Esra Tüzün
Önce yüzümün hafif sarımsı hali geçti, yanaklarım hayatımda ilk kez kırmızı kırmızı oldu, sonra gözlerimin altında beliren halkalar yok oldu.
Son altı aydır hiç asansöre binmedim, halbuki eve çıkmak için köpeğim bile asansör beklemeyi sonra burnuyla düğmeye basmayı öğrenmişti.
Evimin önünden saatte bine yakın araba geçerken artık bir kilometre öteden gelen bir arabanın sesini duyup ‘kim geliyor’ diye bakabiliyorum.
Önce yüzümün hafif sarımsı hali geçti, yanaklarım hayatımda ilk kez kırmızı kırmızı oldu, sonra gözlerimin altında beliren halkalar yok oldu.
Bu arada saçlarım yandı, dondum, bazen delirdim...
Çünkü yeni bir hayata başladım.
Emekli oldum, hepimizin içindeki o hayalin peşine kapılıp bir sahil kasabasına yerleştim... Nişantaşı’nda cadde üzerinde oturan ben, Etiler’i bile şehir dışı sayan ben, artık Gümüşlük’te bir köyde yaşıyorum...
* * *
Az önce okuduklarınızı Türkiye kamuoyunun sağlık haberleriyle (Yazılı ve görsel medyada) tanıdığı Esra Tüzün'ün yazısından alıntıladım...
Ben ve karım Esra Tüzün’ün altı aydır yaşadığı güzellikleri beş yıldır yaşıyoruz…
Asansöre binmeyi unuttuğumuz zamanlar oluyor...
İstanbul'a gittiğimizde sekizinci katta oturan kayınvalidemin dairesinin bulunduğu apartmanda biniyoruz asansöre...
Bütün bir gün boyunca otomobil sesi duymadığımız günlerin sayısı hiç de az değil...
Sabah kahvaltımızı yaparken; bülbül, saka, serçe ve çokça da kumru sesleri kulaklarımızın pasını siliyor...
Nasıl mı oluyor?..
Yılın neredeyse 300 günü balkonda geçiyor da ondan…
Evet...
Aralığın son haftasından itibaren balkonda pek oturmuyoruz…
Ama…
Bazen Ocak ve Şubat ayı içinde öyle güneşli günler oluyor ki; balkondan içeri girdiğimizde yüzümüzün pancar gibi kızardığını görüp birbirimizin yüz güzelliğine övgüler yağdırıyoruz...
Gözlerimiz, çatılardaki kırmızı kiremitler, yeşil, yemyeşil çam ormanları ve Gökova'nın nefis denizinden başka hiçbir şey görmüyor...
Karım tablolarını fırçalarken her kafasını kaldırdığında işte bu manzarayı görüyor...
Ben klavyeden başımı kaldırdığımda da keza yine aynı manzarayı nakşediyorum hafızama...
Hâsılı...
Biz kazanıyor, İstanbul'un, Ankara'nın ve hatta İzmir'in gürültüsünü, hava ve trafik kirliliğini yaşayan meslektaşlarımız kaybediyor...
En iyi bizim anladığımızı tahmin ettiğim Esra Tüzün de haliyle kazanıyor...
Evimin önünden saatte bine yakın araba geçerken artık bir kilometre öteden gelen bir arabanın sesini duyup ‘kim geliyor’ diye bakabiliyorum.
Önce yüzümün hafif sarımsı hali geçti, yanaklarım hayatımda ilk kez kırmızı kırmızı oldu, sonra gözlerimin altında beliren halkalar yok oldu.
Bu arada saçlarım yandı, dondum, bazen delirdim...
Çünkü yeni bir hayata başladım.
Emekli oldum, hepimizin içindeki o hayalin peşine kapılıp bir sahil kasabasına yerleştim... Nişantaşı’nda cadde üzerinde oturan ben, Etiler’i bile şehir dışı sayan ben, artık Gümüşlük’te bir köyde yaşıyorum...
* * *
Az önce okuduklarınızı Türkiye kamuoyunun sağlık haberleriyle (Yazılı ve görsel medyada) tanıdığı Esra Tüzün'ün yazısından alıntıladım...
Ben ve karım Esra Tüzün’ün altı aydır yaşadığı güzellikleri beş yıldır yaşıyoruz…
Asansöre binmeyi unuttuğumuz zamanlar oluyor...
İstanbul'a gittiğimizde sekizinci katta oturan kayınvalidemin dairesinin bulunduğu apartmanda biniyoruz asansöre...
Bütün bir gün boyunca otomobil sesi duymadığımız günlerin sayısı hiç de az değil...
Sabah kahvaltımızı yaparken; bülbül, saka, serçe ve çokça da kumru sesleri kulaklarımızın pasını siliyor...
Nasıl mı oluyor?..
Yılın neredeyse 300 günü balkonda geçiyor da ondan…
Evet...
Aralığın son haftasından itibaren balkonda pek oturmuyoruz…
Ama…
Bazen Ocak ve Şubat ayı içinde öyle güneşli günler oluyor ki; balkondan içeri girdiğimizde yüzümüzün pancar gibi kızardığını görüp birbirimizin yüz güzelliğine övgüler yağdırıyoruz...
Gözlerimiz, çatılardaki kırmızı kiremitler, yeşil, yemyeşil çam ormanları ve Gökova'nın nefis denizinden başka hiçbir şey görmüyor...
Karım tablolarını fırçalarken her kafasını kaldırdığında işte bu manzarayı görüyor...
Ben klavyeden başımı kaldırdığımda da keza yine aynı manzarayı nakşediyorum hafızama...
Hâsılı...
Biz kazanıyor, İstanbul'un, Ankara'nın ve hatta İzmir'in gürültüsünü, hava ve trafik kirliliğini yaşayan meslektaşlarımız kaybediyor...
En iyi bizim anladığımızı tahmin ettiğim Esra Tüzün de haliyle kazanıyor...