MEDYA KÖŞESİ

Fethullah Gülen, Özkök'ü yine ikna edemedi!

"Kusura bakmayın Hocam ikna olmadım" diyerek söze başlayan Özkök, Fethullah Gülen'in eleştirisine yanıt verdi...

Fethullah Gülen, Özkök'ü yine ikna edemedi!
GAZETECİLER.COM
Ertuğrul Özkök'ten Fethullah Gülen'e yanıt geldi... Özkök'ün Genelkurmay Başkanı'nın şehit askerlerin cenaze töreninde ağlamasını eleştirmesi üzerine başlayan polemiğe Gülen de dahil olmuş ve Özkök'ün tutumunu eleştirmişti. Hürriyet yazarı Gülen'in geçtiğimiz gün yayınlanan video kaydındaki eleştirilere köşesinde yanıt verirken hem ilginç övgüler yaptı hem de eleştirisini tekrar etti.

"Kusura bakmayın Hocam ikna olmadım" diyerek söze başlayan Özkök, Genelkurmay Başkanı'nın kameralar önünde ağlamaması gerektiğini, doğrusunun gözyaşlarını içine aktıması olduğunu söyledi.

İşte Özkök'ün yazısındaki ilgili bölüm:

TAHMİN etmeliydim.

Gazetecilik tecrübem bana, ilk güçlü itirazın, kendisi de çok ağlayan birinden geleceğini söylemeliydi.

Demek ki reflekslerimiz yavaşlamış.

Ağlayan Genelkurmay Başkanı yazımıza en güçlü itiraz, okyanus ötesinden geldi.

Fethullah Gülen Hoca, adresinin ben olduğumu çok güçlü biçimde hissettirerek, sesleniyor:

Diyor ki:

“A be birader sen annen baban öldüğünde ağlamadın mı?”

Adresin “sen” olduğunu nereden çıkardın diye sorarsanız, çok açık:

İmzasından.

Ben yazımda “Kardeşim” diye, İzmir Kahramanlar’dan yazıyorum.

O, “Birader” diye hitap ederek, aynı şehrin Karabağlar’ından sesleniyor.

Devam ediyor:

“Birader bir insan kalbinin gereği olan, kalbinin gereğini solukluyorken niye onu tan u teşnide tabi tutuyorsun, neden yadırgıyorsun onu.”

Bu sesleniş, alelade bir köşeden gelseydi; sinek vızıltısı muamelesi yapıp yolumuza devam edebileceğimiz bir gaipten gelseydi...

Diyoruz ya, yürür geçerdik.

Ama o seslenişin sahibi, Fethullah Hoca gibi saygı duyduğumuz bir şahsiyet. 

O nedenle görmezden gelmeyi terbiyesizlik addederiz.

Adını “polemik” gibi, ne onun ne de kendimizin şahsına layık göremeyeceğimiz bir kelime ile ifade etmeden... 

Nefsimizi Hoca’ya olan saygımıza amade kılarak, kalbimizin gereğini solukladığımızı ifade etmeyi bir mecburiyet kabul ederiz.

* * *

Diyeceğimiz elbette şundan ibarettir:

- “Hocam annem hayatta, beş vakit namazında iyi bir mümindir. Babam rahmetli olduğunda ağladım. Çok ağladım. Hâlâ da ağlarım.”

- “Siz de ağlıyorsunuz. Bakarsınız, Allah hangimize önce Hak yolunu emrederse, geride kalanımız öteki için de birkaç damla gözyaşı dökebilir. En azından ben bunu yaparım.”

Ben ağlayayım, siz ağlayın...

Genelkurmay Başkanımız da ağlasın.

Ama kameraların önünde değil.

Neden mi...

Bu ülkeden her gün şehit cenazesi kalkıyor.

Peki öyleyse komutan ne yapacak?

Her gün genç bir musalla taşının, taze bir mezarın önünde, başını öne eğecek, gözyaşı mı dökecek?

Yoksa, birine bahşettiği gözyaşlarını, ötekinden esirgeyecek mi...  

* * *

Hocam...

Komutanlar ağlamaz mı?

Ağlar elbet...

Ama onu, gözyaşından önce başka bir nöbet bekler:

Onun adı, “gözyaşını durdurmak”tır.

Unutmayın ki, cenaze başındaki bir komutanın gözyaşları, kimine, sadece insani duyguları anlatır; kimine de bir devletin derin çaresizliğini...

Biri bağrımızı yakar, öteki moralimizi yıkar...

 

Yazının devamı için

ÇOK OKUNANLAR