Fatih Altaylı'nın yanlış yapma lüksü
Türkiye’nin suçlu doğanlarından biri; adliye ve karakollar ikinci evi diyerek aşağıladığı yeni patronu Turgay Ciner
Fatih Altaylı sadece bir köşe yazarı olsa okumayız olur biter. Ya da okuruz ama günlük kahkaha kotamızı doldurmak için güler geçeriz,
Oysa Altaylı etkinliği giderek artan bir gazetenin (Gazete HT) genel yayın yönetmeni. Gazetenin yayın politikalarını o belirliyor.
Ve unutmayalım ki, HÜRRİYET'te Aydın Doğan hesabına çalıştığı yıllarda, "Türkiye'nin suçlu doğanlarından biri; adliye ve karakollar ikinci evi" diyerek "aşağıladığı" yeni patronu Turgay Ciner o gazete için 100 Milyon Dolar'dan fazla yatırım yaptı. Halen o yatırımdan geri dönen "Tek Kuruş" olduğunu sanmıyorum.
***
Büyük paralar harcanarak kurulmuş bir markanın değerini düşürüyor..
Böylesine büyük bir yatırımla ve çok güçlü bir kadro, milyonlarca dolarlık reklâm ve promosyon gideriyle karşı karşıya olan bir kurumu babasının çiftliği gibi yönetmeye hakkı yok Fatih Altaylı'nın.
Hele "yanlış" yapmaya hiç hakkı yok...
İnandırıcılığı hakkında "şüphe" duyulmasına neden olacak bir küçük hata bile Gazete HT isimli kuruma, markaya zarar verir, veriyor da.
***
Bugün yine kendi gazetesinin saygın yazarlarından biri olan Yavuz Semerci'nin aslında ne kadar "güvenilmez, inanılmaz"(!) biri olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Anlaşılır gibi değil. "Değil" çünkü Semerci, Fatih'in yaptığı büyük hatayı düzeltmişi, gazetenin saygınlığına düşürdüğü gölgeyi kaldırmaya çalışmıştı.
Fatih susacağı ve Yavuz'a teşekkür edeceği yerde, "sen yalancısın" demeye getiriyor.
Neden?.
Semerci karşısında aldığı yenilgiyi örtbas etmek için.
***
Fatih, Burgaz Rakı için "vergi kaçakçısı" demişti.
Yavuz Semerci ise "dava aşamasında olan bir olaydan dolayı hiç kimseye 'vergi kaçakçısı' demem" diyerek gazetecilik ilke ve ahlâkı konusunda ders verdi.
Fatih bugünkü yazısında Burgaz rakıyla ilgili iddiaların "Dava aşamasında" olduğunu kabul ediyor ama bu kez de başka bir bahane bulmaya çalışıyor.
Muhasebe sisteminde "matrah farkı" denilen tespitten doğan cezadan söz ediyor. Yani "vergi kaçakçılığı" olmayan ama kanunen kabul edilmeyen bazı giderlerin de işlenmiş olma ihtimaliyle ortaya çıkan vergi farkından...
Nitekim Burgaz rakı o farkı da ödemeyi de kabul etmiş ve ödemiş.
Bunu bile bile bir firmaya "Vergi kaçakçısı" demek gazetecilik ilke ve ahlâkına "muhalefet" etmektir.
Daha ilginci şudur:
Burgaz rakı için hiç düşünmeden ve dava aşamasındayken "vergi Kaçakçısı" suçlamasında bulunan Fatih, bütün bu hatalı yazıların müsebbibi ve dostu Cüneyt Zapsu'nun danışmanlık yaptığı MEY Rakı şirketi aleyhinde şu anda vergi kaçırdığı ve ÖTV yi eksik ödediği için 1 katrilyonu geçecek olan vergi incelemesi yapılmakta olduğundan tek kelime ile bile söz etmiyor...
***
Ve yine bugün, dün benim fark ederek haber yaptığım o büyük ve unutulmaz yanlışlığı için özür diliyor.
Hatırlayacaksınız. R. Tayyip Erdoğan ile 2004 yerel seçimleri öncesi Başbakanlık uçağı ile Diyarbakır'a gittiğini, uçaktaki "tek gazeteci" olduğunu ve Erdoğan'ın henüz Başbakan olmadığını yazmıştı...
Siyasi tarihimizi değiştirmişti, yani.
Dün gece TEKETEK'te uçakta tek gazeteci olmadığını anladık çünkü "galiba gazeteci olarak bir ben vardım" dedi. İçinde "Galiba" olan bir cümleyi makalesinde "galiba"sız kullanmıştı. Belli ki uçakta olan diğer meslektaşları tarafından uyarıldı. Ne var ki o yolculuk sırasında Başbakan olan Erdoğan için söylediği "henüz başbakan değildi" iddiasına hiç değinmedi.
Eh yani...
Bu kadar sık yanlış yapan bir köşe yazarı ve genel yayın yönetmenine nasıl ve neden inanalım?.
***
Ben bu tartışmada Yavuz Semerci'den taraf oldum çünkü Yavuz, ilkeleri savundu.
Eleştirdiğim Fatih ise MEY rakıyı savundu, Burgaz rakı'yı hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği ölçülerde aşağıladı. Ama dediğim gibi MEY Rakı için yapılan 1 katrilyonu aşacak vergi cezası soruşturmasına hiç değinmedi.
***
Sevgili dostlarım;
Bizler "İyi, ahlaklı, ilkeli, dürüst gazetecilik" özlemi içindeyiz.
Bunu başaranları, fikirlerimiz birbirine hiç uymasa da hep alkışladık, takdir ettik.
Bakın Umur Talu'ya. Onun fikirlerine katılmayabilirsiniz ama ilkeli duruşuna saygı duymamak mümkün mü?.
Bekir Coşkun'un yazdıklarına ifrit olanlarınız çoktur ama hanginiz ondan söz ederken "bırak canım şu ilkesiz, kemiksizi" diyebilirsiniz?
Yavuz Semerci ile de aynı görüşte olmayabilirsiniz ama kendi çıkarı için birilerini hak etmediği halde öveceğini, hak etmediği halde eleştireceğini aklınızın ucundan bile geçiremezsiniz.
Ve Nihal Bengisu Karaca'nın yazdıklarını hatırlayın.
Ne dünya görüşünüz uyuşuyordur belki de ne de siyasi düşüncelerine sempati duyuyorsunuzdur.
İyi ama "ilkeli değil" diyebilir misiniz?.
***
Peki ya Fatih Altaylı ve Yiğit Bulut...
Bu ikisi için "İlkeli gazeteciler" diyebilir misiniz?..
Hele, ikisinin de Aydın Doğan'ın eski has adamı iken, O'nun bahçede bulundukları sürece Turgay Ciner için "ülkenin en karanlık adamlarından biri", Aydın Doğan için ise " o bir melektir" dediklerini biliyorsanız.
Ve bugün tam tersini yaptıklarını; yani Aydın Doğan'a "Vergi kaçakçısı", Turgay Ciner'e ise "sudan çıkmış ak kaşık" dediklerini izliyorsanız.
Gelin de inanın bu ikisine...
[email protected]