Ertuğrul Özkök
Bizzat yetiştirdiği Ayşe Arman lehine, dönüşü olmayan, gayri kabili rücu bir kefalet imzası attı…
Ertuğrul Özkök, arşivdeki yazılarından çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi…
Bugün de gelecekte çok başını ağrıtacak bir yazı yazdı…
Daha doğrusu…
Bizzat yetiştirdiği Ayşe Arman lehine, dönüşü olmayan, gayri kabili rücu bir kefalet imzası attı…
Kamuoyunda “Aslı Baş Cinayeti” olarak bilinen ama şüphelilerin “İntihar etti” iddiasıyla suçlamaları kabul etmediği dava karara bağlandıktan sonra (Elbette egemenler devreye girip işi bitirmezse) Ayşe Arman (Büyük ihtimalle) gazeteciliği bırakacak…
Şu köşelerde her zaman yazıyorum…
Sevgili meslektaşlarım; lütfen sadece “gazetecilik” yapın…
İhtiras insan nefsinin süper benzini gibidir…
Sahibini uçurur…
Ama…
Uçurduğu yerde öyle bir kırar ki kanadını kolunu; yere çarptığında paramparça eder…
Ayşe Arman gerçekten de müthiş işler yapıyordu…
Bu köşede de genellikle hep alkışlandı…
Ya da “Günün Kazananı” ilân edildi…
Ta ki…
Aslı Baş’ın ölümünden sorumlu tutulan işadamıyla yaptığı “ısmarlama” söyleşiye kadar…
Söyleşinin yapılma gerekçesinin anlatıldığı ses kaydını dinlediğim gün yine de toz konduramamıştım Ayşe’ye…
Neden öylesine kirli bir işe alet olsundu ki?..
Daha sonra, işadamının tatil köylerini ve muhteşem konaklama tesislerini Doğan Gurubu TV’lere kapılarını açması ve bunu bedelsiz yapmasıyla ilgili tarafıma verilen bilgiler (Ki hepsi de ses kaydı ile sabitleştirilmişti) midemi bulandırdı…
Ve…
Uyardım Ayşe’yi…
Rahmetli Vehbi Koç’tan bizzat işittiğim ve 21 yıl önce çalıştığım Günaydın’da dönemin Başbakanı’na “uyarı” amacıyla köşeme başlık yaptığım o sözü Ayşe’ye de hatırlattım…
“Bir olayın şuyuu vukuundan beterdir” dedim…
Ama Ayşe oralı bile olmadı…
Hakkında yazılanlara, yayımlanan ses kayıtlarına hiç aldırış etmedi…
Adeta…
“Sükût ikrardan gelir” atasözünü doğrularcasına sustu…
Susunca…
Bu defa da jandarmanın elindeki kaset yayımlandı…
Beni, Ayşe’nin çok büyük bir belâya düştüğüne iyice inandıran kaset…
Ve sonra…
Daha da gittim üstüne…
Ve…
Üçüncüsünü (Henüz yayımlanmayanını) dinledim…
Sonra da bunları yazmaya mecbur hissettim kendimi…
Hâsılı…
Dostluğundan onur duyduğum Ertuğrul Özkök’ü ilk defa ve salt arşivler için haberdar etmeye karar verdim…
Onun için ve çok uzun zaman sonra “bugünkü makalenle kaybettin Ertuğrul” diyorum…
Keşke daha özenli olsaydın…