Erhan Telli için...
Hem yazı tekniği, hem içerik, hem cesaret ve hem de vurgular ve ifade çok yüksek kalitedeydi.
Sadece futbol medyası değil, siyasi mdyada da; futolumuzun düştüğü pislik çukuru ve en son bir galatasaray formalı taraftarın öldürdüğü Burak Yıldırım konusunda çok yazıldı, çok çizildi, çok konuşuldu...
Ama...
Hiçbiri Erhan Telli'nin Gazete HT'nin spor ekinde "Bu pisliği kim temizleyecek?" başlığı altında yayımlanan yazısı kadar "etkili" değildi bizim için...
Hem yazı tekniği, hem içerik, hem cesaret ve hem de vurgular ve ifade çok yüksek kalitedeydi.
Saat itibariyle link veremediğimiz için tamamını yayımlayacağımız makalesini okumanızı tavsiye ediyor ve Erhan Telli'yi bu güzel makalesi nedeniyle alkışlıyoruz.
Bu pisliği kim temizleyecek?"
KÜÇÜKKEN boş bulduğumuz çayırlarda koşup oynarken, yere düşünce dizlerimizin yeşillendiği bir oyundu futbol...
Ya da toza - çamura bulandığımız bir mahalle maçı sonrasında, annemizden yiyeceğimiz fırçayı düşünerek, korka korka eve gitmekti...
Dizlerimiz sıyrılıp kanasa, iki damla oksijenli suya bakardı; üzerimize bulaşan pislik ise, sadece bir avuç deterjana...
Okulda giyilen pantolonun dizleri yeşillenmemeli, senede bir kez güçlükle alınabilen ayakkabılar ise asla yırtılmamalıydı...
Futbol oynarken en büyük korkumuz sadece buydu!
O zamanlar futboldan gelen acı, en fazla yaranız kabuk tutana kadardı...
Sevdiğiniz takımın yenilmesinin verdiği üzüntü ise ikinci dersin teneffüsünde biterdi...
Kimse kimseye tuttuğu takım için sövmez, küfürlü tezahürat nedir asla bilinmezdi...
Futbol ve ölüm, birbirlerine çok ama çok uzak kelimelerdi...
Benim çocukluğumda bu iki kelime asla yan yana gelmedi! Peki ya şimdi?
Üzerlerimize bulaşan bu pislik, bir avuç deterjanla temizlenir mi?
Dökülen o gencecik insanın kanı, oksijenli suyla silinir mi?
Peki ya o evlat acısı, acaba seneler geçse bile kabuk bağlar diner mi?
Geçmez! Futbolu ve futbol kulüplerini yönettiklerini, oynadıklarını, yorumladıklarını ve seyrettiklerini sanan bu insanlar, pardon (!) kendini insan sanan yaratıklar varken, asla bitmez...
Akan timsah gözyaşlarına, atılan nutuklara ve televizyon ekranlarından kesilen raconlara bakmayın siz...
Onlar zaten, yıllardır bunlardan besleniyorlar! Öyle yönetiyorlar, öyle oynuyorlar, öyle yorumluyorlar, öyle destekliyorlar...
Olan; futbola, futbolu seven genç yüreklere oluyor...
Her zaman olduğu gibi! Futboldan soğutuyorlar, futboldan nefret ettiriyorlar...
Yakın gelecekte Türkiye'de doğan çocuklar; ailelerinin korkusuyla, futbolu sadece oyun konsollarında oynanan bir oyun ve televizyonlardan izlenen bir spor dalı zannederlerse şaşırmayın! Çünkü iş oraya doğru gidiyor...
O zaman geriye şu soruyu sormak kalıyor...
Şimdi bu pisliği, kim temizleyecek?
Ama...
Hiçbiri Erhan Telli'nin Gazete HT'nin spor ekinde "Bu pisliği kim temizleyecek?" başlığı altında yayımlanan yazısı kadar "etkili" değildi bizim için...
Hem yazı tekniği, hem içerik, hem cesaret ve hem de vurgular ve ifade çok yüksek kalitedeydi.
Saat itibariyle link veremediğimiz için tamamını yayımlayacağımız makalesini okumanızı tavsiye ediyor ve Erhan Telli'yi bu güzel makalesi nedeniyle alkışlıyoruz.
Bu pisliği kim temizleyecek?"
KÜÇÜKKEN boş bulduğumuz çayırlarda koşup oynarken, yere düşünce dizlerimizin yeşillendiği bir oyundu futbol...
Ya da toza - çamura bulandığımız bir mahalle maçı sonrasında, annemizden yiyeceğimiz fırçayı düşünerek, korka korka eve gitmekti...
Dizlerimiz sıyrılıp kanasa, iki damla oksijenli suya bakardı; üzerimize bulaşan pislik ise, sadece bir avuç deterjana...
Okulda giyilen pantolonun dizleri yeşillenmemeli, senede bir kez güçlükle alınabilen ayakkabılar ise asla yırtılmamalıydı...
Futbol oynarken en büyük korkumuz sadece buydu!
O zamanlar futboldan gelen acı, en fazla yaranız kabuk tutana kadardı...
Sevdiğiniz takımın yenilmesinin verdiği üzüntü ise ikinci dersin teneffüsünde biterdi...
Kimse kimseye tuttuğu takım için sövmez, küfürlü tezahürat nedir asla bilinmezdi...
Futbol ve ölüm, birbirlerine çok ama çok uzak kelimelerdi...
Benim çocukluğumda bu iki kelime asla yan yana gelmedi! Peki ya şimdi?
Üzerlerimize bulaşan bu pislik, bir avuç deterjanla temizlenir mi?
Dökülen o gencecik insanın kanı, oksijenli suyla silinir mi?
Peki ya o evlat acısı, acaba seneler geçse bile kabuk bağlar diner mi?
Geçmez! Futbolu ve futbol kulüplerini yönettiklerini, oynadıklarını, yorumladıklarını ve seyrettiklerini sanan bu insanlar, pardon (!) kendini insan sanan yaratıklar varken, asla bitmez...
Akan timsah gözyaşlarına, atılan nutuklara ve televizyon ekranlarından kesilen raconlara bakmayın siz...
Onlar zaten, yıllardır bunlardan besleniyorlar! Öyle yönetiyorlar, öyle oynuyorlar, öyle yorumluyorlar, öyle destekliyorlar...
Olan; futbola, futbolu seven genç yüreklere oluyor...
Her zaman olduğu gibi! Futboldan soğutuyorlar, futboldan nefret ettiriyorlar...
Yakın gelecekte Türkiye'de doğan çocuklar; ailelerinin korkusuyla, futbolu sadece oyun konsollarında oynanan bir oyun ve televizyonlardan izlenen bir spor dalı zannederlerse şaşırmayın! Çünkü iş oraya doğru gidiyor...
O zaman geriye şu soruyu sormak kalıyor...
Şimdi bu pisliği, kim temizleyecek?