Faşist şef Batuhan Piatti 'İyi aile çocuğu değilim' diyor
Askerlik bittikten sonra Donatella beni karşısına aldı ve “Madem yemek yapmayı seviyorsun, mutsuz bir avukat ya da doktor olacağına mutlu bir aşçı ol ulan” dedi. Ben de bir kereliğine de olsa anne sözü dinledim
"Mutsuz bir avukat olacağına mutlu bir aşçı ol..." Annesinin bu sözüyle hayatının rotasını değiştiren Batuhan Piatti son günlerin favori ismi. Piatti'yi kimimiz mutfakta yeteneğini konuşturan bir şef, kimimiz Donatella Piatti'nin oğlu, pek çoğumuz da "Master Chef" yarışmasının fütursuz ve sinir bozucu jüri üyesi olarak tanıyoruz. Geçen hafta Radikal'deki röportajından sonra sıra şimdi de Hürriyet'in röportajcılarında.
Bu hafta Batuhan Piatti'ye ses kayıt cihazını uzatan İzzet Çapa oldu.
Batuhan Zeynioğlu olarak doğan, 32 yaşında "imaj gereği" annesinin soyadını alan, yarı Türk, yarı İtalyan bu adam, kendinden başka kimseye hesap vermez tavrıyla karşıma oturduğunda hangimizin "çomağını saklayacağını" merak ettim doğrusu. Muhabbetin sonunda anladım ki, Piatti sadece televizyon ekranlarında değil özel hayatında da "Kral çıplak!" demekten asla korkmayan biri... İçindeki "deliyi" dürüstçe ve gururla karşısındakinin "yüzüne çarpması" onu ilk başta antipatik yapsa da, maskelerle dolaşan bunca insan içinde böylesine bir "netlik" görmek aslında umut verici. İsterseniz önyargılarınızı cebinize koyun ve televizyondaki "sınırlı" karakteri değil de "3 boyutlu" Batuhan'ı tanımaya koyulun...
* Bir Türk-İtalyan ortak yapımı olarak dünyaya geldin... Bu işbirliğinin temelleri nasıl atıldı?
- Annemle babam Frankfurt’ta üniversitede okurken tanışıyorlar. İkisi de deli, ikisi de 18 yaşında... Hatta Donatella o zamanlar Türkler’i, Moğollar gibi sanıyor. Babam da uzun saçlı, hippilere benzeyen bir adam... Annem hamile kalınca...
* Dur yahu ne çabuk hamile kaldı?
- Uzun sevişmelerin ardından annem hamile kalıyor. Babam Yozgatlı... Ben evlilik dışı doğmayayım diye de Türkiye’ye gelip evleniyorlar...
* Düğün Birleşmiş Milletler toplantısı gibiydi herhalde...
- Yok canım ne düğünü... İzin alamadığı için babam askerden kaçıyor. Nikahı evde kıyıyorlar, annem gelinlik bile giymiyor.
* Yazık, kadını gurbete getir, bir gelinlik bile giydirme...
- 9 aylık hamile kadına kim nereden gelinlik bulacak? (Gülüyor) Büyük beden beyaz bir elbiseyle durumu idare ediyor işte.
(...)
ZENGİN ÇOCUĞUYDUM AMA AŞÇI YAMAKLIĞI YAPTIM
* “Normal” bir anne istiyorsun ama kendin de “normal” değilsin ki...
- Dedim ya, biraz serserilik vardı bende de. Zaten en son lise 2’de bir daha kalınca Donatella beni İtalya’ya anneannemin yanına sürdü.
* Donatella maşallah Hürrem Sultan gibiymiş... Seni Manisa Sarayı yerine İtalya’ya sürmüş...
- Bir süre anneannemin yanında kaldım. O sırada çift tabiiyet vardı. Askerliğimi de İtalya’da yaptım. Askerlik bittikten sonra Donatella beni karşısına aldı ve “Madem yemek yapmayı seviyorsun, mutsuz bir avukat ya da doktor olacağına mutlu bir aşçı ol ulan” dedi. Ben de bir kereliğine de olsa anne sözü dinledim ve Floransa’da özel bir aşçılık okuluna kaydoldum.
* Okul bitince anneciğin sana güzel bir iş de bulmuştur...
- Okuldan sonra ne yaptıysam kendim yaptım. İlk olarak Four Seasons Milano’da çalışmaya başladım. Daha şef falan değilim haaa! Hem karın tokluğuna çalışıyorum hem de mutfaktakiler anamı ağlatıyor.
* Zengin çocuğusun, karın tokluğuna çalışsan ne olacak?
- Günde 16-17 saat çalışıp, ayda 800 Euro alıyordum. Hoş bizimkiler destek oluyordu ama zaten para harcayacak zamanım bile yoktu. Sen onu bunu bırak da, hotelde aşçı yamağıyken neler çektim bir bilsen... Üzerime çok geldi İtalyanlar...
* Ee normal çünkü gıcık bir tipsin...
- (Gülüyor) Mutfak ortamı zordur. Ayrıca İtalyancam ne kadar iyi olursa olsun, İtalyanlar kendilerinden olmayana kolay kolay kucak açmazlar. “Biz bunu kırarız” diye deli gibi bana yüklendiler. Fakat bende de baba tarafından Yozgat inadı var. Direndim ve rüştümü ispatladım. Ardından Kanarya Adaları’ndan Venezuela’ya kadar pek çok ülkede çalıştım. 2005’te de Türkiye’ye döndüm.
Bu hafta Batuhan Piatti'ye ses kayıt cihazını uzatan İzzet Çapa oldu.
Batuhan Zeynioğlu olarak doğan, 32 yaşında "imaj gereği" annesinin soyadını alan, yarı Türk, yarı İtalyan bu adam, kendinden başka kimseye hesap vermez tavrıyla karşıma oturduğunda hangimizin "çomağını saklayacağını" merak ettim doğrusu. Muhabbetin sonunda anladım ki, Piatti sadece televizyon ekranlarında değil özel hayatında da "Kral çıplak!" demekten asla korkmayan biri... İçindeki "deliyi" dürüstçe ve gururla karşısındakinin "yüzüne çarpması" onu ilk başta antipatik yapsa da, maskelerle dolaşan bunca insan içinde böylesine bir "netlik" görmek aslında umut verici. İsterseniz önyargılarınızı cebinize koyun ve televizyondaki "sınırlı" karakteri değil de "3 boyutlu" Batuhan'ı tanımaya koyulun...
* Bir Türk-İtalyan ortak yapımı olarak dünyaya geldin... Bu işbirliğinin temelleri nasıl atıldı?
- Annemle babam Frankfurt’ta üniversitede okurken tanışıyorlar. İkisi de deli, ikisi de 18 yaşında... Hatta Donatella o zamanlar Türkler’i, Moğollar gibi sanıyor. Babam da uzun saçlı, hippilere benzeyen bir adam... Annem hamile kalınca...
* Dur yahu ne çabuk hamile kaldı?
- Uzun sevişmelerin ardından annem hamile kalıyor. Babam Yozgatlı... Ben evlilik dışı doğmayayım diye de Türkiye’ye gelip evleniyorlar...
* Düğün Birleşmiş Milletler toplantısı gibiydi herhalde...
- Yok canım ne düğünü... İzin alamadığı için babam askerden kaçıyor. Nikahı evde kıyıyorlar, annem gelinlik bile giymiyor.
* Yazık, kadını gurbete getir, bir gelinlik bile giydirme...
- 9 aylık hamile kadına kim nereden gelinlik bulacak? (Gülüyor) Büyük beden beyaz bir elbiseyle durumu idare ediyor işte.
(...)
ZENGİN ÇOCUĞUYDUM AMA AŞÇI YAMAKLIĞI YAPTIM
* “Normal” bir anne istiyorsun ama kendin de “normal” değilsin ki...
- Dedim ya, biraz serserilik vardı bende de. Zaten en son lise 2’de bir daha kalınca Donatella beni İtalya’ya anneannemin yanına sürdü.
* Donatella maşallah Hürrem Sultan gibiymiş... Seni Manisa Sarayı yerine İtalya’ya sürmüş...
- Bir süre anneannemin yanında kaldım. O sırada çift tabiiyet vardı. Askerliğimi de İtalya’da yaptım. Askerlik bittikten sonra Donatella beni karşısına aldı ve “Madem yemek yapmayı seviyorsun, mutsuz bir avukat ya da doktor olacağına mutlu bir aşçı ol ulan” dedi. Ben de bir kereliğine de olsa anne sözü dinledim ve Floransa’da özel bir aşçılık okuluna kaydoldum.
* Okul bitince anneciğin sana güzel bir iş de bulmuştur...
- Okuldan sonra ne yaptıysam kendim yaptım. İlk olarak Four Seasons Milano’da çalışmaya başladım. Daha şef falan değilim haaa! Hem karın tokluğuna çalışıyorum hem de mutfaktakiler anamı ağlatıyor.
* Zengin çocuğusun, karın tokluğuna çalışsan ne olacak?
- Günde 16-17 saat çalışıp, ayda 800 Euro alıyordum. Hoş bizimkiler destek oluyordu ama zaten para harcayacak zamanım bile yoktu. Sen onu bunu bırak da, hotelde aşçı yamağıyken neler çektim bir bilsen... Üzerime çok geldi İtalyanlar...
* Ee normal çünkü gıcık bir tipsin...
- (Gülüyor) Mutfak ortamı zordur. Ayrıca İtalyancam ne kadar iyi olursa olsun, İtalyanlar kendilerinden olmayana kolay kolay kucak açmazlar. “Biz bunu kırarız” diye deli gibi bana yüklendiler. Fakat bende de baba tarafından Yozgat inadı var. Direndim ve rüştümü ispatladım. Ardından Kanarya Adaları’ndan Venezuela’ya kadar pek çok ülkede çalıştım. 2005’te de Türkiye’ye döndüm.
SON DÖNEMDE BİZİM MEMLEKETTE BÜTÜN AŞÇILAR ROCK STAR GİBİ TAKILIYOR
* Aklıma gelmişken sorayım, Türkiye’de mutfakta çalışanlar bu konuya çok takılıyorlar. Aşçıbaşıyla şefin ne farkı var?
- İkisi de aynı bok! Aşçıbaşı, şefin Türkçe’si işte. Aşçıların başısın, şefisin...