanıyor.

YILLARCA FKÖ'YE ÜYE DİYE DAMGALADILAR ŞİMDİ SİYONİST OLDUM

Yıllarca, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne mensubiyetim sebebiyle “terörist” imasıyla damgaladıkları ismi, şimdi “Siyonist Lobinin Taşeronu” olarak liste başına yerleştiriyorlar.

Aynı internet sitelerinde, geçen haftaki Lice olaylarında “Lice provokatörlerini deşifre ediyoruz” diye isimler yayımladılar. “Lice provokatörleri”nin birinci sırasında Ruşen Çakır var. Sonra benim ismim. Benim ardımda üçüncü ve dördüncü sıraya Fehim Taştekin ve Ece Temelkuran’ı yerleştirmişler.

(...)

MISIR'DA OLANLAR TÜRKİYE GÜNDEMİNDEN OKUNAMAZ

Türk medyası, son haftalarda, özellikle Gezi sonrasında tarihinin en acınacak hallerinden birini yaşıyor. Bu, son iki yıldır artan ve gelişen bir olguydu ama Gezi ile birlikte zirveye vardı. Gezi’deki ve Lice’deki zulmün hesabını vermesi gereken, Roboski’de hesap vermekten kaçan iktidar çevresi, medyanın bu haliyle ortaya serilen “demokrasi açığı”ndan ötürü sorgulanmak üzereyken, Mısır’daki askeri darbeye cankurtaran simidi gibi sarılıyor. (...)

Oysa, Mısır’ı anlamak istiyorsanız, yapabileceğiniz en büyük yanlış, Mısır’ı Türkiye gündemi üzerinden okumak olur. Mısır’da 2013’te olan-bitenin, Türkiye’deki ne 27 Mayıs’la (1960), ne 28 Şubat’la (1997), ne de12 Eylül (1980) ya da 12 Mart’la (1971) yakından uzaktan hiçbir ilgisi, ilişkisi ve benzerliği yoktur. Mısır’ı bu parametrelerle tartışmak, -iktidarın çok arzu ettiği- müthiş bir yanılsamayı beraberinde getirmektedir.

ASIL İKTİDARIN BİZE BORCU VAR

İktidar çevreleri, Mısır’daki askeri darbeyi, Gezi’ye karşı Tayyip Erdoğan’ın aldığı tutumun doğruluk ölçüsü olarak değerlendiriyorlar.

Bütün ömrünü askeri darbelere karşı mücadeleyle geçirmiş bizim gibilerin, Türkiye’deki mevcut iktidar önünde “demokratlık” ispatına ihtiyacı yok.

Buna karşılık, kendi ülkesinde demokrasi ihlalini adet haline getirmiş olanların, Mısır söz konusu olduğunda, “demokrasi havarisi” kesilmelerinden şüphelenmek için, her türlü hakkımız var.

Borç-alacak ilişkisinde, iktidarın bize borcu var çünkü…