Fethullah Gülen Amerika’dan niçin dönmüyor?..
200 bin kişinin ekmek yediği dershaneleri hiçbir haklı gerekçe göstermeden, sadece Hizmet Hareketi'nden intikam...
ADNAN BERK OKAN
“…. kendi ülkemden fena halde sıkılmıştım. Her geçen gün burnunu biraz daha hayatıma sokmaya çalışan ceberut bir devlet, boğmaya başlamıştı beni...”
Kim diyordu bunu?..
Ertuğrul Özkök…
Dünyanın “Kişi Başına mutluluk” oranı en yüksek ülkesi Butan’da bir hafta kaldıktan sonra Hürriyet’te yazıyordu…
Aynı gün Mehmet Barlas Sabah’taki köşesinde ise şöyle diyordu:
“Biz gazeteciler haberlerimizle tarihin taslağını yazarız. Dünkü Diyarbakır'da ise tarihin taslağı değil ta kendisi vardı..... ..... Dün bu kent ‘Diyar-ı barış’a dönüşmüştü.”
İşte Türkiye bu!..
Hürriyet gibi Türkiye’nin en etkin ve çok satan gazetesini 20 yıl yönetmiş, halen de başyazarlığını yapan Özkök’ün “ceberut devlet” diye tanımladığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yıllardır “en sorunlu” kenti olarak bilinen Diyarbakır için Sabah’ın Başyazarı Mehmet Barlas “Diyar-ı barış” diyor…
Peki…
Hangisi doğru?..
Bana göre hem Barlas’ın tespiti doğru, hem Özkök’ün…
Barlas’ın tespiti doğru çünkü…
Barzani’nin Diyarbakır’da ve hem de Başbakan Erdoğan tarafından konuk edilişi ve ülkenin birçok bölgesinde “Savaş Kenti” olarak tanımlanan Diyarbakır’ın bir “Barış Şehri”ne dönüşmesi mutluluk veriyor…
Ama…
Ertuğrul’un tespiti de doğru…
Çünkü…
Halkın yarısı akılların almayacağı, vicdanların kabul etmeyeceği kadar büyük bir baskı altında inliyor…
Hakkında soruşturma açılmasını gerektirecek tek somut(!) delil telefonda darbe dedikodusu yapmak olan Bedrettin Dalan halen kaçak…
Bir zamanlar “Kürtçülük yaptığı” iddiasıyla yargılanıp hapse atılacakken yurt dışına kaçmak zorunda kalan Şivan Perver (Haklı olarak) ülkesinde…
Evet…
Sanatçı Şivan Perver’in 37 yıldır ülkesinden uzakta yaşamasına o dönemin ceberut devletinin sebep olduğunu herkes biliyor…
İyi ama…
Dünyanın en değerli piyano virtüözlerinden biri olan Fazıl Say'a günümüz ceberrut devletinin yaptığı baskıyı, saygısızlığı, zulmü nereye koyacağız?..
Şivan Perver bizim ülkemizin insanı...
Ve...
Onunla aynı ülkenin yurtaşı olmaktan şeref duyarım...
Kabul ama...
Fazıl Say hangi ülkenin vatandaşı?..
Şivan Perver'in başımın üstünde yeri var...
Amenna ve saddaknâ...
İyi de...
Derya Sazak niçin halen işsiz?..
Hasan Cemal, Can Dündar, Can Ataklı, Mustafa Mutlu, Nuray Mert ahlakâ mugayyir yayın yaptıkları için mi kovuldular?..
Yoksa Başbakan'ı ve Hükümeti'ni eleştirdikleri için mi?..
Sahi…
Fethullah Gülen Amerika’da tatil mi yapıyor?..
Başbakan’ın cesaretle attığı siyasi adımları alkışlamamak vicdan körlüğüdür... Peki… Cezaevlerinin, (Fethullah Gülen’in de dediği gibi) yaşlı başlı ve askeri darbe girişimi için tek bir adım atmadıkları halde mahkûm edilen generallerle doldurulduğunu görmezden gelmek vicdan körlüğü değil midir?.. Gelişmiş demokrasilerde, niyetlendikleri darbeyi yapmayan ama niyetlendikleri tarihten beş yıl sonra tutuklanan sanık var mıdır?.. Üniversiteli gençlerin çevreci söylemleri ve Başbakan’a yönelik eleştirel eylemleri nedeniyle halen hapiste tutuluyor oluşları demokrasimizin ayıplı olduğunun göstergesi değil midir?.. |
Yoksa “ceberut” devletten mi kaçtı?..
“Ceberut” devletten kaçtıysa...
Ve...
Bugünün Devleti “ceberut” değilse; Hocaefendi niçin dönmüyor memleketine?..
Sakın onun dönmesini engelleyen de günümüzün ceberrut devleti olmasın?..
Gittiyse ceberrut devlet...
Yerine geldiyse ceberrut devlet...
Ne değişti be abilerim ablalarım?..
Efendiler!..
(Hükümet’e kayıtsız şartsız destek veren demokratlar)
Seçim sandığından çıkan sayısal ve siyasal gücün hukukun üstünlüğü ilkesine tercih edilmesini nasıl olup da içinize sindirebiliyorsunuz anlayamıyorum?..
Sandıktan çıkan çoğunluğun meşruiyetini sağlayan şey oyların çokluğu mudur?..
Yoksa hukukun verdiği meşruiyet mi?..
Eğer o oyların çokluğuna hukuk tarafından meşruiyet kazandırılmazsa iktidar anayasal olabilir mi?..
Eğer iktidar anayasalsa, anayasal muhalefetin her türüne karşı bu baskı neden?..
Evet efendiler evet!..
Türkiye son on bir yıldır çok büyük işler başardı…
Bu, gözü kararmamış, akıl tutulması yaşamayan herkesin kabul ettiği bir gerçektir…
Ama…
Bir başka gerçek de…
O başarıların birinci derecede sahibi olan Başbakan’ın iki dudağının arasından çıkan sözün, devlet bürokrasisi tarafından kanuni dayanağı olmadığı halde hemen uygulamaya konulmasıdır…
Kız ve erkek öğrencilerin birlikte yaşadıkları evlerin basılması…
Özel meskene devlet tecavüzü…
Hükümeti eleştirme cüretini(!) gösteren yazarların işlerinden kovulmaları da Türkiye’nin inkârı mümkün olmayan acı gerçeğidir…
Eskinin ceberut devletinin baskısından kaçan sanatçılar ülkesine dönerken, günümüz ceberut devletinin hışmına uğrayan sanatçılarının (Meselâ Fazıl Say) hapis cezası ile baskı altına alınıyor oluşlarına söylenecek söz, atılacak köz yok mu?..
Ey güzel insanlar!..
Bir paradoks yaşanıyor bu güzel ülkede…
Bir yanda neredeyse “mucize” kabilinden bir barış ortamı yeşerirken, diğer yanda en temel hak ve özgürlükler ancak bir dikta rejiminde görülebilecek kadar acımasızca ayaklar altına alınıyor…
Yani…
Hem Özkök haklı isyanında…
Hem Barlas haklı coşkusunda…
Çünkü ikisinin de tespitleri doğru…
Peki bu iki tespit “yalan” değilse bir yerlerde “yanlış” yok mu?..
Var…
Hem de bir değil birçok yanlış var…
Da…
Ne iktidar partisi ve destekçisi medya kabul ediyor yanlışlarını…
Ne de muhalefet partileri ve Ak Parti ile Erdoğan düşmanlığı üzerinde mutabakat sağlamış medya…
O yüzden bayram gününde cenaze ağıtı yakmak zorunda kalıyoruz ya…
Son olarak:
Yaşasın makul milyonların sessiz ama haklı çığlıkları!..