Fatih Portakal ankorman mi sesli köşe yazarı mı?
Fatih Portakal demokratik bir ülke medyasındaki basın ilke ve anlayışına göre asla bir ankorman değil… Çünkü...
GAZETECİLER. COM- ÖZEL ANALİZ
YAKUP MURAT
Sevgili Bülent (Tellan) ankormanlık döneminin yeniden başlayacağını yazıyordu
analizinde…
Yani…
Televizyon akşam ana haber saatinde Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Ali
Kırca ve Uğur Dündar dönemi geri gelecekti…
Şu anda tek ankorman (Haber anlatıcısı) vardı Bülent’e göre: Fatih Portakal…
Ve şimdi bir yenisi geliyordu: Ahmet Hakan…
* * *
Benim, sevgili kardeşime itirazım var…
Çünkü…
Fatih Portakal demokratik bir ülke medyasındaki basın ilke ve anlayışına göre asla bir ankorman değil…
Fatih Portakal’ın neden ankorman olmadığını daha sonra anlatacağım..
Önce…
Eskide kalan gerçek ankormanları; Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca
ve Uğur Dündar’ı kısaca anlatayım…
* * *
Reha Muhtar meselâ…
Yorum yaptığını hiç duymadık…
Kendi tarzında haber anlatırdı Reha Muhtar…
Siyasetten daha ziyade “üçüncü sayfa haberleri” diyeceğimiz olaylar konusunda
bilgi sahibi yapardı kamuoyunu…
Halkı politika ile içli dışlı etmekten çok uzak bir modeldi Reha Muhtar’ınki…
Ve…
Çok doğru habercilik, haliyle de çok doğru bir haber anlatıcılığıydı…
Ve yine meselâ Mehmet Ali Birand (Merhum)…
Önce haberleri anlatırdı…
Haberleri bitirirken ise yarım dakikayı geçmeden, sadece tek bir konuda kendi
görüşlerini paylaşırdı izleyicilerle…
Ali Kırca TRT geleneğini özel televizyonlarda da sürdürdü…
Haberleri anlatır geçerdi…
Ve fakat…
Özel televizyonlarda TRT’de yapmadığı bir şeyi yapardı…
Haberleri anlatırken konuya göre mimik yerleştirirdi yüzüne…
Bakışlarıyla anlatırdı birçok şeyi…
Uğur Dündar Star’daki son dönemlerine kadar haberciliğiyle siyaseti asla birbirine
karıştırmazdı…
Klâsik üçüncü sayfa haberciliğiydi yaptığı…
Yani…
Dördü de gerçek ankormandı…
* * *
Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı ve örnek ankormanlarından olduğu düşünülen
Walter Cronkite ile Beyoğlu Çiçek Pasaj’ında yemek yedik…
Ondan öğrendiğim ankormanlıkla, benim ilk gençlik yıllarımda Zafer Celasun ve
Jülide Gülizar’dan öğrendiğim ankormanlık birbirinin adeta aynıydı…
Cronkite’a göre bir ankorman, yani haber anlatıcısı asla ve asla yorum
yapmamalıydı…
Bir haber anlatıcısının görevi izleyenleri “fikir” sahibi yapmak değildi…
Onun işi ve sorumluluğu kamuoyunu olaylardan haberdar etmekti…
İzleyenleri bilgi sahibi yapmaktı…
Fikir yürütecek olanları da haliyle özgür bırakmaktı…
Yönlendirmemekti…
* * *
Fatih Portakal’ı izleyenler ya lehinde ya da aleyhinde notlar gönderiyorlar…
Portakal da onları ekranda haber arasında okuyor…
Ve bilhassa aleyhinde gelen notları paylaştıktan sonra ne kadar “tarafsız”
olduğunu söylüyor…
Ki…
O açıklamayı yapması bile yanlış…
Çünkü o da kendi görüşü…
Çünkü o konuda da kararı verecek olan izleyicidir…
* * *
Hâsılı…
Fatih Portakal, bir haberle ilgili görüntüler yayınlayıp üzerine yorum yapan bir
“sesli köşe yazarı”…
Hatta…
Bir “haksız rekabetçi”…
Hatta…
“Az önce görüntülerini verdiğim ve anlattığım bu haberle ilgili
düşünecekseniz eğer ben size yol göstereyim” diyen bir kardeşimiz…
Çok yanlış…
Acayip yanlış…
* * *
Şimdi aynı şeyi ya da benzerini Ahmet Hakan yapacakmış…
Sanmam…
Yani
Fatih Portakal ile aynı tarzı yapacağını sanmam…
Ahmet Hakan yaparsa eğer…
Kendi görüşlerini Birand gibi bülten sonunda yarım dakikada verebilir elbette…
Ama…
Her haberden sonra kişisel görüşlerini açıklamaz…
Açıklarsa…
İstediği kadar “tarafsızım” desin olmaz…
Çünkü her açıklayacağı görüş onun kişisel fikridir…
Oysa kamuoyu bilgi ister fikir değil…
Bilgi ise bilmemiz istenen şey değildir…
Bilmemiz istenen şey (Ne yazık ki) fikirdir…
Yani…
Algı operasyonudur…
Yani…
Fatih Portakal'ın yaptığıdır…
YAKUP MURAT
Sevgili Bülent (Tellan) ankormanlık döneminin yeniden başlayacağını yazıyordu
analizinde…
Yani…
Televizyon akşam ana haber saatinde Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Ali
Kırca ve Uğur Dündar dönemi geri gelecekti…
Şu anda tek ankorman (Haber anlatıcısı) vardı Bülent’e göre: Fatih Portakal…
Ve şimdi bir yenisi geliyordu: Ahmet Hakan…
* * *
Benim, sevgili kardeşime itirazım var…
Çünkü…
Fatih Portakal demokratik bir ülke medyasındaki basın ilke ve anlayışına göre asla bir ankorman değil…
Fatih Portakal’ın neden ankorman olmadığını daha sonra anlatacağım..
Önce…
Eskide kalan gerçek ankormanları; Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca
ve Uğur Dündar’ı kısaca anlatayım…
* * *
Reha Muhtar meselâ…
Yorum yaptığını hiç duymadık…
Kendi tarzında haber anlatırdı Reha Muhtar…
Siyasetten daha ziyade “üçüncü sayfa haberleri” diyeceğimiz olaylar konusunda
bilgi sahibi yapardı kamuoyunu…
Halkı politika ile içli dışlı etmekten çok uzak bir modeldi Reha Muhtar’ınki…
Ve…
Çok doğru habercilik, haliyle de çok doğru bir haber anlatıcılığıydı…
Ve yine meselâ Mehmet Ali Birand (Merhum)…
Önce haberleri anlatırdı…
Haberleri bitirirken ise yarım dakikayı geçmeden, sadece tek bir konuda kendi
görüşlerini paylaşırdı izleyicilerle…
Ali Kırca TRT geleneğini özel televizyonlarda da sürdürdü…
Haberleri anlatır geçerdi…
Ve fakat…
Özel televizyonlarda TRT’de yapmadığı bir şeyi yapardı…
Haberleri anlatırken konuya göre mimik yerleştirirdi yüzüne…
Bakışlarıyla anlatırdı birçok şeyi…
Uğur Dündar Star’daki son dönemlerine kadar haberciliğiyle siyaseti asla birbirine
karıştırmazdı…
Klâsik üçüncü sayfa haberciliğiydi yaptığı…
Yani…
Dördü de gerçek ankormandı…
* * *
Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı ve örnek ankormanlarından olduğu düşünülen
Walter Cronkite ile Beyoğlu Çiçek Pasaj’ında yemek yedik…
Ondan öğrendiğim ankormanlıkla, benim ilk gençlik yıllarımda Zafer Celasun ve
Jülide Gülizar’dan öğrendiğim ankormanlık birbirinin adeta aynıydı…
Cronkite’a göre bir ankorman, yani haber anlatıcısı asla ve asla yorum
yapmamalıydı…
Bir haber anlatıcısının görevi izleyenleri “fikir” sahibi yapmak değildi…
Onun işi ve sorumluluğu kamuoyunu olaylardan haberdar etmekti…
İzleyenleri bilgi sahibi yapmaktı…
Fikir yürütecek olanları da haliyle özgür bırakmaktı…
Yönlendirmemekti…
* * *
Fatih Portakal’ı izleyenler ya lehinde ya da aleyhinde notlar gönderiyorlar…
Portakal da onları ekranda haber arasında okuyor…
Ve bilhassa aleyhinde gelen notları paylaştıktan sonra ne kadar “tarafsız”
olduğunu söylüyor…
Ki…
O açıklamayı yapması bile yanlış…
Çünkü o da kendi görüşü…
Çünkü o konuda da kararı verecek olan izleyicidir…
* * *
Hâsılı…
Fatih Portakal, bir haberle ilgili görüntüler yayınlayıp üzerine yorum yapan bir
“sesli köşe yazarı”…
Hatta…
Bir “haksız rekabetçi”…
Hatta…
“Az önce görüntülerini verdiğim ve anlattığım bu haberle ilgili
düşünecekseniz eğer ben size yol göstereyim” diyen bir kardeşimiz…
Çok yanlış…
Acayip yanlış…
* * *
Şimdi aynı şeyi ya da benzerini Ahmet Hakan yapacakmış…
Sanmam…
Yani
Fatih Portakal ile aynı tarzı yapacağını sanmam…
Ahmet Hakan yaparsa eğer…
Kendi görüşlerini Birand gibi bülten sonunda yarım dakikada verebilir elbette…
Ama…
Her haberden sonra kişisel görüşlerini açıklamaz…
Açıklarsa…
İstediği kadar “tarafsızım” desin olmaz…
Çünkü her açıklayacağı görüş onun kişisel fikridir…
Oysa kamuoyu bilgi ister fikir değil…
Bilgi ise bilmemiz istenen şey değildir…
Bilmemiz istenen şey (Ne yazık ki) fikirdir…
Yani…
Algı operasyonudur…
Yani…
Fatih Portakal'ın yaptığıdır…